Yargıtay Kararı 17. Hukuk Dairesi 2018/4471 E. 2020/5202 K. 07.10.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 17. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/4471
KARAR NO : 2020/5202
KARAR TARİHİ : 07.10.2020

MAHKEMESİ :İstanbul Anadolu 7. Asliye Ticaret Mahkemesi

Taraflar arasındaki rücuen tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda verilen hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davacı vekilince istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen 06.10.2020 Salı günü davacı vekili Av … ile davalı … S.A’ya İzafeten İstanbul Merkez Şubesi vekili Av…. ve davalı … İnş. Taah. San. Tic. A.Ş. vekili Av…. geldi. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan taraflar vekilleri dinlendikten sonra vaktin darlığından dolayı işin incelenerek karara bağlanması başka güne bırakılmış olup dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacı vekili; davacı şirkete yangın sigorta poliçesi ile sigortalı … Ticaret A.Ş.’nin deposunda 19/05/2013 tarihinde yangın söndürme tesisasındaki springlerin patlaması sonucu dahili su hasarı gerçekleştiğini, kiraya veren bina maliki … A.Ş.’nin TBK’nın 301. maddesi uyarınca kiralananı kullanıma uygun bir şekilde teslim etmediği, diğer davalının da imalatçısı olduğu yangın sisteminin ayıplı olduğunu belirterek toplam 86.999,00 TL maddi tazminatın ödeme tarihi olan 08/10/2013 tarihinden işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … İnşaat Taahhüt Sanayi ve Ticaret A.Ş. vekili; söz konusu deponun kiracı sigortalıya tesliminden yaklaşık 12 yıl sonra kiracının zarar gördüğünü, tavandan akan suyun yangın söndürme sistemindeki bir springlerden kaynaklanıp kaynaklanmadığı konusunda kesin bir açıklığa kavuşmadığını, davacının haksız ve geçersiz davasının zamanaşımı ve esasa dair nedenle reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … S.A. Merkezi … İstanbul Merkez Şubesi vekili; öncelikle husumet itirazında bulunduklarını, esasa ilişkin olarak davalı şirketin 24/03/2014 günü kurulduğunu, bu tarihten önce meydana gelen davaya konu hasar ile davalı arasında bir bağ kurulmasının mümkün olmadığını, haksız fiil koşullarının oluşmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesince hasarın oluşumunda davalılara kusur yüklenemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hükme karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince tüm dosya kapsamına göre; davacı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-b, 1. maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiş; Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dava, işyeri sigorta poliçesi gereği sigortalısına ödeme yapan davacının ödediği bedelin, zarardan sorumlu olduğu iddia olunan davalılardan rücuen tahsili istemine ilişkindir.
Davacı …, bu davayı sigortalısının halefi olarak açtığına göre, görevli mahkemenin tayininde sigortalı ile davalı arasındaki ilişkinin hukuki mahiyeti nazara alınır. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun 22.03.1944 tarihli 37 Esas ve 9 Karar sayılı ilamında bu husus “sigortacının sorumlu kişi aleyhine açacağı dava, sigorta poliçesinden doğan bir dava değildir. Bu nedenle, halefiyet davası bir ticari dava sayılamaz. Bu dava, aynen sigortalı kimsenin sorumlu kişiye karşı açmış olduğu bir dava gibidir. Sigortalının muhtelif mahkemelerde dava açma hakkı varsa aynı hak, sigortacının halefiyet hakkına dayanan rücu davası için de söz konusudur” şeklinde vurgulanmaktadır.
Öte yandan, TTK’nun “Halefiyet” başlığı altındaki 1472. (eski TTK 1301.) maddesinde; “sigortacı, sigorta tazminatını
ödediğinde, hukuken sigortalının yerine geçer. Sigortalının, gerçekleşen zarardan dolayı sorumlulara karşı dava hakkı varsa bu hak, tazmin ettiği bedel kadar, sigortacıya intikal eder” hükmüne yer verilmiştir.
6100 sayılı HMK’nun “Sulh hukuk mahkemelerinin görevi” başlığı altındaki 4. maddesinde de “(1) Sulh hukuk mahkemeleri, dava konusunun değer veya tutarına bakılmaksızın; a) Kiralanan taşınmazların, 09.06.1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununa göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davaları…. görürler” hükmüne yer verilmiştir. (1086 sayılı HUMK’nun 8/II-1 maddesinde de dava konusu şeyin değerine bakılmaksızın, kira sözleşmesine dayanan her türlü tahliye, akdin feshi yahut tespit davaları, bu davalarla birlikte açılmış kira alacağı ve tazminat davaları ve bunlara karşılık olarak açılan davaların Sulh Hukuk Mahkemelerinde görüleceği şeklinde benzer düzenlemeye yer verilmişti).
Somut olayda; davacı … şirketinin sigortalısının halefi olarak açtığı davada, dava dışı sigorta ettiren ile davalı arasında 01.04.2000 tarihli kira sözleşmesi bulunduğu; davacı sigortalısı ile davalı arasındaki temel hukuki ilişkinin kira sözleşmesi olduğu, dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
Açıklanan hukuki ve maddi vakıalar karşısında; görev kurallarının kamu düzenine ilişkin olduğu ve yargılamanın her aşamasında re’sen gözetilmesi gerektiği, davada Sulh Hukuk Mahkemesi’nin görevli olduğu gözetilerek; HMK’nun 114/1-c maddesine göre, görevsizlik nedeniyle HMK’nun 115/2. maddesi gereğince dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu biçimde işin esasının incelenerek hüküm tesisi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.
2-Bozma neden ve şekline göre, davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle, hükmün resen BOZULMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine
gönderilmesine, 2.540,00 TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak duruşmada vekille temsil olunan davacıya verilmesine, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, 07/10/2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.