Yargıtay Kararı 17. Hukuk Dairesi 2014/9067 E. 2016/8113 K. 26.09.2016 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 17. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/9067
KARAR NO : 2016/8113
KARAR TARİHİ : 26.09.2016

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki itirazın iptali davası üzerine yapılan yargılama sonunda, kararda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen hüküm, davacı vekili tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-

Davacı vekili, davalı …’in maliki ve davalı …’un sürücüsü olduğu aracın ölümlü trafik kazası yaptığını, aracın zorunlu trafik sigortası olmadığından kazada ölen kişinin yakınlarına 26.861,00 TL. destekten yoksun kalma tazminatı ödediklerini, bu bedelin davalılardan rücuen tahsili amacıyla başlatılan icra takibine davalıların itirazı üzerine takibin durdurulduğunu, itirazın haksız olduğunu belirterek itirazın iptali ile % 40 oranındaki icra inkar tazminatının davalılardan tahsilini talep etmiştir.
Davalı … vekili, davalının işleten sıfatı bulunmadığını, kaza yapan aracın geçmişte ortak olarak birlikte çalıştıkları …’nin zilyetliğinde olan ve haricen bu kişiye devredilen bir araç olduğunu, kazanın da araç bu kişinin zilyetliğindeyken gerçekleştiğini, davalının zarardan sorumlu olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalılar … ve …, kaza yapan sürücü …’un oğulları olduğunu, diğer davalı …’in yanında çırak olarak çalıştığını, tazminatı ödeyecek güçleri olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma, yapılan yargılama ve toplanan delillere göre; davanın kısmen kabulü ile davalı …’ya velayeten … ve …’nın icra dosyasına
vaki itirazlarının iptaline ve takibin devamına; davalı …’nun işleten sıfatı bulunmadığından, bu davalı yönünden davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, trafik sigortası bulunmayan aracın sebep olduğu kaza nedeniyle ödeme yapan davacının ödediği bedelin, zarara sebep olduğu ileri sürülen davalılardan rücuen tahsili amacıyla başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davalı … vekili, davalının aracını kazadan önce haricen sattığı gerekçesine dayalı olarak araç işleteni sıfatının bulunmadığından bahisle davanın reddini savunmuş ve bu savunmasını desteklemek amacıyla da aracını devrettiğini ileri sürdüğü …’yi tanık olarak dinletmiştir.Mahkeme tarafından da davalının bu savunmasına itibar olunarak ve tanık anlatımlarına dayanılarak, olay tarihinde davalının araç işleteni sıfatının bulunmadığı gerekçesiyle, bu davalı yönünden davanın reddine karar verilmiştir.
İşleten tanımı, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 3. maddesinde “Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır” şeklinde yapılmıştır. 2918 sayılı KTK’nın 3. maddesinde işleten sıfatının belirlenmesinde şekli ve maddi ölçüt olmak üzere iki ayrı ölçüden yararlanılmıştır.Şekli ölçüye göre trafik sicilinde malik görülen kişi işletendir. Maddi ölçüye göre ise, trafik sicilinde adı geçen kişinin önemi bulunmamakta olup önemli olan araç üzerindeki fiili hakimiyet, araçtan ekonomik yarar sağlama, masraf ve rizikolara katlanma gibi ölçütlerdir. İşletenin belirlenmesinde doktrin ve Yargıtay’ın kabul ettiği görüş maddi ölçüdür.
Bu yasal düzenleme karşısında, kazaya karışan araçların meydana getirdikleri zararlardan araç sahiplerinin hukuken sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiş ise de, bu araçların sahipleri tarafından herhangi bir sebeple yararlanılmasının bir başka kimseye devir edilmesi halinde (çok kısa bir süre
olmaması kaydıyla), artık üzerindeki fiili hakimiyetin kalmaması ve bu sebeple ekonomik yönden de bir yararlanma olanağının kalktığı durumlarda, o aracı kaza sırasında fiili hakimiyeti altında bulunduran ve ondan iktisaden yararlanan kimsenin işleten sıfatıyla meydana gelen zarardan sorumlu tutulması gerekip, bunun sonucu olarak da araç malikinin sorumlu tutulmaması gerekecektir. Gerek doktrinde, gerekse Yargıtay’ın uygulamalarında, işleten sıfatının belirlenmesinde araç üzerinde fiili hakimiyet ve ekonomik yararlanma unsurlarının birlikte bulunması ve fiili hakimiyetin uzun süreli olması gerekmektedir. Ancak bu konuda getirilecek delillerin üçüncü kişileri bağlayabilecek nitelikte ve güçte olması, özellikle zarara uğrayanların haklarını halele uğratacak bir sonuç yaratmaması şarttır.
Bunun yanında, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 20/d maddesinde “Tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirleri, satış ve devri yapılacak araçtan dolayı motorlu taşıtlar vergisi, gecikme faizi, gecikme zammı, vergi cezası ve trafik idari para cezası borcu bulunmadığının tespit edilmesi ve taşıt üzerinde satış ve/veya devri kısıtlayıcı herhangi bir tedbir veya kayıt bulunmaması halinde, araç sahibi adına düzenlenmiş tescil belgesi veya trafik tescil kayıtları esas alınarak noterler tarafından yapılır. Noterler tarafından yapılmayan her çeşit satış ve devirler geçersizdir” hükmünü içermektedir. Görüldüğü gibi Yasa’nın 20/d maddesinde tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirlerinin ancak noterler tarafından yapılacağı hükmüne yer verilmiştir. Ancak böyle bir satış ve devir işlemi araç üzerindeki mülkiyet hakkını devre elverişlidir. Bu devrin yöntemince aracın kayıtlı olduğu tescil müdürlüğüne bildirilmemesi yüzünden aracın tescil kaydında bir değişiklik yapılmaması satışa konu aracın mülkiyetinin geçişini engellemez ise de, anılan yasa maddesinde belirtilen türden resmi bir satış ve devir işlemi yapılmaksızın, satış işlemine dayalı olarak işleten sıfatının ve araç üzerindeki mülkiyet hakkının devredildiğinin kabulü mümkün değildir.
Bu durumda, yukarıda anılan 2918 sayılı KTK’nun 3. maddesi ve 20/d maddesine göre; aracın maliki olan davalı … tarafından aracın kanunen aranan resmi şekle uygun olarak satışının yapıldığını gösterir herhangi bir kaydın bulunmadığı, haricen satım hususunu kabulün 3.
kişi konumunda bulunan davacıya karşı ileri sürülmesinin mümkün olmadığı dikkate alınıp, araç işleteni sıfatı devam eden davalı …’nun da zarardan sorumlu olduğu gözetilmek suretiyle hüküm tesisi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle bu davalı hakkındaki davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 26/09/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.