Yargıtay Kararı 17. Hukuk Dairesi 2015/2809 E. 2015/11776 K. 09.11.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 17. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/2809
KARAR NO : 2015/11776
KARAR TARİHİ : 09.11.2015

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki itirazın iptali davası üzerine yapılan yargılama sonunda, davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen hüküm davalı vekili tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü:

-K A R A R-

Davacı vekili, şirketleri tarafından kasko sigorta poliçesi ile sigortalanan aracın davalının işlettiği otoparkta 17/09/2008 tarihinde hasar gördüğünü,ekspertiz raporuyla belirlenen 26.811,55 TL’lik hasar bedelini sigortalılarına 03.12.2008 tarihinde ödediklerini ve sigortalının haklarına halef olduklarını, ödemiş oldukları 26.811,55 TL’nin rücuen tahsili amacıyla davalı aleyhine … 5. İcra Müdürlüğü’nün 2009/6802 Esas sayılı dosyasında başlattıkları ilamsız icra takibine davalının itiraz ettiğini ve takibin durduğunu belirterek davalının takibe itirazının iptali ile icra inkar tazminatının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili, hasarın meydana gelmesinde davalının, işlettiği sahanın ya da çalışanlarının hatasının bulunmadığını, icra takibinin haksız olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda,sigortalısının haklarına halef olan davacının TTK’nın 1301 maddesi gereğince halefiyet ilkesi dahilinde, ancak zarar verene karşı tazminat davası açma hakkının bulunduğu,doğrudan icra takibi yapma yetkisinin bulumadığı gerekçesiyle davanın reddine dair verilen kararın, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairemizin 02.05.2013 tarih, 2013/2103 Esas, 2013/6147 Karar sayılı ilamı ile “kasko sigorta poliçesi kapsamında sigortalısına ödeme yapan davacının TTK’nın 1301 maddesi gereğince sigortalısının haklarına halef olacağı,
açabileceği gibi doğrudan icra takibi de yapabileceği; zira anılan kanun hükmünün davacıya, hukuki yollara başvuru hakkını, sigortalısının halefi olarak kullanma yetkisini verdiği, yargılamaya devam olunarak bir karar verilmesi gerektiği” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda davanın kısmen kabul kısmen reddi ile davacının yaptığı ilamsız icra takibine davalı tarafça yapılan itirazın, alacağın 26.617,00 TL’lik kısmı yönünden iptaline ve bu kısım yönünden takibin kaldığı yerden devamına,194,55 TL. yönünden davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz olunmuştur.
Dava,kasko sigorta poliçesi gereği sigortalıya ödenen hasar bedelinin rücuen tahsili istemli icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
10.04.1992 gün 7/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı hakimin tefhim etmiş olduğu kısa kararla gerekçeli kararın uyum içinde olmasını öngörmektedir. Kısa kararda hükmedilen bir yükümlülüğün gerekçeli kararda hüküm altına alınmamış olmasının çelişki teşkil etmediğini söylemek mümkün değildir. Yargı erkinin görev ve yetkisi Anayasa ile yasaları amaçlarına uygun olarak yorumlayıp uygulamak, keza İBK’nın bağlayıcılığını gözetmekten ibarettir. Kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişkiye cevaz verilmemesinin amacı, kamunun mahkemelere olan güveninin sarsılmamasına yöneliktir. Tefhim edilen hüküm başka, gerekçeli karardaki hüküm başka ise bu durumun mahkemelere olan güveni sarsacağı tartışmasızdır. Öyle ki İBK ile bu konuya çok büyük bir önem verilmiş,çelişkinin varlığı tespit edildiği takdirde başka bir incelemeye gerek görülmeksizin ve tarafların bu konuyu temyiz sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın kararın salt bu nedenle bozulması gerektiğine işaret edilmiştir.
Diğer taraftan 1086 sayılı HUMK.’nun 381.- 389. maddelerinde (6100 sayılı HMK m. 294 – 297), hükmün tefhimi, nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca düzenlenmiştir. HUMK’nun 388. maddesinde (HMK m. 297/II); hüküm sonucu kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin zorunlu olduğu açıklanmıştır. Başka bir anlatımla, tesis edilen hüküm, infazı kabil ve uygulanabilir olmalıdır.
Bu hükümler yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereği ve kamu düzeni ile ilgili olup, yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar, kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olması zorunludur.
Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için de ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş bir hükmün bulunması gerektiği açıktır.
Somut uyuşmazlıkta, yerel mahkemenin yargılamayı sonuçlandırdığı 24.09.2014 tarihli kısa kararda “davanın kısmen kabul, kısmen reddine, sair hususların gerekçeli kararda gösterilmesine” denildiği halde, gerekçeli kararda “davanın kısmen kabul,kısmen reddi ile,davacı tarafından davalı hakkında … 5. İcra Müdürlüğü’nün 2009/6802 Esas sayılı dosyası kapsamından yapılan ilamsız icra takibine davalı tarafça yapılan itirazın, alacağın 26.617,00 TL’lik kısmı yönünden iptaline ve bu kısım yönünden takibin kaldığı yerden devamına, 194,55 TL. yönünden davanın reddine” şeklinde hüküm tesis olunduğu görülmektedir. Bu durum Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 294/3. maddesine aykırılık teşkil ettiğinden 10.4.1992 gün ve 1991/7 Esas-1992/4 Karar Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı uyarınca kısa karar ile gerekçeli karar arasındaki çelişkinin giderildiği bir hüküm kurulmak üzere kararın bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
Bozma neden ve şekline göre, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre, bu aşamada davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine 09/11/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.