Yargıtay Kararı 17. Hukuk Dairesi 2015/15608 E. 2018/3304 K. 27.03.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 17. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/15608
KARAR NO : 2018/3304
KARAR TARİHİ : 27.03.2018

MAHKEMESİ:Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R –
Davacı alacaklı vekili, davalı borçlu … hakkında takip başlatıldığını, borçlunun alacağı karşılayacak mal varlığı bulunmadığı ve haklarındaki takipleri sonuçsuz bırakmak için dava konusu taşınmazını 30.10.2003 tarihinde davalı …’a onunda 01.08.2008 tarihinde davalı …’e sattığını, bu devirlere ilişkin tasarrufun iptaline olmadığı takdirde muvazaalı işlemin iptaline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, haksız açılan davanın reddi gerektiğini savunmuştur.Mahkemece, öncelikle davacının İİK.’nun 277 ve devamı maddeleri uyarınca tasarrufun iptali talebi yönünden bir değerlendirme yapılmış, bu maddeye göre tasarrufun iptali talebinde bulunabilmek için geçerli bir alacak ve bu alacağa dayanılarak başlatılmış bir icra takibinin bulunması gerektiği, somut olayda, … İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2013/138 esas-2013/223 karar numaralı ilamı ile, davacı tarafından 2010/2076 esas sayılı dosyası üzerinden başlatılan icra takibinin zamanaşımı nedeniyle geri bırakıldığı, bu kararın Yargıtay denetiminden de geçerek kesinleştiği ve bu kesinleşmenin kendisine tebliğinden sonra davacının İİK.’nun 33/a maddesi uyarınca 7 gün içerisinde herhangi bir dava açmayarak bononun zamanaşımına uğradığının kesinleştiği, ayrıca söz konusu icra dosyasının incelenmesinde de dosyanın son olarak İİK.’nun 78/4. maddesi gereği işlemden kaldırılmasına karar verildiği anlaşıldığından, davacının iş bu davası kabul edilse bile alacağını tahsil etmesini sağlayabilecek geçerli bir icra takibi bulunmadığından hukuki yarar yokluğundan bu davanın reddine karar verilmiş, davacının terditli olarak öne sürdüğü Borçlar Kanunu’nun 19.maddesine dayanarak talep ettiği tapu iptali ve tescil yönünden yapılan değerlendirmede ise, her ne kadar somut olayda kambiyo senedine dayalı olarak başlatılan icra takibinin artık geçerliliği kalmadığı, davacının zamanaşımına uğrayan bonodan dolayı adi bir senede dayanan alacağının mevcut olduğu, ancak bu tür davalarda davacının amacı alacağını tahsil edebilmek için davalılar arasındaki taşınmaz satışının kendisi yönünden geçersizliğini sağlamak olduğu, davacının bu hakki ayni değil şahsi sonuç doğurduğu, zira bu durumda da muvazaa nedeniyle tapunun iptaline değil yine İİK.’nun 283/1. maddesi uyarınca iptal ve tescil olmaksızın taşınmazın haciz ve satışını isteyebileceğine dair karar verilmesi gerektiği, mevcut olayda davacının taşınmazın haczini isteyebileceği adi alacağına dayalı olarak başlattığı herhangi bir icra takibi olmadığından HMK.’nun 114.maddesinin h bendindeki, dava açmakta hukuki yararının bulunması şartının iş bu talep açısından da mevcut olmaması sebebiyle bu talep yönünden de davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dava muvazaalı işlemin iptaline ilişkindir.
Mahkemenin, İİK’nun 277.maddesine göre davanın görülebilmesi için gerekli olan kesinleşmiş ve varlığını devam ettiren bir takip olmadığından bahisle, bu hukuki sebebe dayalı davanın reddi kararı yerinde olmakla birlikte terditli olarak talep edilen BK’nun 19.maddesi gereğince de davanın reddine karar verilmesi isabetli bulunmamıştır.Kural olarak 3.kişiler, danışıklı işlem nedeniyle hakları zarara uğratıldığı takdirde tek taraflı veya çok taraflı olan bu hukuki işlemlerin geçersizliğini ileri sürebilir. Çünkü danışıklı bir hukuki işlem ile 3.kişilere zarar verilmesi onlara karşı işlenmiş bir haksız eylem niteliğindedir. Ancak 3.kişinin danışıklı işlem ile haklarının zarara uğratıldığının benimsenebilmesi için onun danışıklı işlemde bulunandan alacaklı olması ve danışıklı işlemin alacağının ödenmesini önlemek amacıyla yapılmış bulunması gerekir.Yüzeysel bakıldığında iptal davaları ile muvazaa davaları arasında bir benzerlik görülmekte ise de bu benzerlik her iki davanın güttüğü amaçtan öte gitmemektedir. İİK’nın 277.maddesinde sözü edilen iptal davaları borçlu tarafından geçerli olarak yapılmış bazı tasarrufların hükümsüz kılınması için açılır. Oysa muvazaa davası borçlunun yaptığı tasarrufi işlemlerin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tesbit ettirmeyi amaçlar. Davacının bu davadaki amacı alacağını tahsil edebilmek için muvazaa nedeniyle temelde geçersiz olan işlemin hükümsüzlüğünü sağlamaktır. Muvazaaya dayalı davalarda davacının icra takibine geçmesi ve aciz belgesi almasına gerek yoktur. Çünkü yukarıda açıklandığı gibi İİK 277 ve izleyen maddelerinde iptal davasına konu tasarruflar özünde geçerli olmasına rağmen kanunun icra hukuku yönünden iptaline imkan verdiği tasarruflardır. Somut olayda, davacı alacaklı 60.471,00 TL alacağı için bonoya dayalı kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takip yapmış ve Burdur İcra Mahkemesi’nin 2013/138 Esas 2013/223 Karar sayılı ilamı ile icranın geri bırakılmasına karar verilmiş ve karar kesinleşmesi ile takip sonuçsuz kalmıştır. Ancak bu halde davacının alacağının bulunmadığını söylemek mümkün değildir. Sadece o bonoya dayalı olarak takip hakkı olmayıp adi alacak olarak tahsilini talep etme hakkı vardır.Bu nedenlerle BK’nun 19.maddesine göre işin esasına girilerek, oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykıdır.SONUÇ:Yukarda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 27/03/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.