Yargıtay Kararı 17. Hukuk Dairesi 2018/2135 E. 2020/1388 K. 13.02.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 17. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/2135
KARAR NO : 2020/1388
KARAR TARİHİ : 13.02.2020

MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacı vekili, 20/04/2014 tarihinde … plakalı araç sürücüsünün davalıya ait işyeri önünde seyir halinde iken yola dökülen sabunlu suyun üzerinden geçmesi neticesinde direksiyon hakimiyetini kaybederek müvekkili şirkete kasko poliçesi ile sigortalı bulunan 06 DE 4786 plakalı araca çarptığını, araçta meydana gelen hasar nedeniyle sigortalısına hasar bedelini 24.000,00 TL olarak ödediğini, 8.600,00 TL sovtaj tenzili yapılarak 15.400,00 TL’den 7.700.00 TL’nin … plakalı aracın sigortası tarafından karşılandığını, bakiye 7.700,00 TL kısmın karşılanmaması üzerine davalı aleyhine yapılan icra takibine davalının haksız olarak itiraz ettiğini ileri sürerek itirazın iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda davanın kısmen kabulü ile davalının Ankara 12. İcra Müdürlüğünün 2014/21499 sayılı takibe itirazının 7.700,00 TL asıl alacak, 361,90 TL işlemiz faiz olmak üzere toplam 8.061,90 TL yönünden iptaline, takibin anılan miktar üzerinden 7.700,00 TL asıl alacağa takip tarihinden itibaren yıllık %11,75 oranını aşmamak üzere değişen oranlarda avans faizi işletilmek suretiyle devamına, fazlaya ilişkin talebin reddine, hüküm altına alınan 7.681,64 TL üzerinden %20 oranında hesaplanacak icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, reddedilen 5.654,36 TL üzerinden %20 oranında hesaplanacak tazminatın davacıdan alınarak davalıya verilmesine, karar verilmiş; hüküm, davacı vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi tazminata ilişkin itirazın iptali davasıdır.
10.04.1992 Gün 7/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, hakimin tefhim etmiş olduğu kısa kararla gerekçeli kararın uyum içinde olmasını öngörmektedir. Kısa kararda hükmedilmeyen bir yükümlülüğün gerekçeli kararda hüküm altına alınmış olmasının çelişki teşkil etmediğini söylemek mümkün değildir. Yargı erkinin görev ve yetkisi, Anayasa ile yasaları amaçlarına uygun olarak yorumlayıp uygulamak, keza İBK’nın bağlayıcılığını gözetmekten ibarettir. Kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişkiye cevaz verilmemesinin amacı, kamunun mahkemelere olan güveninin sarsılmamasına yöneliktir. Tefhim edilen hüküm başka, gerekçeli karardaki hüküm başka ise bu durumun mahkemelere olan güveni sarsacağı tartışmasızdır. Öyle ki İBK ile bu konuya çok büyük bir önem verilmiş, çelişkinin varlığı tespit edildiği takdirde başka bir incelemeye gerek görülmeksizin ve tarafların bu konuyu temyiz sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın kararın salt bu nedenle bozulması gerektiğine işaret edilmiştir.
Diğer taraftan 1086 sayılı HUMK’nun 381-389. maddelerinde (6100 sayılı HMK’nın 294-297. maddeleri), hükmün tefhimi, nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca düzenlenmiştir. HUMK’nun 388. maddesinde (HMK’nın 297/II maddesi); hüküm sonucu kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin zorunlu olduğu açıklanmıştır. Başka bir anlatımla, tesis edilen hüküm, infazı kabil ve uygulanabilir olmalıdır.
Bu hükümler yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereği ve kamu düzeni ile ilgili olup, Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar, kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olması zorunludur.
Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için de ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş bir hükmün bulunması gerektiği açıktır.
Somut uyuşmazlıkta; yerel mahkemenin gerekçeli kararının hüküm kısmında “hüküm altına alınan 7.681,64 TL üzerinden %20 oranında hesaplanacak icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, reddedilen 5.654,36 TL üzerinden %20 oranında hesaplanacak tazminatın davacıdan alınarak davalıya verilmesi” yönünde kurulan hüküm, yerel mahkemenin yargılamayı sonuçlandırdığı 15/12/2017 tarihli kısa kararda bulunmamaktadır. Dolayısıyla kısa kararda taraflara hükmedilmeyen bir yükümlülüğün gerekçeli kararda yer almasının, kısa karar ile gerekçeli kararın hüküm fıkraları arasında çelişki yarattığı açıktır.
Bu durum, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 294/3. maddesine aykırılık teşkil ettiğinden 10.4.1992 gün ve 1991/7 Esas-1992/4 Karar Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı uyarınca, kısa karar ile gerekçeli karar arasındaki çelişkinin giderildiği bir hüküm kurulmak üzere kararın bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
2-Bozma neden ve şekline göre; davacı vekilinin ve davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ:Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan ve resen görülen nedenlerle hükmün BOZULMASINA; (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle, bozma nedeni ve şekline göre; davacı vekilinin ve davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacı ve davalıya geri verilmesine, 13/02/2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.