Yargıtay Kararı 17. Hukuk Dairesi 2015/18631 E. 2018/8117 K. 24.09.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 17. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/18631
KARAR NO : 2018/8117
KARAR TARİHİ : 24.09.2018

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacılar vekili; murisleri ..’nin 15/09/2012 tarihinde kalp hastalığı, kardiak arrest sonucu vefat ettiğini, kullandığı krediler nedeni ile kendisine Halk Hayat ve Emeklilik sigortası tarafından sigorta yapıldığını, murisin kullandığı kredileri ödeyemeyecek durumda olan mirasçı müvekkillerin kredinin sigortalı olduğunu öğrendiklerini, ancak davalının, muriste meydana gelen ölüm sebebinin daha önceden bildirilmediğinden bahisle sözleşmeden cayıldığını bildirerek sigorta bedelini tazmin etmediğini, oysaki murise hastalıkları konusunda bir soru sorulmadığını, murisin hastalığını kasıtlı olarak bildirmemesi gibi durumun söz konusu olmadığını, davalının dayandığı şartların oluşmadığının dikkate alınarak, borcun tüm faiz ve ferileri ile birlikte ilgili banka şubesine veya kendilerine ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili; öncelikle husumet itirazlarının kabulü ile, aleyhlerine açılmış davanın husumet itiraz sebebi ile reddini savunmuştur.
Davalı … ve Emeklilik vekili; davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan delillere göre; Davacı taraf verilen kesin süre içinde gerekli olan avansı yatırmayarak bilirkişi raporu delilinden vazgeçmiş sayılıp, bu sebeple davasını ispat edemediğinden davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dava hayat sigortası poliçesinden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir.
11.10.2013 dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesinde, her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın, bu kanunda öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işlerinin ticari dava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılacağı açıkça düzenlenmiştir.
28.11.2013 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan ve 28.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un (TKHK) 2. maddesinde kanunun kapsamı “bu Kanun, her türlü tüketici işlemi ile tüketiciye yönelik uygulamaları kapsar” şeklinde açıklanmıştır. Kanun’un “tanımlar” başlıklı 3. maddesinde ise tüketici işlemi, “Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi ifade eder” biçiminde tanımlanmıştır.
6502 sayılı TKHK’nın 73. maddesi uyarınca tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğacak uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemesi görevli kılınmıştır. Bunun yanında Kanun’un 83. maddesinde de taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu işlemler ile ilgili diğer kanunlarda düzenlenme olmasının, bu işlemin tüketici işlemi sayılmasını ve bu Kanunun görev ve yetkiye ilişkin hükümlerinin uygulanmasını engellemeyeceği belirtilmiştir.
Ancak somut olayda; 16/04/2013 dava tarihinde 28.11.2013 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan ve 28.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un ilgili maddeleri yürürlükte değildir. Taraflar arasında sigorta sözleşmesi vardır, sigorta sözleşmeleri de TTK’da düzenlenmiş olup mutlak ticari dava söz konusudur. Davacılar murisinin dava dışı Banka’dan tüketici kredisi kullanması bu davanın konusu değildir.
O halde dava tarihi itibari ile yürürlükte olmayan kanun maddesinin uygulanmasının söz konusu olamayacağı, davanın mutlak ticari dava olması gözetildiğinde somut olayda davanın görülmesinde ticaret mahkemeleri görevlidir. Ancak Ünye’de özel ticaret mahkemesi bulunmadığından davaya Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla bakılması gerekirken Tüketici Mahkemesi Sıfatıyla bakılması doğru değildir.
2-03.04.2012 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yönetmeliğinin 45.maddesinde; (4) Taraflardan her biri ikamesini talep ettiği delil için mahkemece belirlenen avansı, verilen kesin süre içinde yatırmak zorundadır. Delil avansı, tarafların dayandıkları delillerin giderlerini karşılamak üzere mahkemece belirlenen kesin süre içinde ödemeleri gereken meblağı ifade eder. Delil avansını yatırmayan taraf, o delilin ikamesinden vazgeçmiş sayılır. Tarafların üzerinde tasarruf edemeyecekleri dava ve işlerle, kanunlardaki özel hükümler saklıdır…” hükmü getirilmiştir.
Öte yandan, mülga 1086 sayılı HUMK’nun 163. maddesi ile 6100 sayılı HMK’nun 94. maddesi uyarınca kesin süreye ilişkin ara kararının hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açık olması taraflara yüklenen yükümlülüklerin, yapılması gereken işlerin neler olduğunun ve her iş için yatırılacak ücretin hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açıklanması gerekir. Ayrıca verilen sürenin amaca uygun, yeterli ve elverişli olması, kesin süreye uymamanın doğuracağı hukuki sonuçların açık olarak anlatılması ve anlatılanların tutanağa geçirilmesi, bunlara uyulmaması durumunda mevcut kanıtlara göre karar verilip, gerektiğinde davanın reddedileceğinin açıkça bildirilmesi suretiyle ilgili tarafın uyarılması gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır. Bazı hallerde kesin sürenin kaçırılması, o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, davanın kaybedilmesine neden olmaktadır. Böyle bir durumda, geciken adaletin adaletsizlik olduğu düşünülerek, davaların uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere getirilen kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Bu cümleden olarak, kesin sürenin usulüne uygun şekilde verilmesi ve amacına uygun olarak kullanılması gerekir.
Bu yasal düzenlemeler göstermektedir ki, hakimin verdiği sürenin kesin olduğunu usulünce karara bağladığı hallerde, kesin süreye uymayan tarafın bu delile dayanma olanağı kalmaz. Kesin süre tarafların yanında hakimi de bağlayacağından uyulmaması halinde, gereğinin hakim tarafından hemen yerine getirilmesi gerekir. (YHGK.nun 12.12.2012 gün 2012/9-1170 E.2012/1172 K.)
Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; Dosya kapsamına göre Mahkemece 12/06/2014 tarihinde yapılan duruşmada verilen ara karar ile dosyanın yeniden Ankara Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilerek, dosyanın kardiyoloji uzmanı bir bilirkişi ve hasar tazminatının hesaplanması için Sigorta Uzmanı bir bilirkişi ile dosyanın daha önce ön rapor tanzim eden bilirkişi Gülçin Balaban’a
tevdii edilerek, davacının davalı sigortadan hayat sigortası bedelini almaya hak kazanıp kazanmadığı, kazanıyor ise miktarının denetime elverişli bir şekilde hazırlanacak rapor ile birlikte mahkemeye gönderilmesinin istenmesine, bilirkişiye emek ve mesaisine karşılık 300,00’er TL ücret taktirine, dosyanın gidiş dönüş masrafı 60,00 TL ile birlikte toplam 660,00 TL’nin davacı tarafından iki haftalık kesin süre içerisinde karşılanmasına, karar verilerek bu konuda davacılar vekiline 2 haftalık kesin süre verilmiş ancak kesin süreye uymamanın sonuçları açısından yasanın öngördüğü şekilde usulüne uygun bir ihtarat yapılmamıştır. 30/09/2014 tarihli celsede Mahkemece,kesin süre içerisinde ücretin yatırılmamış olması nedeniyle davacı tarafın bilirkişi incelemesinden vazgeçmiş sayılmasına ve bilirkişi raporu alınmadan karar verilmesinin mümkün bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
12/06/2014 tarihli celsede 660,00 TL gider avansının mahkeme veznesine depo edilmesi için usulüne uygun şekilde ihtaratlı kesin süre verilmediği gözetilerek bu konuda davacılar vekiline (yukarıda açıklandığı üzere) usulüne uygun şekilde kesin süre verilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu şekilde davanın maddi tazminat yönünden usulden reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
3-Ayrıca mahkemece alınan ilk bilirkişi raporu ön rapor şeklinde dosyaya sunulmuş olup aynı bilirkişi için yeniden ücret takdiri de uygun görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan sebeplerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA. peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacılara geri verilmesine 24/09/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.