Yargıtay Kararı 17. Hukuk Dairesi 2014/9395 E. 2014/12981 K. 30.09.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 17. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/9395
KARAR NO : 2014/12981
KARAR TARİHİ : 30.09.2014

MAHKEMESİ : Hatay 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 26/06/2012
NUMARASI : 2011/106-2012/316

Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacı vekili, davalı borçlu A.. Ö..’ün alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla adına kayıtlı taşınmazın 1/2 hissesini 13.10.2009 tarihinde davalı A.. G..’e sattığını belirterek davalılar arasındaki tasarrufun iptalini talep etmiştir.
Davalı borçlu savunma yapmamıştır.
Davalı A.. G.. vekili, takip konusu alacağın muvazaalı olduğunu,aciz belgesi sunulmadığını, dava konusu taşınmazı üzerindeki ipotekle birlikte rayiç değerle ve iyiniyetle aldıklarını, dava dışı 3.kişiye ait 1/2 hissenin de müvekkilinin kardeşleri tarafından alınarak taşınmaz üzerine benzin istasyonu yaptıklarını ve fiilen kullandıklarını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan delillere göre, davacının alacağının gerçek bir alacak olmadığı, bir an için alacağın gerçek bir alacak olduğu kabul edilse bile dava konusu taşınmazın tapudaki satış bedeli ile gerçek bedeli arasında fahiş fark bulunmadığı, davalı 3.kişinin dava konusu taşınmazı alabilecek ekonomik güce sahip olduğu, taşınmaz üzerindeki petrol istasyonunun davalı 3.kişi ve kardeşleri tarafından işletildiği, davalı 3.kişinin kötüniyetli olduğunun ispatlanamaması nedeniyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, İİK 277 ve devamı maddelerine dayanılarak açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir. İcra ve İflas Kanununun 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarında amaç, borçlunun haciz ya da iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da “iyiniyet kurallarına aykırılık” nedeniyle
Alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamaktır.
Bu tür davaların dinlenebilmesi için, davacının borçludaki alacağının gerçek olması, borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması, iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması ve borçlu hakkında alınmış kesin veya geçici aciz belgesinin (İİK.nun 277 md) bulunması gerekir.Bu ön koşulların bulunması halinde ise İİK.nun 278, 279 ve 280. maddelerinde yazılı iptal şartlarının bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır. Özellikle İİK.nun 278.maddesinde akdin yapıldığı sırada kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği ve yasanın bağışlama hükmünde olarak iptale tâbi tuttuğu tasarrufların iptali gerektiğinden mahkemece ivazlar arasında fark bulunup bulunmadığı incelenmelidir. Aynı maddede sayılan akrabalık derecesi vs. araştırılmalıdır. Keza İİK.nun 280.maddesinde malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlunun alacaklılarına zarar vermek kastıyla yaptığı tüm işlemler, borçlunun içinde bulunduğu mali durumu ve zarar verme kastının işlemin diğer tarafınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hallerde tasarrufun iptal edileceği hususu düzenlendiğinden yapılan işlemde mal kaçırma kastı irdelenmelidir. Öte yandan İİK.nun 279.maddesinde de iptal nedenleri sayılmış olup bu maddede yazılan iptal nedenlerinin gerçekleşip gerçekleşmediği de takdir olunmalıdır.
Somut olayda, mahkemece davacının alacağının gerçek olmadığı, bir an için gerçek bir alacak olduğu kabul edilse bile İİK 278/3-2 ve 280/1 maddesi gereğince iptal koşullarını bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de varılan sonuç dosya kapsamı ve mevcut delil durumuna uygun düşmemektedir. Mahkeme; tanık beyanlarının elden verilen para ile ilgili yeterli yer, tarih ve sebep izah edemediklerinden inandırıcı bulunmadığını,davacının takip konusu borca ilişkin parayı petrol ofisine ortak olmak için verdiğini belirtmesine rağmen bu konuda ortaklık sözleşmesi gibi yazılı bir belge sunmadığı, dava konusu taşınmaz üzerine ipotek tesis etmediği, bu durumun güven ilişkisi ile açıklanamayacağı, davacının basiretli tacir gibi davranmadığı, aciz belgesinin, borçlunun şirket hisselerini elden çıkarmasından sonra alındığı, borçlunun takibe, yüksek faiz oranına itiraz etmeden takibi kesinleştirdiğinden alacağın gerçek bir alacak olmadığı kanısına varıldığını açıklamış ise de takip konusu borcun 5.1.2009 tanzim tarihli
Bonoya dayandığı, borçlu hakkındaki takibin yasal şekilde kesinleştiği, kati aciz belgesinin sunulduğu ve iptal edilmediği, davacının senet tanzim tarihi itibarıyla takip konusu borcu verebilecek ekonomik güce sahip olduğu (D. İnş. Mad. Taah. Madencilik Hafr. San Ltd. Şti ortağı, maden ocağı sahibi, kendisine, ailesine ve şirketine ait malvarlığının bulunduğu) muvazaalı senet düzenlenmesi gerektirir durum bulunmadığı anlaşıldığından mahkemenin bu yoldaki olasılıklı gerekçesine katılma olanağı bulunmamaktadır.
Mahkemenin bedel farkı bulunmadığı yönündeki kabulü de dosya kapsamı ve mevcut delil durumuna uygun düşmemektedir. Dava konusu taşınmaz üzerindeki İş Bankası AŞ’nin 500.000 TL ipoteği ile birlikte tapuda 84.200 TL bedelle satılmıştır. İş Bankasının 26.3.2014 tarihli yazı cevabından dava konusu taşınmaz üzerindeki şirket ipotek borcunun 123.775,67 TL olup bunun da 14.10.2009 ve 16.10.2009 tarihinde davalı 3.kişinin kardeşi Muhsin Gümüş tarafından ödenerek ipoteğin fek edildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda tapudaki satış bedeline ödenen ipotek bedeli eklendiğinde dava konusu taşınmazın davalıya satış bedelinin 207.975,67 TL olduğu bu bedelin de bilirkişi raporunda belirtilen 509 043,60 TL rayiç bedelin yarısından da daha aşağıda olduğu anlaşılmaktadır.Davalı 3.kişi vekili taşınmazı 520.000 TL bedelle aldıklarını savunmuş mahkemece tapu ve ipotek bedeli dışındaki ödemeler konusunda tanık beyanları ile davalı 3.kişinin ekonomik durumunun taşınmazı almaya yeterli olduğu gerekçesiyle satış bedelinin 520.000 TL olduğunu kabul etmiştir. Davalı 3.kişi tapu dışındaki ödemelerini ancak banka dekontu, çek, kredi gibi ödemelerle ispatlaması gerektiğinden bu yöndeki tanık beyanlarının yeterli olduğunun kabulü isabetli görülmemiştir. Mahkemece tapu dışı ödemeler konusunda davalı 3.kişiden banka havale makbuzu, çek… gibi resmi ödeme belgeleri istenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik incelmeye dayalı hüküm tesisi isabetli görülmemiştir.
İİK 280.madde gereğince de deliller yeterince değerlendirilmemiştir. Dava konusu taşınmaz tapuda arsa vasfı ile satılmış olmasına rağmen 6.6.2007 tarihli yapı ruhsatından taşınmaz üzerine benzinlik yapılmak üzere borçlu adına ruhsat düzenlediği, Hatay İdare Mahkemesinin 2008/980 Esas 2009/1595 Karar sayılı ilamından dava konusu taşınmaz üzerindeki akaryakıt ve LPG istasyonu yapı ruhsatının iptaline karar verildiği, Hatay 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/211 D.İş dosyasındaki 18.12.2007 tarihli bilirkişi rapo-
rundan dava konusu taşınmaz üzerine akaryakıt istasyonun yapılmakta olduğu ve inşaatının tedbiren durdurulmasına karar verildiği, davalı borçluya ait şirket ile . C. A. Petrol San A.Ş arasında 10.9.2007 tarihli bayilik anlaşması dava konusu taşınmaz üzerine intifa hakkı (sonradan kalkmış) tesis edildiği, davalı 3.kişinin ortağı olduğu şirketin dava konusu taşınmazda 10.5.2010 tarihinde benzinlik açılışı yaptığı, fiilen benzinlik olarak kullandığı, 5.8.2010 tarihinde LPG Otogaz Bayilik lisansı aldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda dava konusu taşınmazın satış tarihindeki durumunun tespitine yönelik olarak tüm delillerin değerlendirilmesi dava konusu taşınmaz satış anında benzinlik halinde ise bu satışın İİK 280/3-son maddeler gereğince ticari işletme devri niteliğinde olup olmadığı değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı hüküm tesisi isabetli görülmemiştir.
2.6.2009 tarihinde kurulan P. A. ve Akaryakıt Ürün. End. Ürün. San ve Tic. Ltd. Şti’nin ortakları arasında yer alan M.Ö., şirket hisselerini 21.10.2009 tarihinde davalı 3.kişi A.. G..’e devrederek ortaklıktan ayrılmıştır. M. Ö.ün borçlunun oğlu olup olmadığı tespit edilerek davalı 3.kişi A.. G..’ün borçlunun durumunu ve amacının bilebilecek kişilerden olup olmadığı (İİK 280/1 kapsamında) değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken davalı 3.kişinin kötüniyetli olmadığının kabulü de doğru görülmemiştir.
Kabule göre de; dava ya ön şart yokluğundan reddedilir ki bu durumda esasa girilmez, önşartlar varsa da esastan kabul veya reddine karar verilir. Davanın ön şart yokluğundan (alacağın gerçek olmadığı gerekçesiyle) reddi halinde AAÜT’nin 7 maddesine göre maktu, esastan reddedildiğinde (takip konusu alacak miktarı ile dava konusu tasarrufun tasarruf tarihindeki değerinde hangisi az ise az olan değer üzerinden) nispi vekalet ücreti takdir edilir. Somut olayda davanın olasılıklı olarak hem dava şartı yokluğundan hem de esastan reddi isabetli görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 30.9.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.