YARGITAY KARARI
DAİRE : 17. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/6087
KARAR NO : 2019/6332
KARAR TARİHİ : 20.05.2019
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, kararda yazılı nedenlerle, davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine ilişkin verilen hüküm, davacılar vekili tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacılar vekili, davacıların eşi/babası Hasan’ın kullandığı banka kredisine teminat amacıyla davalı tarafından hayat sigorta poliçesi düzenlendiğini, poliçe süresi içinde ölümün gerçekleştiğini, davalıya başvuru yapıldığı halde beyan yükümlülüğüne aykırılık gerekçesiyle ödeme yapılmadığını belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, davacılar murisi tarafından bankaya ödenen 7.650,00 TL’nin ölüm tarihinden işleyecek reeskont faiziyle birlikte davalıdan tahsilini ve davacılar murisinin kredi kullandıran bankaya borçlu olmadığının tespitini talep etmiştir.
Davalı vekili, poliçede lehtar ve dain-i mürtehin konumunda olan bankanın talep hakkına sahip olduğunu ve davacıların aktif dava ehliyetinin bulunmadığını, poliçe tanziminden önce mevcut olan kronik hepatit rahatsızlığı sigortacıya bildirilmediği ve beyan yükümlülüğüne aykırı davranıldığından cayma haklarını kullandıklarını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma, yapılan yargılama ve toplanan delillere göre; davacılar murisi ile davalı arasında imzalı poliçede dain-i mürtehin kaydı olan … Şubesi’nden, davacılar murisinin kullandığı kredi sözleşmesi ve ekli geri ödeme planının celbi ile sigortalının vefat tarihi itibariyle ödediği kredi taksit miktar ve tarihleri ile ölüm tarihindeki bakiye kredi borcunun bulunup bulunmadığının sorulması
gerektiği, bu durumda davacıların davalı sigorta şirketi aleyhine dava açamayacakları, davalı sigorta şirketinin pasif husumet ehliyetinin bulunmadığı gerekçesiyle, davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dava, hayat sigorta poliçesi nedeniyle tazminat ve bakiye kredi borcu yönünden borçlu olunmadığının belirlenmesini içeren menfi tespit istemine ilişkindir.
Davacı taraf dava dilekçesinde, murisleri olan sigortalı tarafından bankaya ödenen 7.650,00 TL’lik kredi taksit tutarının davalıdan tazminine ve murislerinin kullandığı banka kredisi nedeniyle bankaya borçlu olunmadığının tespitine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece benimsenen 24.06.2015 tarihli bilirkişi heyeti raporundaki görüş doğrultusunda, davalıya husumet düşmeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş olmakla birlikte, mahkemenin hukuki değerlendirmesinin davacıların tüm taleplerini kapsamadığı görülmektedir.
Davacılar murisi ile davalı arasında imzalı hayat sigorta poliçesinin 3 yıl vadeli olarak düzenlendiği ve ilk yıl vefat tazminatı teminatının 22.050,00 TL. olduğu; anılan teminatın, öncelikle bakiye kredi borcu kadar kredi kullandıran bankaya ödeneceği ve artan kısım olması halinde bu bedelin sigortalının kanuni varislerine ödeneceği hükmünün poliçede yer aldığı görülmektedir. Dava dilekçesindeki anlatımdan, poliçe nedeniyle davalının kredi borcundan sorumlu olduğu ve davacıların bir sorumluluğunun bulunmadığı gerekçesiyle menfi tespit isteminde ve ayrıca tazminat isteminde bulunulduğu anlaşılmaktadır. Ne var ki, poliçenin anılan hükmü ve sigortanın mahiyeti gereği, sigortalı murisin ölüm tarihindeki bakiye kredi borcu için ve poliçedeki vefat tazminat limitiyle sınırlı biçimde davalının zarardan sorumlu olduğu dikkate alındığında, davacıların tazminat isteminin neye ilişkin olduğu netlik arz etmemektedir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 31. maddesi gereği hakimin, davayı aydınlatmak için gerektiğinde taraflardan açıklama yapılmasını istemesi gerekir. Davacı tarafın tazminat talebi netleştirilmeden ve bilirkişi raporundaki görüş sadece kredi borcuna ilişkin menfi tespit isteminin muhatabının davalı … sigortacısı olmadığına ilişkin olduğu halde, tüm talepler için davalıya husumet düşmeyeceği kabulü doğru olmamıştır.
Bu durumda mahkemece; davacı tarafa uygun bir süre verilip tazminat talebini açıklamasının istenmesi; poliçe gereği, davalının ölüm tarihindeki bakiye banka kredi tutarı kadar bankaya ve artan teminat miktarı için davacılara tazminat ödemekle yükümlü olacağı, sigortalı muris tarafından ödenen kredi taksit bedeli için davalının herhangi bir sorumluluğu bulunmadığı da gözetilerek, istenen tazminatın neye ilişkin olduğunun ve bakiye kredi borç tutarının araştırılmasıyla oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, hatalı gerekçe ve eksik incelemeyle, yazılı olduğu biçimde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir.
2-Davalı tarafından düzenlenen poliçe üzerinde … Şubesi’nin dain-i mürtehin kaydının bulunduğu ve ayrıca adı geçen bankanın lehtar olarak poliçede yer aldığı görülmektedir. Diğer taraftan, davacılar murisi tarafından 21.000,00 TL’lik banka kredisi kullanılmış ve taksit ödemeleri devam ederken sigortalı ölmüştür. Davacı tarafın temyiz dilekçesinde, bakiye kredi borcunun 5.784,00 TL. olduğu ve bu bedelin banka tarafından icra takibine konu edildiği bildirilmiştir. Muris tarafından ödendiği bildirilen kredi taksit tutarı ile davacı tarafın iddia ettiği bakiye kredi tutarı arasındaki fark dikkate alındığında, ölüm olayından sonra kredi ödemelerinin devam ettiği izlenimi doğmaktadır.
Bu durum karşısında mahkemece; davacı tarafın davaya konu ettiği tazminat talebinin neye ilişkin olduğunun ve ölüm tarihindeki bakiye kredi tutarının netleştirilmesinden sonra, Dairemiz’in yerleşik uygulamaları gereği davacı tarafın ödediği bedel kadar tazminat istemli dava açma hakkının bulunduğu; bakiye kredi borcu için sadece menfi tespit isteminde bulunulduğu ve tazmin talebi olmadığı için de dain-i mürtehin/ lehtar onayının gerekmeyeceği dikkate alınarak yargılamaya devam edilmesi; anılan hususlarda gerekli araştırmalar tamamlandıktan sonra oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, bu konularda araştırma yapılmadan hüküm tesisi de doğru olmamıştır.
3-Poliçenin tanzim edildiği tarih itibariyle yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK’nun 1290. maddesi ile Hayat Sigortası Genel Şartları’nın C-2.2. maddesi düzenlemesine göre; sigorta şirketinin sorusu üzerine veya her hangi bir soru sorulmadan (dolayısı ile buna ilişkin bir form doldurulmadan) sigortalı, sözleşmenin yapılması sırasında kendisinin bildiği ve
sigortacının sözleşmeyi yapmamasını veya daha ağır şartlarla yapmasını gerektirecek bütün halleri sigortacıya bildirmekle yükümlüdür.
Poliçenin düzenlenmesi sırasında sigortalının, doğru beyan yükümlülüğüne aykırı hareket ettiğinin ve sigortacının TTK’nun 1290. maddesine göre, sözleşmeden cayma hakkını kullanmasının haklı olduğunu kabul için ise, sigortalının gizlediği iddia olunan hastalık ile riziko (ölüm) arasında illiyet bağının bulunması gerekmektedir. Anılan bu tespit ve değerlendirmenin yapılması da, tıbbi ve teknik bilgiyi gerektiren bir iştir.
Davalı tarafın savunması, sigortalının beyan yükümlülüğüne uymaması nedeniyle cayma haklarını kullandıklarına ilişkin olduğundan, sigortalı murise ait geçmişe dönük (poliçe tanziminden önceki dönem için) ilaç ve tedavi kayıtlarının SGK’dan getirtilmesi; konusunda uzman (onkolog ve iç hastalıkları) doktor bilirkişilerin de bulunduğu heyetten, ölüm sebebi olan hastalık konusunda poliçe tanziminden önce konulmuş bir teşhis olup olmadığı; sigorta ilişkisinin kurulmasından önce sigortalı muriste bulunan ve sigortacıya bildirilmeyen hastalıklar ile ölüm rizikosu arasında illiyet olup olmadığı hususlarında ayrıntılı, gerekçeli, denetime elverişli bir rapor alındıktan sonra, oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken; uzman doktorların yer almadığı, sigorta hukukçusu bilirkişilerden oluşan heyetten alınan raporun benimsenmesi de doğru değildir.
SONUÇ: Yukarıda (1), (2) ve (3) nolu bentlerde açıklanan nedenlerle, davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacılara geri verilmesine 20/05/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.