YARGITAY KARARI
DAİRE : 17. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/4248
KARAR NO : 2014/3495
KARAR TARİHİ : 13.03.2014
MAHKEMESİ : Antalya 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 30/04/2013
NUMARASI : 2010/194-2013/206
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacı vekili, davalı şirkete kasko sigortalı, müvekkiline ait aracın trafik kazasında hasarlandığını, müvekkili hakkında hastanede düzenlenen geçici raporda alkollü olduğu belirtilmişsede daha sonra adli tabiplikçe verilen kesin raporda müvekkilinin alkolsüz bulunduğunu, davalının ihbara rağmen hasar bedelini ödemediğini, belirterek 52.000 TL sigorta bedelinin kaza tarihinden işleyecek ticari faizi ile davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili, kazanın münhasıran alkolün etkisi altında meydana geldiğini, davacının alkol nedeniyle olay tarihinde ehliyetinin geçici süreli olarak geri alındığını, tazminat miktarının fahiş olduğunu, tespit raporunu kabul etmediğini belirterek davanın reddi savunmuştur.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde, dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Dava, kasko sigorta sözleşmesine dayanılarak sigortalı tarafından sigorta şirketi hakkında açılan tazminat istemine ilişkindir. 6100 sayılı HMK’nın 266. maddesi gereğince “Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz.”
2918 sayılı KTK’nun 48. maddesinde, alkollü içki alması nedeniyle güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasal olduğu ifade edilmiştir. Karayolları Trafik Yönetmeliğinin “Uyuşturucu ve Keyif Verici Maddeler ile İçkilerin Etkisinde Araç Sürme Yasağı” başlıklı 97/1. maddesinde; alkollü içki almış olması sebebiyle güvenli sürme yeteneğini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasal olduğu açıklandıktan sonra, bu konu ile ilgili olan “b-2” bendinde; alkollü içki almış olarak araç kullandığı tespit edilen diğer araç sürücülerinden kandaki alkol miktarı 0.50 promil üstünde olanların araç kullanamayacakları belirtilmiştir. Öte yandan kasko sigortası Genel Şartlarının B.5.5.maddesinde, taşıtın KTK uyarınca yasaklanan miktardan fazla içki almış kişiler tarafından kullanılması sırasında meydana gelen zararların, kasko poliçe teminatı dışında olduğu belirtilmiştir.
Bununla birlikte, Kasko Sigortası Genel Şartlarının A.5.5 maddesinin dayanağını teşkil eden KTK’nun 48. maddesinin yasaklamayı düzenleyen ilk fıkrasında, alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli araç sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmeleri yasaklanmış olup, aynı maddenin 2. fıkrasındaki yönetmelik düzenlenmesine olanak tanıyan hükümde, yasaklama yetkisi yönetmeliğe bırakılmış olmadığından, Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 97. maddesinde, yukarıda anılan yasa hükmü tekrarlandıktan ve mütakip, uyuşturucu veya keyif verici maddeler ile alkollü içkilerin oranlarının ne şekilde saptanacağı belirlendikten sonra, yasada yer alan hükmü dikkate almadan salt 0.50 promilin üstünde alınan alkol miktarına göre araç kullanma yasağı getirilmesinin yasal dayanağı bulunmadığından geçersiz bulunmaktadır. Geçersiz yönetmelik hükümlerinin yasaya aykırı bir şekilde genel şart olarak kabülü de mümkün değildir.
O halde, hasarın teminat dışı kalabilmesi için kazanın meydana geliş şekli itibariyle sürücünün salt (münhasıran) alkolün etkisi altında kaza yapmış olması gerekmektedir. Diğer bir anlatımla, sürücünün alkollü olması tek başına hasarın teminat dışı kalmasını gerektirmez. Üstelik, böyle bir durumda hasarın teminat dışı kaldığının ispat yükü TTK’nun 1281. maddesi hükmü gereğince sigortacıya düşmektedir.
Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarında; sürücünün aldığı alkolün oranının doğrudan doğruya sonuca etkisi bulunmadığından,mahkemece nöroloji uzmanı, hukukçu ve trafik konusunda uzman bilirkişilerden oluşan bilirkişi kurulu aracılığıyla olayın salt alkolün etkisiyle gerçekleşip gerçekleşmediğinin, alkol dışında başka unsurlarında olayın meydana gelmesinde rol oynayıp oymadığının saptanması, sonuçta olayın tek başına alkolün etkisiyle meydana geldiğini saptanması durumunda, oluşan hasarın poliçe teminat, dışında kalacağından davanın reddine, aksi halinde kabulüne karar verilmesi gerekeceği ilkesi benimsenmektedir.
Somut olayda; davaya konu kaza 13.2.2010 tarihinde saat 05.00’te meydana gelmiş; kazada yaralanan davacı sürücü ile yanındaki arkadaşı İbrahim Çolak trafik ekipleri olay yerine gelmeden önce hastaneye kaldırılmışlardır. Kaza tutanağında davacı aracının direksiyon hakimiyetini kaybetmesi sonucu ön kısmı ile kaldırım bordür taşına çarptığı belirtilmiştir. Davacı ile yanında bulunan İbrahim Çolak aynı gün karakolda verdikleri ifadelerinde,havanın hafif yağışlı yolların ıslak olduğunu, aracın önüne aniden köpek çıkınca ona çarpmamak için direksiyonu hafif sağa kırınca aracın kayarak yolun sağındaki bariyerlere çarptığını kazanın bu şekilde oluştuğunu söylemişlerdir. Davacı hakkında Antalya Atatürk Devlet Hastanesince saat 05.30’da düzenlenen geçici raporda, davacının aşırı alkollü olduğu belirtildikten sonra hastanın kanının alınıp Adli Tabipliğe iletilmesinin gerektiği bildirilmiştir. Aynı gün saat 13.45’te Antalya Devlet Hastanesi Adli Tabipliğince verilen kesin raporda davacının alkolsüz olduğu tespit edilmiştir. Tutanak tanıkları duruşmada verdikleri ifadelerinde davacı aracının içinde içki şişeleri olduğunu, bunu fotoğrafladıklarını kiminin kullanılmış, kimi içki şişelerinin dolu olduğunu, geçici raporda şahsın aşırı alkollü olduğu belirtildiğinden idari ceza tutanakları düzenlediklerini beyan etmişler, ilgili fotoğraflar dosyaya alınmıştır. Davacı vekili, müvekkilinden saat 05.30’da alınan kan örneğinin tahlilinin Adli Tabiplikçe incelendiğini, 13.45’te sonucunun alındığını, alkol olmadığını ileri sürmüş, davalı vekili kanın saat 13.45’te alındığını, kaza saatinden çok sonra yapılan kan tahlilinde davacının alkolsüz olduğunun belirlendiğini davacının münhasıran alkolün etkisi altında kaza yaptığını, olay anında aşırı alkollü olduğunu, hasarın teminat dışında kaldığını savunmuştur.
Mahkemece kusur ve alkolün etkisi yönünden bilirkişilerden ayrı ayrı rapor alınmış, bilirkişiler olayı birlikte değerlendirmemişlerdir. 7.5.2012 tarihli Makine mühendisince düzenlenen raporda; özetle davacı sürücünün %90 oranında kusurlu olduğu, önüne aniden çıkan köpeğin kazanın meydana gelmesinde %10 oranında etkisinin bulunduğu, aynı kazanın alkolsüz sürücüler tarafından da yapılabileceği belirtilmiştir. 18.12.2012 tarihli nöroloji uzmanı raporunda 05.30’da alınan kan örneği sonucu Adli Tabiplikçe rapor düzenlenmişse, sürücünün alkolsüz olduğuna dair sonucun güvenilir alacağı, ancak davacıdan saat 13.45’te kan alınmış ve bunun sonucunda alkolsüz olduğu belirtilmişse davacının olay anında 120 promil alkollü olacağının kabul edilmesi, bu alkol düzeyinin güvenli sürüş yeteneğini bozacağı bildirilmiştir. Mahkemece, dosya kapsamına göre davacının alkollü araç kullandığı kazanın alkollü araç kullanması sebebiyle meydana geldiğinin kabulü ile davanın reddine karar verilmiştir. Ancak bu hakimlik mesleğinin gerektiği genel ve hukuki bilgiyle çözümlenmesi gerekli konulardan değildir. Yukarıda açıklanan ilkelere göre, sürücünün alkollü olması yalnız başına hasarın teminat dışında kalmasını gerektirmez. Öncelikle davacının olay anında alkollü olup olmadığının ve oluşan hasarın salt alkolün etkisi altında oluşup oluşmadığının saptanması gerekir. Bu konuda mahkemece alınan raporlar da hüküm kurmaya yeterli değildir. Eksik incelemeyle hüküm kurulamaz.
Bu durumda mahkemece, öncelikle geçici raporun düzenlendiği saat 05.30’da davacıdan kan örneği alınıp alınmadığı,kesin raporun geçici rapora göre 05.30’da alınan kan örneğinin tahlili sonucu düzenlenip düzenlenmediği, kesin raporda çalışılan kanın saat 05.30’da mı, 13.45’te mi alındığı hususlarının ilgili hastanelerden, gerektiğinde raporları düzenleyen doktorların da bilgisine başvurularak tespit edilmesi, buna göre davacının olay anında alkollü olup olmadığının saptanması,daha sonra İTÜ v.b. gibi kurumlardan seçilecek aralarında nöroloji uzmanı ve kusur, hasar konularında uzman bilirkişilerin bulunduğu (önceki bilirkişiler dışında) bilirkişi kurulundan, olayın oluş şekli, yol, hava, gün, aydınlatma durumu, davacı ve arkadaşının hazırlık ifadeleri, tutanak tanıklarının beyanı ve tüm dosya kapsamının birlikte değerlendirilerek, kazanın münhasıran alkolün etkisi altında gerçekleşip gerçekleşmediğinin, başka unsurlarında etkili olup olmadığının tespiti hususlarında önceki bilirkişi
raporlarının da değerlendirildiği olayın münhasıran alkolün etkisi altında olmadığının belirlenmesi halinde davacı aracındaki gerçek zarar miktarının da tespit edildiği ayrıntılı, gerekçeli, denetime elverişli bir rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu biçimde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ:Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 13.3.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.