Yargıtay Kararı 17. Hukuk Dairesi 2016/8903 E. 2019/3389 K. 21.03.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 17. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/8903
KARAR NO : 2019/3389
KARAR TARİHİ : 21.03.2019

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:

-K A R A R-

Davacı vekili;davalılardan …’nin sürücü olduğu diğer davalı …’ye ait araç ile seyir halinde iken, 1999 doğumlu …’a çarpmak suretiyle kemiklerinin kırılmasına ve kafa travması geçirmesine sebebiyet verdiğini, …’ın olay tarihinden itibaren devamlı suretle tedavi gördüğünü, hali hazırda %40 oranında vücut fonksiyonlarını yitirdiğini,bu nedenlerle fazlaya dair hakları saklı kalmak üzere 5.000,00 TL maddi tazminata, yaşanılan kaza sonucu kemik kırığı ve kafa travması geçirmiş olup büyük acılar çektiğinden 5.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili; davacının iddia ve taleplerinin yasal dayanaktan yoksun olduğunu beyanla, açılan davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece iddia, savunma, toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, davalı … adına açılan maddi ve manevi tazminat talepli davanın reddine, davalı … adına açılan maddi tazminata ilişkin talebin kısmen kabulü ile 5.000,00 TL’nin olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …’den tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya dair talebin reddine, manevi tazminata ilişkin talebin
kabulü ile 5.000,00 TL’nin olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …’den tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde, dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Dava Borçlar Kanunu’nun 46. maddesi (6098 sayılı TBK md. 54) gereğince çalışma gücünün kaybı nedeniyle maddi tazminat ve 47. maddesi gereğince manevi tazminat istemine ilişkindir.
İşleten tanımı 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 3. maddesinde “Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır” şeklinde yapılmıştır. 2918 sayılı KTK’nın 3. maddesinde işleten sıfatını belirlenmesinde şekli ve maddi ölçü olmak üzere iki ayrı ölçüden yararlanılmıştır. Şekli ölçüye göre trafik sicilinde malik görülen kişi işletendir. Maddi ölçüye göre ise, trafik sicilinde adı geçen kişinin önemi bulunmamakta olup önemli olan araç üzerindeki fiili hakimiyet, araçtan ekonomik yarar sağlama, masraf ve rizikolara katlanma gibi ölçütlerdir. İşletenin belirlenmesinde doktrin ve Yargıtay’ın kabul ettiği görüş maddi ölçüdür.
2918 sayılı KTK’nın 85. maddesi “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar” hükmünü içermektedir.
Bu yasal düzenleme karşısında, kazaya karışan araçların meydana getirdikleri zararlardan araç sahiplerinin hukuken sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiş ise de, bu araçların sahipleri tarafından herhangi bir sebeple yararlanılmasının bir başka kimseye devir edilmesi halinde (çok kısa bir süre olmaması kaydıyla), artık üzerindeki fiili hakimiyetin kalmaması ve bu sebeple ekonomik yönden de bir yararlanma olanağının kalktığı durumlarda, o aracı kaza sırasında fiili hakimiyeti altında bulunduran ve ondan iktisaden yararlanan kimsenin işleten sıfatıyla meydana gelen zarardan sorumlu tutulması gerekip, bunun sonucu olarak da araç malikinin sorumlu tutulmaması gerekecektir. Gerek doktrinde, gerekse Yargıtay’ın uygulamalarında, işleten sıfatının belirlenmesinde araç üzerinde fiili hakimiyet ve ekonomik yararlanma unsurlarının birlikte bulunması ve fiili hakimiyetin uzun süreli olması gerekmektedir. Ancak bu konuda getirilecek delillerin üçüncü kişileri bağlayabilecek nitelikte ve güçte olması, özellikle zarara uğrayanların haklarını halele uğratacak bir sonuç yaratmaması şarttır.
Bunun yanında, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 20/d bendi “Tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirleri, satış ve devri yapılacak araçtan dolayı motorlu taşıtlar vergisi, gecikme faizi, gecikme zammı, vergi cezası ve trafik idari para cezası borcu bulunmadığının tespit edilmesi ve taşıt üzerinde satış ve/veya devri kısıtlayıcı herhangi bir tedbir veya kayıt bulunmaması halinde, araç sahibi adına düzenlenmiş tescil belgesi veya trafik tescil kayıtları esas alınarak noterler tarafından yapılır. Noterler tarafından yapılmayan her çeşit satış ve devirler geçersizdir” hükmünü içermektedir. Görüldüğü gibi Yasa’nın 20/d bendinde tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirlerinin ancak noterler tarafından yapılacağı hükmüne yer verilmiştir. Ancak böyle bir satış ve devir işlemi araç üzerindeki mülkiyet hakkını devre elverişlidir. Bu devrin yöntemince aracın kayıtlı olduğu tescil müdürlüğüne bildirilmemesi yüzünden aracın tescil kaydında bir değişiklik yapılmaması satışa konu aracın mülkiyetinin geçişini engellemez ise de, anılan yasa maddesinde belirtilen türden resmi bir satış ve devir işlemi yapılmaksızın, satış işlemine dayalı olarak işleten sıfatının ve araç üzerindeki mülkiyet hakkının devredildiğinin kabulü mümkün değildir.
Yukarıda yapılan açıklamalar kapsamında somut olayda her ne kadar mahkemece, “davalı …’nin dava konusu kazanın oluşumu ile ilgili herhangi bir aidiyeti olmadığı yapılan ceza yargılamasında net olarak anlaşıldığından bu davalı hakkında açılan davanın reddine” karar verilmiş ise de, trafik tescil kaydının davalı … adına olduğu yukarıda yapılan açıklamalar uyarınca, hem 2918 sayılı KTK’nın 20/d bendinde belirtilen yöntemle resmi bir satış işleminin yapılmamış olması ve maddi araç tescil malikinin işleten olduğu karinesini değiştirecek üçüncü kişileri bağlayabilecek nitelikte ve güçte delillerin davalı … tarafından ortaya konulması gerekirken bu yönde her hangi bir delil ortaya konulamamış olması ceza yargılama sonucunun her yönü ile hukuk hakimini bağlamaması(BK.53. TBK.74) gözönüne alınarak bu davalı yönünden de işin esası incelenerek bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması isabetli görülmemiş, hükmün bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.
3-Somut olayda davacı vekili 22.02.2016 tarihinde ıslah dilekçesini vermiş ve ıslah harcını yatırarak talep miktarını artırmıştır. Davalı … vekili yasal süresi içinde 26.02.2016 tarihinde ıslaha karşı zamanaşımı itirazında bulunmuş, mahkemece ıslahla artırılan kısım için, zamanaşımı süresinin dolması nedeni ile, ıslahla artırılan talebin reddine karar verilmiştir. Ancak eldeki davada sadece davalılardan İsmail vekili, davacı vekilinin ıslah talebine karşı zamanaşımı itirazında bulunmuştur. Bu nedenle davanın ıslah edilen kısmı yönünden her iki davalı yönüyle, davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.
SONUÇ :Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin sair temyiz itiazlarının REDDİNE, (2) ve (3) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 21/03/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.