Yargıtay Kararı 17. Hukuk Dairesi 2015/14846 E. 2018/9327 K. 22.10.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 17. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/14846
KARAR NO : 2018/9327
KARAR TARİHİ : 22.10.2018

MAHKEMESİ : Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki, trafik kazası sonucu oluşan cismani zarar nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, kararda yazılı nedenlerle, davanın kabulüne ilişkin verilen hüküm, davalı … vekili tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü:

-K A R A R-

Davacı vekili, davalıların işleteni, sürücüsü ve trafik sigortacısı olduğu aracın davacıya çarpmasıyla oluşan kazada sol bacağı kırılan davacının işgöremez hale geldiğini belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 4.000,00 TL. maddi ve 4.000,00 TL. manevi tazminatın kaza tarihinden işleyecek reeskont faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsilini talep etmiş; 10.04.2014 tarihli ıslah dilekçesiyle, maddi tazminat taleplerini 30.760,70 TL’ye yükseltmiştir.
Davalı … şirketi vekili, poliçe limitiyle sınırlı biçimde ve sigortalı araç sürücüsünün kusuru oranında zarardan sorumlu olduklarını, manevi tazminatın teminat kapsamında olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı … vekili, davaya konu kazanın davacının asli kusuruyla gerçekleştiğini, davacının işgöremez hale gelmesine yol açacak boyutta yaralanmasının bulunmadığını, istenen tazminatların fahiş olduğunu, davacıya 3.000,00 TL. ödeme yaptıklarını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma, yapılan yargılama ve toplanan delillere göre; davanın kabulü ile 30.760,70 TL. maddi
tazminatın, davalı … şirketi yönünden dava ve diğer davalılar yönünden kaza tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte müteselsilen tahsiline; 4.000,00 TL. manevi tazminatın kaza tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı … ve İsmail’den müteselsilen tahsiline; davalı … şirketine yönelik manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiş; hüküm, davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dava, trafik kazası sonucu oluşan cismani zarar nedeniyle işgöremezlik tazminatı istemine ilişkindir.
Olay tarihi itibariyle yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 41. maddesinde (6098 sayılı TBK’nun 49. md) haksız fiil tanımlanmış, 60. maddesinde de (TBK’nun değişik 72. md) haksız fiilden zarar görenin, bundan kaynaklanan zararının tazmini istemiyle açacağı davaların, zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl ve herhalde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresine (TBK’nun 72. maddesinde 2 ve 10 yıllık zamanaşımı süreleri öngörülmüştür) tabi bulunduğu belirtilmiştir.
Buna karşılık 2918 sayılı KTK’nun 109/1. maddesinde; motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler için, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve herhalde kaza gününden başlayarak 10 yıllık zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Maddenin özellikle 2. fıkrasında “dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğarsa” ifadesi ile kanun koyucu taraf ayrımı yapmaksızın (davacı, davalı veya dava dışı 3. kişi), fiil cezayı gerektiriyor ise uzamış ceza zamanaşımının uygulanacağını kabul etmiştir. Görüldüğü gibi, BK’nun 60. ve 2918 sayılı KTK’nun 109/2. maddesindeki düzenlemeler, zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden birbirine paraleldir. Aralarındaki tek fark, zamanaşımı süresinin trafik kazalarından doğan tazminat talepleri bakımından 1 yıl yerine, 2 yıl olarak öngörülmesidir. (TBK’nun 72. maddesi ile bu konuda da paralellik sağlanmıştır.) 2918 sayılı Kanun’un anılan madde hükmünde gözden kaçırılmaması gereken husus, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin, tazminat talebi ile açılacak davalar için de geçerli olabilmesinin, sadece eylemin ceza kanununa göre suç sayılması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır. Bu düzenlemenin iki ayrı sonucu bulunmaktadır. Söz konusu yasa hükmü, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece eylemin aynı
zamanda bir suç oluşturmasını yeterli görmekte; bunun dışında fail hakkında mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı, hatta böyle bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması koşulu aranmamaktadır.Dahası söz konusu hükümde, ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve diğer sorumlular (örneğin işleten, sigortacı) arasında bir ayrım da yapılmamış, böylece, kuralın bunların tümü için geçerli olduğu, hepsi için aynı zamanaşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüştür (HGK’nun 05.06.2015 tarih 2014/17-2198 E, 2015/1495 K. sayılı kararı).
Açıklanan ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında; davaya konu trafik kazası sonucu davacı, vücudunda kemik kırığı oluşacak biçimde yaralanmıştır. Davacı taraf, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlükte bulunduğu dönemde açtığı davada, fazlaya ilişkin haklarını saklı tuttuğunu belirterek, kısmi dava şeklinde davasını açmış; daha sonra alınan bilirkişi raporuyla saptanan miktara göre, davacı için talep edilen maddi tazminat miktarını artırmıştır. Davacı tarafın ıslah yoluyla, talep edilen maddi tazminat miktarını artırdığı tarih 10.04.2014 olup, davalı … vekili tarafından, yasal sürede ıslah edilen kısma ilişkin olarak, zamanaşımı def’inin ileri sürüldüğü görülmektedir. Ayrıca, davacının kazadaki yaralanmasından kaynaklanan kalıcı hasar ile maluliyet oranında artış olduğu (zararın arttığı, geliştiği) davacı tarafça ileri sürülmediği gibi, davacıya ait tedavi belgeleri ile raporlarda da bu yönde bir tespit yoktur.
Bu durumda mahkemece; 26.01.2005 tarihinde meydana gelen kaza nedeniyle, ceza zamanaşımı süresinin de dolmasından sonra ıslah ile talep miktarının artırıldığı; davalı … Gçer’in ıslaha karşı zamanaşımı def’ini ileri sürmesinin, yerleşik Yargıtay uygulamaları ile kabul gördüğü; davalı vekili tarafından yasal sürede zamanaşımı def’inin ileri sürüldüğü gözetilerek; zamanaşımı def’ini ileri süren davalı … bakımından, maddi tazminatın ıslah yoluyla artırılan kısmının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı üzerinde durulup oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken; davalının zamanaşımı itirazı üzerinde durulmaksızın, yazılı olduğu şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir.
2-Bozma ilamının kapsam ve şekline göre, davalı … vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davalı … vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA; (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davalı … vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına; peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalı …’e geri verilmesine 22/10/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.