YARGITAY KARARI
DAİRE : 17. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/6336
KARAR NO : 2014/7113
KARAR TARİHİ : 06.05.2014
MAHKEMESİ : Milas 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 18/10/2012
NUMARASI : 2008/165-2012/596
Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda verilen hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiş, davalılar vekili tarafından da duruşma talep edilmiş olmakla duruşma için tayin edilen 06.05.2014 Salı günü davacılar ve davalılar tarafından gelen olmadı. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan taraf dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacılar vekili, davalı borçlu Gazi Osman aleyhine icra takibi yaptıklarını, borcu karşılayacak malı bulunamadığını ileri sürerek borçlunun, dava konusu taşınmazın 1/2 hissesini davalı kardeşi Adnan’a onun da davalı Bekir’e satışına ilişkin tasarrufun iptalini talep etmiştir.
Davalılar vekilleri aracılığıyla davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, taşınmazın satış bedeli ile gerçek değeri arasında fahiş fark bulunduğu ve davalı Bekir’in de görünürde satın almış olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiş hüküm davalılar vekili ve yapılan tavzihe yönelik olarak da davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, İİK.277 ve devamı maddelerine dayanılarak açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir.
İcra ve İflas Kanununun 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarında amaç, borçlunun haciz ya da iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da “iyiniyet kurallarına aykırılık” nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamaktır.
Davacı, iptal davası sabit olduğu takdirde, tasarruf konusu mal üzerinde cebri icra yolu ile hakkını almak yetkisini elde eder ve tasarruf konusu taşınmaz mal ise davalı, üçüncü şahıs üzerindeki kaydın düzeltilmesine gerek olmadan o taşınmazın haciz ve satışını isteyebilir (İİK.md.283/1). Bu yasal nedenle iptal davası, alacaklıya alacağını tahsil olanağını sağlayan, nisbi nitelikte yasadan doğan bir dava olup tasarrufa konu malların aynı ile ilgili değildir.
İcra ve İflas Kanununu 282. maddesi gereğince iptal davaları borçlu ve borçlu ile hukuki muamelede bulunan veya borçlu tarafından kendilerine ödeme yapılan kimseler ile bunların mirasçıları aleyhine açılır. Ayrıca, kötüniyetli üçüncü şahıslar hakkında da iptal davası açılabilir.
Borçlunun aciz ya da iflasından önce yaptığı iptale tabi tasarrufları, üç grup altında ve İİK.nın 278, 279 ve 280. maddelerinde düzenlenmiştir. Ancak, bu maddelerde iptal edilebilecek bütün tasarruflar, sınırlı olarak sayılmış değildir. Kanun, iptale tabi bazı tasarruflar için genel bir tanımlama yaparak hangi tasarrufların iptale tabi olduğu hususunun tayinini hakimin takdirine bırakmıştır (İİK.md.281). Bu yasal nedenle de davacı tarafından İİK.nun 278, 279 ve 280. maddelerden birine dayanılmış olsa dahi mahkeme bununla bağlı olmayıp diğer maddelerden birine göre iptal kararı verebilir (Y.H.G.K.25.11.1987 Tarih, 1987/15-380 Esas ve 1987/872 Karar sayılı ilamı). Genelde, borçlunun iptal edilebilecek tasarrufları, alacaklılarından mal kaçırılmasına yönelik olarak yapılan ivazsız veya aciz halinde yapılan tasarruflar ile alacaklılarına zarar verme kastıyla yapılan tasarruflardır.
Tasarrufun iptali davasının açılması koşullarından birisi de takip tarihinde kesinleşmiş bir alacağın bulunmasıdır. İcra takibi ancak ödeme emrinin borçluya tebliğinden itibaren 7 gün içinde itiraz edilmezse kesinleşir. Borçlular, icra takibine itiraz etmişse takip kesinleşmez. Şayet borçlunun itirazı üzerine, alacaklı itirazın kaldırılması veya itirazın iptali davası açmışsa ortada kesinleşmiş bir icra takibi bulunmayacağından, borçlu hakkında haciz uygulaması da istenemez (İİK. madde 78 vd.) ve dolayısıyla geçici aciz vesikası yerine geçecek, alacaklıya tasarrufun iptali davası açma hakkı veren tutanak düzenlenemez (İİK.madde 105) veya kesin aciz vesikası verilemez (İİK. madde 143).
Somut olaya dönüldüğünde davacı tarafından yapılan takiplerin iptaline karar verilmiş olduğu hususunda bir tereddüt yoktur. Bu nedenle dava şartlarından birisi olan davacının bir alacağının olması koşulu gerçekleşmediğinden davanın bu gerekçe ile reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kabul edilmesi isabetli değildir.
Mahkemece gerekçeli hükmü değiştirecek şekilde tavzih kararı verilmesi de doğru değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalılar vekilinin ve davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, duruşmada vekille temsil olunmayan taraflar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacılar ve davalılara geri verilmesine 06/05/2014 tarihinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.