Yargıtay Kararı 17. Hukuk Dairesi 2015/9331 E. 2018/5637 K. 29.05.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 17. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/9331
KARAR NO : 2018/5637
KARAR TARİHİ : 29.05.2018

MAHKEMESİ : Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:

– K A R A R –

Davacılar vekili, maddi tazminat yönünden harca esas değeri 2.000,00 TL göstererek, murisin yolcusu olduğu, davalılar … ‘nın sürücüsü, Süleyman’ın maliki, … A.Ş.’nin zorunlu trafik sigortacısı olduğu araç ile diğer davalıların sürücüsü, maliki ve zorunlu trafik sigortacısı olduğu aracın karıştığı kaza sonucu murisin vefat ettiğini, müvekkillerinin murisin anne, baba ve kardeşi olduğunu, davacı anne ve babanın destekten yoksun kaldığını, cenaze gideri yapıldığını, müvekkillerinin elem çektiğini beyanla, belirsiz alacak olarak belirlenecek maddi tazminat ile her bir davacı için ayrı ayrı 10.000,00’er TL manevi tazminatın olay tarihinden işleyecek yasal faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen (sigorta şirketi yönünden poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere) tahsilini talep etmiş, bedel artırım dilekçesiyle taleplerini destek tazminatı yönünden davacı anne Elif için 10.849,33 TL, davacı baba Nihat için 9.934,99 TL’ye yükseltmiştir.
Davalılar davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, 1-Davacı … Aras yönünden ıslah nedeniyle destekten yoksun kalma tazminat isteminin kısmen kabul kısmen reddine, A-Sigorta şirketlerince yapılan ödeme yeterli olmadığından iç ilişkide 6.931,20 TL tazminatın davalı …, … yönünden 15/06/2011 tarihinden davalı … yönünden ödeme tarihi olan 28/07/2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte sigorta şirketi yönünden poliçede gösterilen limitle orantılı olmak kaydıyla davalılardan müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, B-Sigorta şirketlerince yapılan ödeme yeterli olmadığından iç ilişkide 70.68 TL tazminatın davalı …, …, yönünden 15/06/2011 tarihinden davalı Groupoma sigorta yönünden ödeme tarihi olan 20/07/2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte sigorta şirketi yönünden poliçede gösterilen limitle orantılı olmak kaydıyla davalılardan müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, C-Dış ilişkide davacı yönünden müteselsilen tahsil hükmünün uygulanmasına, D-Fazlaya ilişkin istemin reddine, 2-Davacı … yönünden destekten yoksun kalma isteminin tümden reddine, 3-Davacıların cenaze gideri ve tedavi giderleri yönünden belirsiz tip alacak davası açma olanağı bulunmadığından hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddine, 4-Davacıların manevi tazminat isteminin kısmen kabul kısmen reddine, A-Davacı … Aras yönünden 8.000,00 TL, … ve … yönünden ayrı ayrı 6.000,00 TL toplamda 20.000,00 TL manevi tazminatın iç ilişkide %85 inin kendi aralarında müteselsilen … ve … den, %15 inin kendi aralarında müteselsilen … ve … den dış ilişkide tamamının müteselsilen 15/06/2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili ile davacılara verilmesine, B-Fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiş; hüküm davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacılar vekilinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Dava trafik kazasından kaynaklanan ölüm nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir.
Bir insanın ölümü hukukî anlamda bir zarar olmamakla beraber, bu yüzden yine de bazı zararlar meydana gelmiş olabilir. İşte 6098 sayılı TBK 53/3. maddesinin öngörmüş olduğu hal, ölüm sonucu vukua gelen bir kısım zararların tazminini hükme bağlamaktadır. Bu hükme göre, ölenin yardımından faydalananlar, bu yüzden yoksun kaldıkları faydayı, tazminat olarak sorumludan isteyebilirler. Buna “destekten yoksun kalma tazminatı” denir. Yasa metninden de anlaşılacağı gibi destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Buradaki amaç, destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır. Olaydan sonraki dönemde de, destek olmasa bile, onun zamanındaki gibi aynı şekilde yaşayabilmesi için muhtaç olduğu paranın ödettirilmesidir. Yani haksız bir eylem sonucu desteğini yitiren kimse BK’nın 53/3. maddesine dayanarak uğradığı zararın ödetilmesini isteyebilir.
Destekten yoksun kalma zararının hesabında, destekten yoksun kalanlara müteveffanın sağlığında sağlamış olduğu yardımın miktarı belirlenmelidir. Ölenin parasal veya bedensel destekliğinin derecesi ile bundan yoksun kalanların tazminat isteklerinin ölçüsü ya da hesaplama yöntemi konusunda öğretide görüş birliği yoktur. Gerçek yardım miktarının yeterli delillerle ispat edilemediği durumlarda yargıç, takdir hakkını kullanarak yardım miktarını belirleyebilecektir. Bu belirlemede destek ile destek olunan kimse arasındaki yakınlığın derecesi, aralarındaki manevi bağ, davacıların yaşları, dahil oldukları sosyal ve ekonomik çevre, yaşam standartları, cinsiyetleri gibi bakım ilişkisine ve miktarına etkili olabilecek unsurlar da göz önünde bulundurulacaktır. Hayatın olağan akışı içinde, destek sayılan kimsenin baktığı kimselere gelirini belli paylara bölerek baktığı pek söylenemese de tazminat hesabında bir paylaştırma yapmak zorunlu hale gelmektedir.
Buna göre öncelikle gelirin tamamının, yardım görenlere tahsis olunmuş varsayılamayacağı, ölenin gelirinden bir bölümünü kendisine ayıracağı, bu tahsisten vazgeçilemeyeceği ve bu suretle yardımın (payların) geliri yutmaması ilkesi dikkate alınmalıdır. Ayrıca ölenin kendi geçim masraflarından artan miktarın tamamının (hiçbir tasarruf düşüncesine yer bırakmadan) destek görenlere dağıtılması da kabul olunamaz. Öte yandan, destek görecek kimselere ayrılacak miktar da, bunların ihtiyaçlarının toplamı kadar olmalıdır.
Somut olayda, destekten yoksun kaldığını iddia eden davacılar, müteveffanın anne ve babası olup mahkemece hükme esas alınan 1.4.2014 tarihli ek bilirkişi raporunda müteveffanın sağlığında sağlamış olduğu yardımın miktarı davacı anne için sabit %10, davacı baba için %5 oranında desteklik payı olarak davacılara ayrılmıştır.
Oysa, destek 19 yaşında bekar olarak vefat etmiş olup, hayatın olağan akışına göre ileride evleneceği ve en az iki çocuk sahibi olacağı kabul edilerek, desteğin evleninceye kadar gelirinin yarısını kendi ihtiyaçları, yarısını da anne ve babası için ayıracağı varsayılarak bu dönemde desteğe iki anne ve babaya birer pay vermek suretiyle desteğin tüm gelirine oranlandığında evlenmeden önceki dönem içinde anne ve babaya %25’er pay verilmesi gerektiği ancak desteğin ileride evlenmesi ile birlikte desteğe iki, eşe iki, anne ve babaya birer pay vererek yine desteğin tüm gelirinin oranlanarak anne ve babaya %16’şar pay ayrılması, desteğin bir çocuğunun olması durumunda iki pay desteğe, iki pay eşe, bir pay çocuğa ve birer pay anne ve babaya ayrılmak suretiyle desteğin tüm gelirine oranlandığında anne ve baba için %14’er pay verilmesi, daha sonra ikinci çocuğun doğacağı varsayılarak bu kez desteğe iki, eşe iki, çocukların her birine birer ve anne ve babaya birer pay verilerek desteğin tüm gelirine oranlanarak anne ve babaya 12,5’er pay verilmesi, daha sonra anne ve babadan yaşam tablosuna göre hangisi destekten çıkacaksa kalan kişiye diğerinin payının ilave edilerek destek tazminatlarının varsayımsal hesabının yapılması gerekirken, bu hususları gözetmeden hesaplama yapan, mahkemenin talimatıyla tanık beyanlarına göre davacı anne ve babanın daha önceden fiilen ayrı yaşamaya başladığı ve desteğin babasına fiilen destek olmadığından bahisle baba için anneden farklı olarak daha düşük destek payı belirleyen 1.4.2014 tarihli ek bilirkişi raporunun hükme esas alınması doğru olmayıp, aynı bilirkişiden rapor tarihindeki verilere göre anılan hususlarda ek rapor alınarak, davacıların talebi de gözetilerek sonucuna göre karar verilmesi için hükmün bozulması gerekmiştir.
3- Borçlar Kanunu’nun 47. maddesi (TBK md 56) hükmüne göre hakimin özel halleri göz önüne alarak manevi tazminat adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği para tutarının adalete uygun olması gerekir. Tazminatın amacı zarara uğrayanda bir huzur duygusu doğurmaktır.
Somut olayda davacılar murisin anne, baba ve kardeşi olup, yolcu olan murisi davaya konu trafik kazasında kaybetmiştir. Her bir davacı için ayrı ayrı 10.000,00’er TL’den toplam 30.000,00 TL manevi tazminat talep edilmiş, mahkemece davacı anne için 8.000,00 TL, davacı baba ve kardeş için ayrı ayrı 6.000,00’er TL’den toplam 20.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmiştir. Yolcu olan desteğin ölümü yanında, tarafların kusur durumu, kaza (ölüm) tarihi (15.5.2011), tarafların sosyal ekonomik durumu, duyulan acı gibi nedenler dikkate alındığında, davacılar için hükmedilen manevi tazminat miktarı, duyulan acıyı, çekilen sıkıntıyı hafifletebilecek düzeyde değildir. Hükmedilen manevi tazminat miktarı tüm davacılar için az olup, daha üst düzeyde manevi tazminat takdiri için hükmün bozulması gerekmiştir.
4-Davalılar … A.Ş. ve … A.Ş.’nin zorunlu mali sorumluluk sigorta poliçesi gereğince manevi tazminattan sorumluluğunun bulunmaması ve davacılar vekilinin dava dilekçesinde davalı … şirketlerine poliçe limitiyle sınırlı olarak talepte bulunması, ıslah dilekçesinde de davalı … şirketlerinin maddi tazminattan ve poliçe limitiyle sınırlı sorumlu olduğunu açıkça belirtmesi göz önüne alınarak, manevi tazminat talebinin reddi ile davalı … şirketleri lehine manevi vekalet ücretine hükmedilmesi doğru değildir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2), (3) ve (4) nolu bentlerde açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile maddi ve manevi tazminata ilişkin hükümlerin davacılar yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacılara geri verilmesine 29.5.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.