Yargıtay Kararı 17. Hukuk Dairesi 2014/5192 E. 2016/1155 K. 28.01.2016 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 17. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/5192
KARAR NO : 2016/1155
KARAR TARİHİ : 28.01.2016

MAHKEMESİ :………Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davacılar vekili, davalı … vekili ve davalı … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacılar vekili, davalılardan ………. kursunda kurs gören, davalı …’e ait araç ile diğer davalı …’ın yanında usta öğretici …’ın gözetiminde yapılan eğitim sürüşü sırasında gerçekleşen kazada müvekkillerinin murisinin öldüğünü açıklayıp murisin eşi ve kızları için 20.000,00’er TL, babası ve kardeşi için 10.000,00’er TL manevi tazminatın tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı …, kusurunun bulunmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Davalı … vekili, müvekkilinin kusuru bulunmadığını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece toplanan delillere göre davanın kısmen kabulü ile murisin çocukları …… ve … için 4.000,00’er TL, eşi … için 3.000,00 TL babası S……. için 2.500,00 TL, kardeşi … için 2.000,00 TL manevi tazminatın tahsiline karar verilmiş, hüküm davacılar vekili, davalı … vekili ve davalı … vekilince temyiz edilmiştir.
1-Dava, trafik kazasından kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir.
2918 sayılı KTK.nun 3. maddesinde “işleten, araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görünen veya aracın uzun süreli kiralama ariyet veya rehin gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin olan kişidir. Ancak, ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse bu kimse işleten sayılır” şeklinde tanımlanmıştır. Aynı kanunun 85. maddesinde ise “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa motorlu aracın bir teşebbüsün ünvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen bilet ile işletilmesi halinde motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” hükmüne yer verilmiştir.
Bu yasal düzenlemeler karşısında kazaya karışan araçların meydana getirdikleri zararlardan araç sahiplerinin hukuken sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiştir.
Somut olayda, davalı …..’e ait aracın seyir halindeyken gerçekleşen kazasında davacıların murisi ölmüştür. Kaza nedeni ile ortaya çıkan zarardan aracın maliki ……. işleten sıfatı ile sorumludur.
Bu durumda mahkemece, davalı ……’in de diğer davalılar ile birlikte sorumluluğuna karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
2-Borçlar Kanunu’nun 47. maddesi hükmüne göre hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacıca göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı , olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. (HGK 23/06/2004, 13/291-370 )
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında,
Manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkındaki hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli de gözönünde tutularak, hak ve nesafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır. Zira, M.K’nun 4.maddesinde, kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hakimin hak ve nesafete göre hükmedeceği öngörülmüştür.
Yukarıda belirtilen hususlar dikkate alındığında, takdir olunan manevi tazminatların az olduğu görülmüş ve hakkaniyete uygun manevi tazminata hükmedilmek üzere kararın bozulması gerekmiştir.
Kabule göre de;
Davacılar ihtiyari dava arkadaşı olup red edilen tazminatlar yönünden her bir davacı aleyhine ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde karar veirlmesi de isabetli görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekili, davalı … vekili ve davalı … vekilinin temyiz itirazlarını kabulü ile, 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 28/01/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.