Yargıtay Kararı 17. Hukuk Dairesi 2014/15149 E. 2014/13440 K. 15.10.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 17. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/15149
KARAR NO : 2014/13440
KARAR TARİHİ : 15.10.2014

MAHKEMESİ : Gaziosmanpaşa 2. Sulh Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 10/12/2013
NUMARASI : 2010/1335-2013/1544

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacı vekili, davalıların sürücüsü ve işleteni olduğu aracın 08.12.2008 günü karıştığı trafik kazasında müvekkiline ait TEM otoyolu yapı ve güvenlik elemanları ile eklentilerine maddi hasar verdiğini belirterek, 4.936,00 TL tazminatın 08.12.2008 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar, davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan delillere göre,davanın kabulüne 2.467,75 TL’nın 08.12.2008 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.
1086 sayılı HUMK’nın 388 ve 389. maddeleri ile 6100 sayılı HMK’nın karşılık 297/1-2.maddeleri uyarınca, mahkeme kararında; hüküm sonucunun, taraflara yükletilen hak ve sorumlulukların şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde ayrı ayrı ve açıkça gösterilmesi gerekir.
Bu hükümler yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereği ve kamu düzeni ile ilgili olup, yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar, kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olması zorunludur.
Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimi yapabilmesi için de ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş bir hüküm bulunması gerektiği açıktır.
Somut olayda kısa kararda “davanın kabulü ile 4.936,00 TL tazminatın 08.12.2008’den itibaren yasal faiziyle birlikte davalılardan tahsiline” karar verildiği, gerekçeli kararda ise “davanın kabulü ile 2.467,75 TL’nın 08.12.2008’den itibaren yasal faiziyle birlikte davalılardan tahsiline” karar verilmiştir. Yukarıda açıklandığı üzere kısa karar ile gerekçeli karar uyumlu olmayıp, taraflar yönünden şüphe ve tereddüt uyandıracak nitelikte olduğundan, bu yön yukarıda açıklanan yasa maddelerine açık bir aykırılık oluşturduğundan (10.04.1992 gün, 1991/7 Esas-1992/4 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararında da belirtildiği üzere) hükmün bozulması gerekmiştir.
Kabule göre;
Mahkemece, davalılardan H.. Ç..’e dava dilekçesi ve gerekçeli karar ilanen tebliğ edilmiştir. 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 10/2. fıkrasında “bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması halinde muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır” düzenlemesi karşısında, mahkemece davalı Hakan’ın adres kayıt sisteminde bulunan adresinin usulünce araştırılmaksızın ilanen tebligat yapılması da yerinde görülmemiş bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 15.10.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.