Yargıtay Kararı 17. Hukuk Dairesi 2014/16271 E. 2014/13420 K. 15.10.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 17. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/16271
KARAR NO : 2014/13420
KARAR TARİHİ : 15.10.2014

MAHKEMESİ : İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 28/10/2013
NUMARASI : 2012/3-2013/244

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacı vekili müvekkiline ait aracın davalı nezdinde kasko sigortalı olduğunu, meydana gelen kazada müvekkiline ait aracın hasar gördüğünü ileri sürerek 9.536,95 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, davacının sürücüsünün kaza sonrasında olay yerini terk etme sebebini ispatlayamadığı, doğru ihbarda bulunma yükümlülüğünü yerine getirmediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.
Mal sigortası türünden olan kasko sigorta sözleşmeleri gerek kuruluşlarında, gerek devamı sırasında ve gerekse rizikonun gerçekleşmesi aşamasındaki ihbar yükümlülükleri bakımından iyiniyet esasına dayalı sözleşme türlerindendir.
Kasko Sigortası Genel Şartlarının A/1 maddesine göre, gerek hareket gerekse durma halinde iken sigortalının veya aracı kullananın iradesi dışında araca ani ve harici etkiler neticesinde sabit veya hareketle bir cismin çarpması veya aracın böyle bir cisme çarpması, müsademesi, devrilmesi, düşmesi, yuvarlanması gibi kazalar ile üçüncü kişilerin kötüniyet ve müziplikle yaptıkları hareketler, aracın yanması, çalınması veya çalınmaya teşebbüs sonucu oluşan maddi zararların bu tür sigortanın teminat kapsamında olduğu anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan, TTK. 1282. maddesi uyarınca, sigortacı, geçerli bir sigorta ilişkisi kurulduktan sonra oluşan rizikolardan sorumlu olduğu gibi aynı Yasanın 1281. maddesi
hükmüne göre, kural olarak rizikonun teminat dışında kaldığına ilişkin iddianın sigortacı tarafından kanıtlanması gerekmektedir. Olayın sigortalının ihbar ettiği şekilde değil de, sigortacının iddia ettiği şekilde gerçekleşmesi halinde ise, bu oluş şeklinin Kasko Sigortası Genel Şartlarının A.5.maddesinde sayılan “teminat dışında kalan zararlardan” olması gerekmektedir.
Keza, Kasko Sigortası Genel Şartları B.1.5 maddesine göre, sigortalı, sigortacının isteği üzerine rizikonun gerçekleşmesi nedenlerini ayrıntılı şekilde belirlemeye, zarar miktarı ile delilleri saptamaya ve rücu hakkının kullanılmasına yararlı bilgi ve belgelerin geçikmeksizin sigortacıya vermekle yükümlüdür.
Görüldüğü gibi, ihbar yükümlülüğünün gereği gibi yerine getirilmemesi durumunda, müeyyidesi genel şartlarda düzenlenmediği gibi, bu husus rizikonun teminat dışında kaldığı haller arasında da sayılmamıştır. Bu halde, konunun TTK.nun 1290 ve 1292/son madde hükümlerine göre çözümlenmesi gerekir. Buna göre, sigorta ettiren kimse kasten ihbarda bulunmamış ise, sigorta haklarını zayi edeceği, kusurunun bulunması halinde ağırlığına göre sigortacının ödemekle yükümlü olduğunun kabulü gerekmektedir. Diğer bir anlatımla, sigortalı rizikonun gerçekleştiğine dair doğru ihbar mükellefiyetini kasten yerine getirmez veya iyiniyet kurallarına açıkça aykırı şekilde, sigorta teminatı dışında kalan bir hususu sanki, teminat içinde kalmış gibi ihbar edildiği sigortacı tarafından somut delillerle kanıtlanılırsa, ispat külfeti yer değiştirip sigortalıya geçer.
Somut olayda, davalı sigorta şirketi vekili, davacının doğru ihbarda bulunma yükümlülüğünü yerine getirmediğini, rizikonun teminat dışında kaldığını savunmuştur. Ancak rizikonun teminat dışında kabul edildiği haller Kasko Sigortası Genel Şartları’nda tek tek sayılmış olup, davalı vekili rizikonun teminat dışında kalmasını gerektirecek hiç bir durumu ileri sürmeksizin salt doğru ihbarda bulunulmadığına dayanmaktadır.
Yukarıda da açıklandığı üzere rizikonun teminat dışında sayılması için davalı sigorta şirketinin iddia ettiği oluş şeklinin teminat dışı hallerden birisi olması gerekir. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda sigortalı kazanın meydana gelmesinde iklimsel, çevresel ve yol koşulları etken olmadığı gibi, sürücüsüyü kaza yapmaya yönlendirecek 3.bir araç sürücüsü de olmadığına göre kaza ancak ehliyetsiz ve yeterli sürme kabiliyeti olmayan biri tarafından ya da almış olduğu alkolün münharısan etkisi ile gerçekleşmiş olabileceği, davacının doğru ihbar mükellefiyetini kasten yerine getirmediği, ispat yükünün davacıya geçtiği belirtilmiş ve mahkemece bu tespite dayanılarak rizikonun teminat dışında kaldığı kabul edilmiştir. Oysa, aracın hasar gördüğü sabit olup davalı sigorta şirketi tarafından zararın teminat dışında kalmasını gerektirecek hiçbir oluş şekli ileri sürmediği gibi, somut delillerle ihbar yükümlülüğünü yasaya uygun bir şekilde yerine getirmediğini de kanıtlayamamıştır.
O halde, mahkemece, rizikonun teminat kapsamında kaldığı kabul edilerek, belirlenecek gerçek zarara hükmedilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 15.10.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.