Yargıtay Kararı 17. Hukuk Dairesi 2016/599 E. 2018/10949 K. 20.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 17. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/599
KARAR NO : 2018/10949
KARAR TARİHİ : 20.11.2018

MAHKEMESİ : Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki, trafik kazası nedeniyle maddi tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, kararda yazılı nedenlerle, davanın reddine ilişkin verilen hüküm, davacı ve davalılar vekilleri tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü:

-K A R A R-

Davacı vekili dava dilekçesi ile;müvekkiline sigortalı … plakalı vasıtanın, alkollü olarak kullanılması nedeniyle maluliyetle sonuçlanan kazaya karıştığını, maluliyete uğrayan şahsa 51.136,00 TL’nin 05.02.2010 tarihinde ödendiğini, davalılara karşı ödenen paranın rücusu için icra takibi başlatıldığını, itiraz sonucunda takibin durduğunu belirterek; itirazın iptali ile takibin devamı ile %40 oranında icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
Davalılar vekili cevap dilekçesinde; sigorta sözleşmesinin … ile yapılması nedeniyle davalı …’e karşı rücu davası açılamayacağını, Mehmet’in sözleşmenin tarafı olmadığını, alkolün kazanın oluşumunda etkisinin bulunmadığını belirterek davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı ve davalılar vekilleri tarafından süresi içerisinde temyiz edilmiştir.
Dava zorunlu mali sorumluluk sigorta ilişkisinden kaynaklanan rücu davasıdır.
1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde; bir usulsüzlük bulunmamasına göre, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-K.T.K.’nın 95. maddesi ve Zorunlu Mali Mesuliyet Sorumluluk Genel Şartlarının B.4.d maddesinde; tazminatı gerektiren olay işletenin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin veya motorlu aracın hatır için karşılıksız olarak kendilerine verilen kişilerin uyuşturucu veya keyif verici maddeler almış olarak aracı sevk ve idare etmeleri esnasında meydana gelmiş veya olay yukarıda sayılan kişilerin alkollü içki almış olmaları nedeniyle aracı güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş bulunmalarından ileri geliyorsa sigortacının sigorta ettirene rücu edilebilecektir.
Sigortacının yalnızca kendi sigortalısına rücu hakkı bulunmasına rağmen, somut olayda mahkemece sözleşmede taraf sıfatı bulunmayan … hakkında husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu şekilde her iki davalı açısından davanın esastan reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
3-Mahkemece gerekçeli kararın Av. … adına daimi işçisi … imzası ile 09.09.2015 tarihinde tebliğ edildiği, 18.09.2015 tarihinde Av. … tarafından vekillik görevinin sona erdiği belirtilerek tebligatın iade edildiği, 01.10.2015 tarihinde davacı vekili Av. …’un yapılan tebligatın Av. … ‘in daimi çalışanına değil iş hanı kapıcısına tebliğ edildiğini, bu nedenle tebligatın usulsüz olduğunu belirterek eski hale getirme isteminde bulunduğu ve temyiz dilekçesi sunduğu anlaşılmaktadır. Av. …’in 18.09.2018 tarihinde kendisine yapılan tebligatı iade ettiği ve Av …’un 01.10.2015 tarihinde temyiz isteminde bulunduğu, H.M.K. ve tebligat yasası hükümlerine göre temyiz süresinin iade tarihinden başladığının kabulü ile davacının temyiz isteminin süresinde olduğu değerlendirilmiş ve temyiz incelemesine geçilmiştir.
4-2918 sayılı KTK.nun 48. Maddesinde; alkollü içki alması nedeniyle güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasak olduğu ifade edilmiştir.
Karayolları Trafik Yönetmeliğinin “Uyuşturucu ve Keyif Verici Maddeler ile İçkilerin Etkisinde Araç Sürme Yasağı” başlıklı 97. maddesinde alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli sürme yeteneğini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasak olduğu açıklandıktan sonra konu ile ilgili olan “b-2” bendinde “alkollü içki almış olarak kandaki alkol miktarına göre araç sürme yasağı kenar başlığı altında; alkollü içki almış olarak araç kullandığı tesbit edilen diğer araç sürücülerinden kandaki alkol miktarı 0.50 promil üstünde olanların araç kullanamayacakları açıklanmıştır.
Ayrıca Zorunlu Mali Mesuliyet Sorumluluk Genel Şartlarının B.4.d maddesinde; tazminatı gerektiren olay işletenin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin veya motorlu aracın hatır için karşılıksız olarak kendilerine verilen kişilerin uyuşturucu veya keyif verici maddeler almış olarak aracı sevk ve idare etmeleri esnasında meydana gelmiş veya olay yukarıda sayılan kişilerin alkollü içki almış olmaları nedeniyle aracı güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş bulunmalarından ileri geliyorsa sigortacının sigorta ettirene rücu hakkı olduğu açıklanmıştır.
Bununla birlikte Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının B.4.d maddesinin dayanağını teşkil eden KTK’nun 48. Maddesinin 2. fıkrasındaki yönetmelik düzenlenmesine olanak tanıyan hükümde, yasaklama yetkisi yönetmeliğe bırakılmış olmadığından, Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 97.maddesinde, yukarıda anılan yasa hükmü tekrarlandıktan ve mütakip, uyuşturucu veya keyif verici maddeler ile alkollü içkilerin oranlarının ne şekilde saptanacağı belirlendikten sonra, yasada yer alan hükmü dikkate almadan salt 0.50 promilin üstünde alınan alkol miktarına göre araç kullanma yasayağı getirilmesinin yasal dayanağı bulunmadığından geçersiz bulunmaktadır. Geçersiz yönetmelik hükümlerinin yasaya aykırı bir şekilde genel şart olarak kabulü de mümkün değildir.
O halde, hasarın teminat dışı kalabilmesi için kazanın meydana geliş şekli itibariyle sürücünün salt (münhasıran) alkolün etkisi altında kaza yapmış olması gerekmektedir. Diğer bir anlatımla sürücünün alkollü olması tek başına hasarın teminat dışı kalmasını gerektirmez. Üstelik, böyle bir durumda hasarın teminat dışı kaldığının ispat yükü TTK’nun 1281. maddesi hükmü gereğince sigortacıya düşmektedir.
Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarında; sürücünün aldığı alkolün oranının doğrudan doğruya sonuca etkisi bulunmadığından, mahkemece nöroloji uzmanı ve trafik konusunda uzman bilirkişilerden olayın salt alkolün etkisiyle gerçekleşip gerçekleşmediğinin, alkol dışında başka unsurlarında olayın meydana gelmesinde rol oynayıp oynamadığının saptanması, sonuçta olayın tek başına alkolün etkisiyle meydana geldiğinin saptanması durumunda, oluşan hasarın poliçe teminatı dışında kalacağından davanın reddine aksi halinde kabulüne karar verilmesi gerekeceği ilkesi benimsenmektedir. (Bkz.YHGK 23.10.2002 gün ve 2002/11-768-840; YHGK 7.4.2004 gün ve 2004/11-257-212; YHGK 2.3.2005 gün ve 2005/11-81-18; YHGK 14.12.2005 gün 2005/11-624-713 sayılı ilamları)
Somut olayda, mahkemece Adli Tıp 5 İhtisas Dairesi’nden alınan raporda, alkolmetre cihazı ile ve ya kan alınarak alkol düzeyinin tespit edilmiş olması ve detaylı bulguları gösteren raporların temini halinde değerlendirme yapılabileceği, dosyada bu konuyla ilgili bir tetkik yapılmadığı alkolün ve derecesinin tespit edilmemiş olması nedeniyle Mehmet’in kaza anında alkollü olup olmadığı, alkolün kişi üzerindeki etkilerinin neler olduğu konularında yorum yapılamadığına ilişkin görüş bildirildiği belirtilmiştir. Mahkemece; ceza dosyasında alınan kusur raporunda alkolün değerlendirilmemesi, Adli Tıp 5 İhtisas Kurulu’ndan alınan raporda alkol etkisinin tespit edilemediğinin belirtildiği, şahsın alkollü olmasını beyan etmesinin alkole ilişkin ölçüm olmaması nedeniyle kabul edilemeyeceği belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir. Hükme esas alınan rapor, münhasırlığın tespiti için gerekli kriterleri içermeyen rapor yeterli değildir. Nörolog ve trafik kazaları hususunda uzman bilirkişiden yukarıda açıklanan konularda rapor alınması gerekir. O halde, mahkemece nöroloji uzmanı, trafik konusunda uzman bilirkişilerin yer aldığı bir bilirkişi heyetinden kusur durumlarının, kazanın münhasıran alkolün etkisi altında gerçekleşip gerçekleşmediğinin ve başka unsurların da kazanın meydana gelmesinde etkili olup olmadığının tespiti hususlarında ayrıntılı, gerekçeli bir rapor aldırılması, kazanın münhasıran alkolün etkisiyle gerçekleştiğinin anlaşılması durumunda sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacının yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının REDDİNE, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalılar vekilinin,(3) ve (4) nolu bentlerde açıklanan nedenlerle davacının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacı ve davalılara geri verilmesine 20/11/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.