Yargıtay Kararı 17. Hukuk Dairesi 2016/10089 E. 2017/4088 K. 17.04.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 17. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/10089
KARAR NO : 2017/4088
KARAR TARİHİ : 17.04.2017

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-

Davacı vekili, müvekkiline ait ve davalıya kasko sigortalı aracın 13.01.2014 tarihinde meydana gelen kazada pert olduğunu, dava konusu aracın müvekkilinin elinden rızası dışında çıktığını, davalı … şirketinin aracın alkollü kullanıldığı gerekçesi ile ödeme yapmadığını belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 1.000 TL maddi tazminatın yasal faizi ile davalıdan tahsilini talep etmiş, 30.250 TL olarak davasını ıslah etmiştir.
Davalı vekili, sigortalı araç sürücüsünün yasal sınırın fazlası ile üstünde alkollü olduğunu, olay yerine gelen kolluk görevlilerine tutanak tutturulmadığını, sürücünün olay mahallini terkettiğini, kazadan 15 saat sonra yakalandığında dahi alkollü olduğunu, davacının aracının rızası dışında çıktığına dair iddialarının gerçeği yansıtmadığını, şirketin temerrüde düşmediğini, tazminat bedelinin fahiş olduğunu ve dava tarihinden itibaren faiz istenebileceğini belirterek, haksız açılan davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, dosya kapsamı ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; dava konusu aracın 13.01.2014 tarihinde meydana gelen trafik kazasında pert olduğu, davacının sigorta şirketine müracaatına rağmen ödeme yapılmadığı belirtilerek davanın kabulü ile 30.250 TL araç bedelinin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı … şirketi vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kasko sigorta poliçesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.
1-28.11.2013 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan ve 28.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 sayılı “Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun”un (TKHK) 2. maddesinde Kanun’un kapsamı “bu Kanun, her türlü tüketici işlemi ile tüketiciye yönelik uygulamaları kapsar.” şeklinde açıklanmıştır. Kanun’un “tanımlar” başlıklı 3. maddesinin (l) bendinde ise tüketici işlemi, “Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi ifade eder.” biçiminde tanımlanmıştır.
6502 sayılı TKHK’nın 73. maddesi uyarınca tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğacak uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemesi görevli kılınmıştır. Bunun yanında Kanun’un 83. maddesinde de taraflardan birinin tüketicinin oluşturduğu işlemler ile ilgili diğer kanunlarda düzenleme olmasının, bu işlemin tüketici işlemi sayılmasını ve bu Kanunun görev ve yetkiye ilişkin hükümlerinin uygulanmasını engellemeyeceği belirtilmiştir.
Dava konusu olayda, davacı sigortalının aracında meydana gelen hasarın davalı sigortacıdan tazmini istenmekte olup, dava 22.10.2014 günü, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun yürürlüğe girdikten sonra açılmıştır. Taraflar arasında akdi bir ilişki olup davalının sorumluluğunun kaynağı davacıyla yaptığı kasko sigorta sözleşmesine aykırılıktır. Görev, kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında re’sen dikkate alınmalıdır.
Yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler gereğince somut olayda davaya tüketici mahkemesi sıfatı ile bakılmasına karar verilmemiş olması doğru görülmemiştir.
2- TTK’nun 1456/1. maddesinde “Sınırlı ayni hak ile takyit edilmiş bir mal üzerindeki, malike ait menfaat sigortalandığı takdirde, kanunda aksi öngörülmemişse, sınırlı ayni hak sahibinin hakkı sigorta tazminatı üzerinde de devam eder” düzenlemesine; 1456/2. maddesinde ise “Sigortacıya, mal üzerinde sınırlı ayni hak bulunduğu bildirildiği takdirde, ayni hak sahiplerinin izni bulunmadıkça, sigortacı sigorta tazminatını sigortalıya ödeyemez. Ayni hakkın sicille alenileştiği veya sigortacının bunu bildiği durumlarda bildirime gerek yoktur. Sigortalı menfaate konu malın tamiri veya eski hâline getirilmesi amacıyla ve teminat gösterilmesi şartıyla, tazminat sigortalıya ödenebilir” düzenlemesine yer
verilmiştir. Ayrıca Türk Medeni Kanunu’nun 879. maddesi uyarınca, sigorta tazminatının öncelikle rehin hakkı sahibine verilmesi veya açık muvafakatının alınması gereklidir.
Böyle bir durumda, sigortalı durumda olan rehin hakkı sahibi olduğundan sigorta şirketinden tazminat talep etme hakkının da öncelikle ona ait olması gerekir ve sigorta ettiren, ancak sigortalı malın dain ve mürtehini olan ve lehine sigorta edilenin açık muvafakatını almak suretiyle sigortadan, şayet kendi menfaati de zedelendiği takdirde, tazminat istemek hakkına sahip olur. Öncelikle talep hakkının rehin hakkı sahibinde olması, yani sigorta bedelinin rehin hakkı sahibine ödenmesi gerektiği durumda, rehin hakkı sahibinin muvafakatinin bulunması halinde sigortalıya sigorta bedeli ödenebilir. Bu durumda dava açma hakkı da öncelikle rehin hakkı sahibinde olduğundan bir dava şartı olarak aktif dava ehliyeti olan davacı sıfatının da rehin hakkı sahibinde olduğu, buna karşın daini mürtehinin muvafakati halinde bu şartın yerine getirilmiş sayılacağı Dairemiz yerleşik içtihatları ile de ortaya konulmuştur.
Somut olayda davacıya ait aracın trafik kaydında dain ve mürtehin sıfatı bulunan dava dışı “Garanti Bankası AŞ.nin” tazminatın davacıya ödenmesine muvafakatı olup olmadığı konusu araştırılmamıştır. Bu durumda mahkemece, dain ve mürtehin sıfatı bulunan … Bankası AŞ.nin muvafakatının olup olmadığının araştırılması, muvafakatı sağlandığı takdirde yargılamaya devam edilerek davanın sonuçlandırılması, aksi halde aktif husumet yokluğundan davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu biçimde eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
3-Zararın teminat dışı kalabilmesi için kazanın meydana geliş şekli itibariyle sürücünün salt (münhasıran) alkolün etkisi altında kaza yapmış olması gerekmektedir. Diğer bir anlatımla sürücünün alkollü olması tek başına zararın teminat dışı kalmasını gerektirmez. Üstelik, böyle bir durumda zararın teminat dışı kaldığının ispat yükü TTK 1409. md maddesi hükmü gereğince sigortacıya düşmektedir.
Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarında; sürücünün aldığı alkolün oranının doğrudan doğruya sonuca etkisi bulunmadığından, mahkemece nöroloji uzmanı, hukukçu ve trafik konusunda uzman bilirkişilerden oluşan bilirkişi kurulu aracılığıyla olayın salt alkolün etkisiyle gerçekleşip gerçekleşmediğinin, alkol dışında başka unsurlarında olayın meydana gelmesinde rol oynayıp oynamadığının saptanması, sonuçta olayın tek başına alkolün etkisiyle meydana geldiğinin saptanması durumunda, oluşan hasarın poliçe teminatı dışında kalacağı ilkesi benimsenmektedir. (YHGK 23.10.2002 gün ve 2002/11-768-840; YHGK 7.4.2004 gün ve 2004/11-257-212; YHGK 2.3.2005 gün ve 2005/11-81-18; YHGK 14.12.2005 gün 2005/11-624-713 sayılı ilamları)
O halde, mahkemece nöroloji uzmanı, hukukçu ve trafik konusunda uzman bilirkişilerden oluşan bilirkişi kurulu aracılığıyla kazanın salt alkolün etkisiyle gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesi, alkol dışında başka unsurların da olayın meydana gelmesinde rol oynayıp oynamadığının saptanması yönünden yeni bir rapor alınması, ondan sonra varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda (1), (2) ve (3) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine 17.04.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.