Yargıtay Kararı 17. Hukuk Dairesi 2016/757 E. 2018/10362 K. 08.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 17. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/757
KARAR NO : 2018/10362
KARAR TARİHİ : 08.11.2018

MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

Taraflar arasındaki tazminat davasının yargılaması sonunda, kararda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacılar vekili, 26.06.2008 tarihinde, davacı yayaya davalının zorunlu mali sorumluluk sigortacısı olduğu aracın çarpması sonucu meydana gelen trafik kazasında, davacının yaralandığını ve sakat kaldığını belirterek, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydı ile 100,00 TL maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacının iş gücü kaybı ve oranının tespiti bakımından rapor için sevkine karar verilmesine rağmen kesin süre içerisinde müracaat edilmediği, kesin sürenin gereğinin yerine getirilmediği, bu halde iş gücü kaybı iddiasının ispatlanamadığının kabul edildiği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, trafik kazasından kaynaklanan cismani zarar nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir.
6100 sayılı HMK’de öngörülen süreler, nitelikleri bakımından, taraflar için ve mahkemeler için konulmuş süreler olmak üzere ikiye ayrılır:
Mahkemeler için öngörülen sürelerin, taraflar için öngörülen sürelerden farkı; sürenin geçirilmiş olmasının, o sürede yapılması öngörülen işlemin yapılma olanağını ortadan kaldırmamasıdır. Eş söyleyişle hakim, gecikmeli de olsa süreye bağlanmış olan işlemi yapabilir. Dolayısıyla, gecikmeli de olsa yapılan işlem, oluşturulan karar hukuken geçerlidir ve süresinde yapılmış gibi hukuki sonuç doğurur..
Sürelerin önemli bir kısmı, taraflar için konulmuş sürelerdir. Taraflar, bu süreler içinde belli işlemleri yapabilirler veya yapmaları gerekir. Bu süre içinde yapılamayan işlemler, tekrar yapılamaz ve süreyi kaçıran taraf aleyhine sonuç doğurur. Taraflar için konulmuş süreler; kanunda belirtilen süreler ve hakim tarafından belirtilen süreler olmak üzere ikiye ayrılır:
Kanunda belirtilen süreler; kanun tarafından öngörülmüş (cevap süresi, temyiz süresi gibi) süreler olup, bu süreler kesindir. Bir işlemin kanuni süresi içinde yapılıp yapılmadığı, mahkemece re’sen gözetilir.
Hakimin tespit ettiği süreler ise, kural olarak kesin değildir (…, …/ … …/ …, …, … … Hukuku Ders Kitabı, 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış 22. Baskı, … 2011, s.749).
Hakim, kendi tayin etmiş olduğu süreyi, HMK’nin 90/2. maddesine göre iki tarafı dinledikten sonra haklı nedenlere dayanarak azaltıp çoğaltabilir ve bu sürenin, kesin olduğuna da karar verebilir (HMK m.94/2, HUMK m.159).
Yukarıda da belirtildiği üzere, ilke olarak, hakimin verdiği süre kesin olmayıp, kesinlik için şu iki koşuldan birinin varlığı zorunludur:
İlk koşul, hakimin kesin olduğunu belirtmeksizin verdiği ilk sürede işlemin yapılmaması nedeniyle ilgili tarafın yeniden süre talep hakkının varlığı karşısında, bu talep üzerine hakimin verdiği ikinci sürenin kesin olması ve bu kesinliğin yasadan kaynaklanmasıdır (HUMK m.163, c.4, HMK. 94/2); bu halde, ikinci kez verilen sürenin kesin olduğu belirtilmemiş ve ihtar edilmemiş olsa dahi sonuç değişmez.
İkinci halde ise; yasaya göre hakimin, tayin ettiği ilk sürenin kesin olduğuna da karar verebilmesidir (HUMK m.163/3 c.3, HMK m. 94). Ancak, böyle bir durumda kesin sürenin hukuki sonuç doğurabilmesi için, buna ilişkin ara kararının yasaya ve içtihatlara uygun şekilde oluşturulması, hiçbir tereddüde yer vermeyecek derecede açık olması ve kesin süreye uyulmamasının sonuçlarının ilgili tarafa ihtar edilmesi gerekir.
Kesin süreye ilişkin ara kararının verilmesiyle karşı taraf lehine …ü kazanılmış hak doğmaktadır. Bu ilkenin doğal sonucu, yargısal kesin süreyle sadece tarafların değil, hakimin de bağlı olduğu, dolayısıyla hakimin bu tür bir ara kararından dönmesinin hukuken geçersiz bulunduğudur..
Kısaca; ister kanun, ister hakim tarafından tayin edilmiş olsun, kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin, bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesi olanaklı değildir.
Öte yandan, 6100 Sayılı HMK’nin 94. maddesi uyarınca kesin süreye ilişkin ara kararının hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açık olması taraflara yüklenen yükümlülüklerin, yapılması gereken işlerin neler olduğunun ve her iş için yatırılacak ücretin hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açıklanması gerekir. Ayrıca verilen sürenin amaca uygun, yeterli ve elverişli olması, kesin süreye uymamanın doğuracağı hukuki sonuçların açık olarak anlatılması ve anlatılanların tutanağa geçirilmesi, bunlara uyulmaması durumunda mevcut kanıtlara göre karar verilip, gerektiğinde davanın reddedileceğinin açıkça bildirilmesi suretiyle ilgili tarafın uyarılması gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır. Bazı hallerde kesin sürenin kaçırılması, o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, davanın kaybedilmesine neden olmaktadır. Böyle bir durumda, geciken adaletin adaletsizlik olduğu düşünülerek, davaların uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere getirilen kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır.
Bu cümleden olarak, kesin sürenin amacına uygun olarak kullanılması ve yeterli uzunlukta olmasının yanı sıra, tarafların yargılamadaki tutumları ile süreye konu işlemin özelliğinin de göz önünde bulundurulması gerekir.(Benzer ilkelere (YHGK’nin 12.12.2012 gün ve 2012/9-1170 E., 1172 K.; 18.02.1983 gün 1980/1-1284, 1983/141; 22.11.1972 gün 8/832, 935; 13.10.2010 gün 2010/17-510-485; 28.04.2010 gün 2010/2-221-241 ve 28.03.2012 gün 2012/19-55-2012-249 sayılı kararlarında da değinilmiştir.)
Somut olayda; davacı, söz konusu kazada yaralanma nedeniyle, karşı aracın trafik sigortacısı davalıdan maddi tazminat talep etmektedir.
Mahkemece davacı vekiline, 03.07.2015 tarihli duruşmada, “ Davacının tıbbi belgelerle birlikte Ç.Ü…. … Başkanlığı’na sevkedilerek, davaya konu kazada yaralanması sonucu … Sağlık İşlemleri Tüzüğü hükümleri gereğince geçici yada kalıcı iş gücü kaybı oluşup oluşmadığı, oluşmuş ise süresi ve oranı konusunda rapor aınmasına, davacı vekiline, mahkememizce düzenlenecek sevk yazısı ve ekleriyle
birlikte Ç.Ü. … … Başkanlığı’na müracaat edilmesi, istenen ücretlerin karşılanması ve bu işlemlerin yapıldığı konusundaki belgelerin dosyaya ibraz edilmesi için 3 haftalık kesin süre verilmesine, kesin süre içinde bu hususlar yerine getirilmediği yada belilenecek günde muayene olunmaması, talep edilen tetkiklerin yaptırılmaması halinde iş gücü kaybı konusunda doktor bilirkişi deliline dayanmak hakkından vazgeçmiş sayılarak mevcut delillere göre karar verileceği” konusunda ihtaratta bulunulmuş, davacı vekilince ara karar gereğinin yerine getirilmemesi nedeniyle mahkemece ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiştir. Ara kararında mevcut delillere göre karar verileceğinin belirtilmesi ve davanın reddedileceği hususunun ihtar edilmemesine karşın yazılı olduğu şekilde red kararı verilmesi isabetli olmadığı gibi, yapılması istenen işler için verilen süre HMK’un 90. maddesine uygun olmayıp, davacıyı bağlayıcı özelliği yoktur.
Bunun yanı sıra, Mahkemece, verilen ara karar gereğinin kesin süre içerisinde yerine getirilmemesi üzerine davanın mevcut delillerle sonuçlandırılmasına karar verilmiş ise de, dosyada mevcut diğer deliller incelenmeden karar verilmesi de doğru değildir. Zira, dosyada iki hastane tarafından gönderilen davacıya ait hastane tedavi evraklarının yer aldığı görülmekte, dolayısıyla maluliyet raporu alınması için gerekli belge/bilgilerin dosya içerisinde mevcut bulunduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca davacı vekilince davacının … da olduğundan bahisle orada hastaneye sevki konusunda mahkemeye dilekçe sunulmuş olmasına karşın mahkemece bu talep hakkında da olumlu yada olumsuz bir karar verilmeden dava reddedilmiştir.
Bu durumda, Mahkemece, kazayla ilgili dosyaya getirtilen hastane kayıtları ve ekleri … …muna gönderilmek suretiyle konusunda uzman bilirkişilerden kaza tarihi gözetilerek geçici ve/veya sürekli işgöremezliğin bulunup bulunmadığına dair rapor alınması, muayene için davacının sevkinin istenilmesi halinde sevkedilmesi bu halde, yukarıdaki açıklamalar ışığında davacı vekiline davacının muayeneye müracaatı için yeterli ve makul kesin süre verilerek, kesin süreye uyulmamasının sonuçları da açıkça ihtar edilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde,karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacılara geri verilmesine 08/11/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.