Yargıtay Kararı 17. Hukuk Dairesi 2016/10332 E. 2019/7362 K. 12.06.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 17. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/10332
KARAR NO : 2019/7362
KARAR TARİHİ : 12.06.2019

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki konut sigortasından kaynaklanan rücuen tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:

-K A R A R-

Davacı vekili; 16/06/2014 tarihinde davalının yönetim olarak sorumluluklarında olan binadaki izolasyon eksikliğinden dolayı su sızması sonucu davacı şirkete sigortalı bulunan …’e ait dairenin hasar gördüğünü ve sigortalısına 22.08.2014 tarihinde 5.403,49 TL ödeme yapıldığını belirterek fazlaya ilişkin hakkı saklı olmak kaydıyla 5.403,00 TL rücu tazminatının 22.08.2014 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili; öncelikle görev itirazlarının olduğunu, olayda hiçbir kusuru ve sorumlulukları bulunmamakla davanın husumet yönünden, esas yönünden ise hasarla ilgili kat malikine ödeme yaptıklarını belirterek davanın esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, davalı tarafın husumet itirazının reddine ve davanın kabulü ile 5.403,00 TL rücuen tazminatın sigortalıya ödendiği 22.08.2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınmasına karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dava, konut sigorta poliçesi gereği sigortalısına ödeme yapan davacının ödediği bedelin, zarardan sorumlu olduğu ileri sürülen davalıdan rücuen tahsili istemine ilişkindir.
Davacı … şirketi, bu davayı sigortalısının halefi olarak açtığına göre, görevli mahkemenin tayininde sigortalı ile davalı arasındaki ilişkinin hukuki mahiyeti nazara alınır. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun 22.03.1944 tarihli 37 Esas ve 9 Karar sayılı kararında bu husus “sigortacının sorumlu kişi aleyhine açacağı dava, sigorta poliçesinden doğan bir dava değildir. Bu nedenle, halefiyet davası bir ticari dava sayılamaz. Bu dava, aynen sigortalı kimsenin sorumlu kişiye karşı açmış olduğu bir dava gibidir. Sigortalının muhtelif mahkemelerde dava açma hakkı varsa aynı hak, sigortacının halefiyet hakkına dayanan rücu davası için de söz konusudur” şeklinde vurgulanmaktadır.
Davacı taraf, davalının yönetim olarak sorumluluğunda bulunan 2010 yılında kat irtifakı kurulmuş olan binadaki izolasyon eksikliğinden dolayı sızan suların davacıya sigortalı konutta hasara neden olduğu iddiasına dayanmaktadır. Dosya kapsamında bulunan tapu kayıtları incelendiğinde; 2010 yılında kat irtifakı kurulan ana taşınmazdaki bağımsız bölümde 19.06.2014 tarihinde (davaya konu hasar tarihinden sonra) kat mülkiyetine geçildiği anlaşılmaktadır.
634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 19. maddesinde, her kat malikinin anagayrimenkule ve diğer bağımsız bölümlere, kusuru ile verdiği zarardan dolayı sorumlu olduğu hüküm altına alınmıştır. Aynı Kanun’un Ek 1. maddesinde, “kat mülkiyetinden kaynaklanan her türlü uyuşmazlığın değerine bakılmaksızın Sulh Hukuk Mahkemesi’nde çözümleneceği” düzenlemesine ve 17/3. maddesinde ise “kat irtifakı kurulmuş gayrimenkullerde yapı fiilen tamamlanmış ve bağımsız bölümlerin üçte ikisi fiilen kullanılmaya başlanmışsa, kat mülkiyetine geçilmemiş olsa dahi anagayrimenkulün yönetiminde kat mülkiyeti hükümleri uygulanır” düzenlemesine yer verilmiştir.
Görev kuralları, kamu düzenine ilişkin olup yargılamanın her aşamasında mahkemece re’sen gözetilmesi gereken hususlardandır.
Açıklanan tüm bu hukuki ve maddi vakıalar karşısında mahkemece; davalıya husumet yöneltilmesine neden olan bağımsız bölüm ile davacının yönetimindeki binada davaya konu hasar tarihi itibariyle kat mülkiyetine geçilmediği anlaşılmakla, KMK’nun 17/3. maddesi gereği, hasar tarihi itibariyle anataşınmazın üçte ikisinin fiilen kullanılmaya başlanılıp başlanmadığının araştırılması ve üçte ikilik kullanımın olması halinde, uyuşmazlığa yine kat mülkiyeti hükümlerinin uygulanacağının dikkate alınması gerekmesi nedeniyle uyuşmazlığın çözüm yerinin Sulh Hukuk Mahkemesi olabileceğinin mahkemenin davada görevli olup olmadığının hükümde tartışılması; mahkemenin görevli olduğu sonucuna varılması halinde işin esası hakkında hüküm tesisi; aksi halde ise, HMK’nun 114/1-c maddesine göre, görevsizlik nedeniyle HMK’nun 115/2. maddesi gereğince dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu biçimde hüküm tesisi doğru görülmemiştir.
2-Bozma neden ve şekline göre, davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA; (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine, 12/06/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.