Yargıtay Kararı 17. Hukuk Dairesi 2016/1556 E. 2019/2251 K. 28.02.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 17. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/1556
KARAR NO : 2019/2251
KARAR TARİHİ : 28.02.2019

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacı vekili, müvekkiline ait konutların davalı sigorta şirketi nezdinde Zorunlu Deprem Sigortası ile sigortalandığını, 12.02.2013 tarihinde meydana gelen büyük ölçekli sayılabilecek deprem sonucunda müvekkilinin konutunun ağır hasar gördüğünü ve oturulamaz hale geldiğini açıklayıp 3.000,00 TL hasar bedelinin tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlara göre; davacının dask poliçesi düzenlenirken yapının az hasarlı olduğunu beyan etmeyerek gerçeğe aykırı beyanda bulunduğu, yapının projeye uygun olarak inşa edilmemiş olması ve yapı kullanma izin belgesinin bulunmaması nedenleriyle davacının talebinde haklı olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, zorunlu deprem sigorta sözleşmelerinden (DASK) kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkiline ait, davalı nezdinde zorunlu deprem sigortalı konutların meydana gelen depremde hasarlandığını açıklayıp tazminat talebinde bulunmuş, mahkemece davacının dask poliçesi düzenlenirken yapının az hasarlı olduğunu beyan etmeyerek gerçeğe aykırı beyanda bulunduğu, yapının projeye uygun olarak inşa edilmemiş olması ve yapı kullanma izin belgesinin bulunmaması, davacının evinin yapımından kaynaklı kusurlu olduğu, bu bağlamda depremden bağımsız olarak binanın kendi kusurlu yapısından kaynaklı zararın mevcut olabileceği gerekçesi ile davacının talebinde haklı olmadığı kanaatine varılarak davanın reddine karar verilmiştir.
Zorunlu deprem sigortası genel şartlarının C.2 maddesinde sigorta ettirenin beyan yükümlülüğü düzenlenmiş, buna göre “Sigortalının veya sigorta ettirenin geçmiş depremlerdeki orta veya daha ağır hasar durumunu kasıtlı olarak beyan etmediği anlaşıldığı takdirde DASK, riziko gerçekleşmiş olsa bile sözleşmeden cayabilir ve prime hak kazanır.” düzenlemesine yer verilmiştir. Buradan anlaşılacağı üzere az hasarlı bir konut için sigorta poliçesinin düzenlenmesi sırasında konutun az hasarlı olduğuna dair beyanda bulunulmaması gerçeğe aykırı beyan kapsamında değerlendirilemeyecektir.
Somut olayda; dosya kapsamındaki İl Afad Müdürlüğü yazısına göre davaya konu, davacıya ait konutların zemin katının az hasarlı olduğu anlaşılmaktadır. Zorunlu deprem sigortası genel şartlarının C.2. maddesinde, geçmiş depremlerdeki orta veya daha ağır hasar durumunun beyan edilmemesi düzenlendiğinden davacının, poliçe tanzimi sırasında konutlardaki az hasarı beyan etmemesi, beyan yükümlülüğünü ihlal kapsamında değerlendirilemeyecektir. Buna göre mahkemece sigortalının davacının dask poliçesi düzenlenirken yapının az hasarlı olduğunu beyan etmeyerek gerçeğe aykırı beyanda bulunduğu gerekçesi ile davanın reddine dair karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.
Yine; mahkemece yapı kullanma izin belgesinin bulunmaması (kaçak yapı) nedeniyle davacının talebinde haklı olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş ise de karar bu yönüyle de hatalı olup bozmayı gerektirmiştir. Şöyle ki; poliçe tanzimi sırasında yapı kullanma izin belgesi bulunmamasına rağmen sigorta poliçesinin düzenlenerek konutun dask poliçesi kapsamında güvence altına alındıktan ve riziko gerçekleştikten sonra hasar gören binanın yapı kullanma izin belgesinin bulunmadığının savunulması ve bu savunmaya itibar edilerek davanın sırf binanın yapı kullanma izin belgesi bulunmadığından reddine karar verilmesi dürüstlük kuralı ve hakkaniyet ile bağdaşmamaktadır.
Yine; mahkemece yapının projeye uygun olarak inşa edilmemiş olması nedeni ile davanın reddi yönündeki gerekçesi de hatalı olup bozmayı gerektirmektedir. Dosya kapsamında bulunan teknik bilirkişi raporunda; davaya konu yapının projeye uygun yapılmadığı, binanın kendisinden kaynaklı kusurun ve ayıbın bulunduğu belirilmiştir. Sigorta poliçesi ile güvence altına alınan binadaki zararın münhasıran projeye uygun olarak inşa edilmemesi nedeniyle oluştuğuna dair bilgi belge olmadığına göre davanın reddini gerektirecek bir durum değil ise de bu husus zarar görenin müterafik kusuru kapsamında değerlendirilebilecek bir husustur.
Zarar görenin zararın artmasına katkısının/müterafik kusurun varlığı ve indirim yapılması gerekip gerekmediği hususlarının mahkemece araştırılarak karar yerinde tartışılması gerekmektedir.
Bu durumda mahkemece yapılacak iş, davaya konu yapının projeye uygun bir şekilde yapılsa idi dava konusu depremin şiddetine ne ölçüde dayanabileceği, bu nitelikte bir depremden ne şekilde hasar göreceği, hasar görüp görmeyeceği hususlarının araştırılarak, hasıl olacak sonucun davacı/sigortalının müterafik kusuru noktasında tartışılması, müterafik kusurun varlığı halinde davaya konu binada oluşan zararın tespiti ile sigortalının müterafik kusuru nedeni ile belirlenecek zarardan uygun bir indirim yapılması gerekip gerekmediğinin tartışılarak sonucuna göre bir karar vermekten ibarettir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 28/02/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.