Yargıtay Kararı 17. Hukuk Dairesi 2013/5767 E. 2014/6167 K. 21.04.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 17. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/5767
KARAR NO : 2014/6167
KARAR TARİHİ : 21.04.2014

MAHKEMESİ : Ürgüp Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 01/06/2012
NUMARASI : 2009/159-2012/207

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:

-K A R A R-

Davacı vekili, davalıların işleteni/sürücüsü ve trafik (ZMSS) sigortacısı olduğu aracın davacıya ait olan ve eşi M.M.B. idaresindeki (Almanya plakalı) araca çarparak aracın hasarlanmasına ve davacı A. ile oğlu (küçük) E. B.’in yaralanmasına sebebiyet verdiğini ileri sürerek, davacı Ayfer için araç hasarı ve bu yönde yapılan masraflara ilişkin 16.500,00 TL. maddi tazminat ile davacı Ayfer ve oğlu Enver’in yaralanması sebebiyle 5.000,00’er TL. manevi tazminatın davalılardan faiziyle tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar vekilleri, ayrı ayrı davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
1-) 1086 Sayılı HUMK’nun 388 ve 389. maddeleri ile 6100 Sayılı HMK’nun karşılık 297/1-2 maddeleri uyarınca, mahkeme kararında; hüküm sonucunun, taraflara yükletilen hak ve sorumlulukların şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde ayrı ayrı ve açıkça gösterilmesi gerekir.
Bu hükümler yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereği ve kamu düzeni ile ilgili olup, yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar, kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olması zorunludur.
Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için de ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş bir hükmün bulunması gerektiği açıktır.
Somut olayda, davanın tarafları yönünden davacı sıfatıyla (Davacı A.. B..’in oğlu) Ömer adında bir kişi bulunmadığı halde olmayan bu kişi lehine manevi tazminata hükmedilmesi, hüküm kısmındaki 367,50 TL. nın hangi davacı lehine hüküm altına alındığının anlaşılamaması, davalı sigorta şirketi hakkında olumluya da olumsuz bir hüküm kurulmaması, gerekçe ve hüküm kısmının birbiriyle uyumlu açık ve anlaşılır olmaması vd. sebeplerle hüküm fıkrası taraflara yükletilen hak ve sorumluluklar ile infaza elverişlilik yönünden açık olmayıp, taraflar yönünden şüphe ve tereddüt uyandıracak nitelikte olduğundan, bu yön yukarıda açıklanan yasa maddelerine açık bir aykırılık oluşturduğundan (10.4.1992 gün ve 1991/7 Esas, 1992/4 K sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararında da belirtildiği üzere) hükmün bozulması gerekmiştir.
2-) Bozma neden ve şekline göre davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ; Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA,(2) nolu bentte açıklanan sebeplerle bozma nedenine göre bu aşamada diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 21.04.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.