Yargıtay Kararı 17. Hukuk Dairesi 2014/20203 E. 2014/17048 K. 27.11.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 17. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/20203
KARAR NO : 2014/17048
KARAR TARİHİ : 27.11.2014

MAHKEMESİ : Ankara 13. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 28/11/2013
NUMARASI : 2011/144-2013/629

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili ile davalı K.. M.. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-

Davacı vekili, müvekkiline kasko sigortalı araçta meydana gelen 14.442 TL hasar bedelinin sigortalıya ödendiğini, davalının yolun bakım ve onarımından sorumlu olması gerekli güvenlik önlemlerini almaması nedeniyele kusurlu bulunduğunu, sigortalı aracın yol üzerinde bulunan çukura düşmesi ve tekerinin patlaması sonucu şarampole yuvarlanarak hasarlandığını belirterek 14.442 TL’nin ödeme tarihinden işleyecek yasal faiziyle davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davacı vekili bu dosya üzerinde birleştirilen 24.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/278 esas sayılı dosyasında davalı S.. İ.. aleyhinde dava açarak; kaza mahallinin bu davalının sorumluluğunda bulunduğu ileri sürüldüğünden davalı idare hakkında Ankara 5.İcra Müdürlüğü’nün 2011/8486 sayılı dosyasında 14.442 TL’nin tahsili için icra takibi yapıldığını, davalının itirazı üzerine takibin durduğunu, davalının yolun bakım ve onarımından sorumlu olduğunu belirterek davaların birleştirilmesini, davalı idarenin itirazının iptali ile takibin devamına ve inkar tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı K.. M.. vekili, kazanın meydana geldiği yerin K.. M.. görev alanı dışında, S.. İ..nin yol ağında ve bakım sorumluluğunda olduğunu, davanın husumet nedeniyle reddinin gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Birleştirilen dosya davalısı S.. İ.. vekili davanın zamanaşımına uğradığını kazanın meydana geldiği yolun idarenin görev ve sorumluluk alanında olmadığını, hizmet kusuruna dayanılarak açılan davanın İdari Yargıda görülmesi gerektiğini kusuru, tazminat miktarını kabul etmediğini inkar tazminatının istenemeyeceğini belirterek davanın reddine ve kötüniyet tazminatına karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, asıl davanın kısmen kabulü ile 9.026,25 TL tazminatın ödeme tarihinden işleyecek yasal faiziyle davalı K.. M..’nden tahsiline birleştirilen davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili ile davalı K.. M.. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kasko sigorta sözleşmesine ve halefiyete dayanılarak açılan rücuen tazminat istemine ilişkindir.
Kamu hizmeti görmekle yükümlü olan davalı K.. M.. ve S.. İ.. kamu hizmeti sırasında verdikleri iddia olunan zararlardan dolayı özel hukuk hükümlerine tabi değildir. Olay idari karar ve eylemlerden doğan zararlar niteliğinde bulunduğundan zararın ödetilmesi istekleri 11.02.1959 günlü ve 17/15 sayılı Yargıtay İBK’nin 2.bendi hükmünce, tam yargı davasının konusunu oluşturur. Bu davaların ise 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulu Kanunu’nun 2.11-b maddesi uyarınca idare aleyhine idari yargı yerinde tam yargı davası olarak açılması gerekmektedir. Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında mahkemece resen gözetilmesi gerekir.
Somut olayda, karayolunda bulunan çukurlar nedeniyle gerekli onarımı yapmayan ve önlem almayan davalılar K.. M.. ile S.. İ.. aleyhine hizmet kusuruna dayanılarak dava açılmıştır.
Bu durumda mahkemece, yargı yolu bakımından adli yargı görevsiz olup, davaya bakma görevi idari yargıya ait olduğundan görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, işin esasına girilerek yazılı olduğu biçimde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekili ile davalı K.. M.. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma sebebine ve şekline göre davacı vekili ve davalı K.. M.. vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 27.11.2014 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

-KARŞI OY-
Birleştirilen Ankara 24.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2011/278-189 sayılı dosyası yönünden;
Davalı İl Özel İdaresi’nin kara yolunun yapım ve bakımından kaynaklanan hizmet kusuru sonucu meydana gelen maddi hasarlı kazada, kasko sigortalı araçta oluşan hasar bedeli davacı sigorta şirketi tarafından sigortalısına ödenerek sorumluluğu nedeniyle davalı İdare aleyhine hasarın rücuen ödenmesi istemiyle ilamsız icra takibi yapılmış,
Borçlunun süresinde takibe vaki itirazı nedeniyle adli yargıda eldeki itirazın iptali davası açılmış,
Adli yargı ilk derece mahkemesince “davalı İl Özel İdaresi’nin olayda kusursuz olduğu” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş,
Kararın davacı vekilinin vaki temyizi üzerine sayın çoğunluk görüşü doğrultusunda yerel mahkeme kararı yazılı gerekçe ile bozulmuştur.
Sayın çoğunluğun bozma gerekçesine katılamıyorum.
Davada, davalı İdarenin kara yolundaki hizmet kusuru sonucu kazanın meydana geldiği iddia edilmektedir.
5302 Sayılı İl Özel İdaresi Kanunu’nun İl Özel İdareleri’nin görev ve sorumluluklarına ilişkin 6/B maddesinde “İmar, yol, su, kanalizasyon, katı atık, çevre, acil yardım vs ilişkin hizmetleri belediye sınırları dışında yapmakla görev ve yetkili olduğuna” işaret edilmiş,
TC Anayasasının 125/son maddesinde “İdarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu” kurala bağlanmış,
2577 sayılı İYUK 2/1-b maddesinde “İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları ihlal edilenler tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava çeşitleri arasında” sayılmıştır.
Bu durumda davalı İdarenin sorumluluğundaki yolların yapım bakım ve onarımının yapılmadığı nedeniyle doğan zararın tazmininin amaçlanmış olması karşısında İdarenin görevinde olan kamu hizmetini yürüttüğü esnada kişilere verdiği zararın ödetilmesine yönelik bulunan uyuşmazlık konusu davanın, olayda kamu hizmetinin usulüne ve hukuka uygun olarak yürütülüp yürütülmediğini, hizmet kusuru veya İdarenin sorumluluğunu gerektiren bir husus olup olmadığının tesbitinde esas alınan idare hukuku kurallarına ve 2577 sayılı İYUK 2/1-b maddesinde sayılan tam yargı davasında görüm ve çözümünde İdari yargı yerleri görevli bulunmaktadır.
O halde, tam yargı davasına konu olabilecek bir uyuşmazlığın nasıl ki adli yargıda dava konusu edilmesi mümkün değil ise ilamsız icra takibine konu edilmeside mümkün değildir.
Eldeki davanın itirazın iptali davası oluşuna göre geçerli bir icra takibinin bulunması dava önşartıdır.
Mahkemece, yargı yolundan önce dava önşartı olan geçerli bir icra takibinin bulunup bulunmadığı, takibe konu alacağın genel haciz yolu ile takibe konu edilebilecek alacaklardan olup olmadığını mahkemenin görevinden önce davanın niteliği itibariyle icra dairesinin görevini incelemesi gerekir.
Somut uyuşmazlıkta idarenin hizmet kusurundan doğan tam yargı davasına konu olabilecek bir alacak ilamsız icra takibine konu edilmiştir. Bu tür bir alacağın tahsilinde icra dairesi görevsiz olduğundan dava önşartı olan geçerli bir icra takibinin bulunması koşulu gerçekleşmemiştir. Bu halde mahkemece önşart yokluğundan dava reddedilmek üzere yerel mahkeme kararının bozulması gerekmektedir.
Kaldı ki, idari yargının görev alanına giren, idarenin hizmet kusurundan kaynaklanan alacak ve tazminat davalarıdır. Oysa eldeki dava itirazın iptali istemine ilişkindir. Yukarıda belirtildiği gibi 2004 sayılı İİK 58, 60, 61, 62, 65 ve 67.madde hükümleri uyarınca itirazın iptali davaları idari yargının görev alanında olmayıp adli yargının görev alanına girmektedir.
2004 Sayılı İİK.nun 67. maddesinde; “Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden bir sene içinde mahkemeye başvurarak genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.” hükmüne yer verildiğine göre itirazın iptali davaları açıkça adli yargının görev alanına girmektedir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04.04.2007 gün ve 2007/4-141 E-188 K; 23.06.2010 gün ve 2010/7-332 E- 344 K; 14.04.2010 gün ve 2010/7-184-214 K; 22.12.2010 gün ve 2010/3-635 E- 686 Karar sayılı ilamlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
Bu halde sayın çoğunluk görüşü doğrultusunda yerel mahkeme kararının kesinleşmesi durumunda itirazın iptali davasının açılacağı idari yargıda uyuşmazlığın adli yargının görev alanına girmesi nedeniyle yargı yolu yönünden davanın reddine karar verilecektir.
Adli ve İdari yargı merciileri arasındaki görev uyuşmazlıklarını gidermek ve görevli yargı kolunu belirlemek üzere görevli bulunan Uyuşmazlık Mahkemesinin bu konudaki istikrarlı kararları (13.05.2013 gün 2012/305 esas 2013/632 karar sayı vb) itirazın iptali davalarında görevli yargı kolunun adli yargı olduğu yönündedir.
Uyuşmazlık mahkemesi kararı üzerine, davaya bakacak adli yargı mercii, aslında idari yargının görev alanına giren temelde idarenin hizmet kusuruna dayanan bir davaya bakmak zorunda kalacaktır.
Bu tür sakıncaların giderilmesi için eldeki itirazın iptali davasının geçerli bir icra takibinin olmaması nedeniyle önşart yokluğundan red edilmek üzere bozulması gerekirken, yazılı gerekçe ile kararın bozulmasına ilişkin çoğunluk görüşüne karşıyım.