Yargıtay Kararı 17. Hukuk Dairesi 2013/19491 E. 2014/102 K. 13.01.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 17. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/19491
KARAR NO : 2014/102
KARAR TARİHİ : 13.01.2014

MAHKEMESİ : Antalya 3. Sulh Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 14/04/2006
NUMARASI : 2005/1653-2006/665

Taraflar arasındaki rücuan tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacı vekili, müvekkiline trafik sigortalı, davalının işleteni ve aynı zamanda sürücüsü olduğu aracın kazaya karıştığını, davacının 0.49 promil alkollü olduğunun tespit edildiğini, müvekkili tarafından karşı araç hasarı için %75 kusur oranına göre 3.479,06 TL ödeme yapıldığını belirterek ödenen bedelin ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı, davaya cevap vermemiş, duruşmalara katılmamıştır.
Mahkemece, toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; davanın kısmen kabulüne, 3.122,82 TL tazminatın ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, zorunlu mali sorumluluk sigorta sözleşmesinden kaynaklanan rücuan tazminat istemine ilişkindir.
TC Anayasası’nın 36/1 maddesinde “Herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı merciileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” hükmü düzenlenmiştir. Yine HUMK.nun 73. maddesi (HMK’nın 27. maddesi) uyarınca “kanunun gösterdiği istisnalar haricinde hakim her iki tarafı istima veyahut iddia ve müdafaalarını beyan etmeleri için kanuni şekillere tevfikan davet etmedikce hükmünü veremez”. Bir davanın görülmesi için taraf teşkilinin sağlanması esas olup, hakimin bu hususu re’sen gözetmesi gerekir. Yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi, davanın
süratle sonuçlandırabilmesi, öncelikle tarafların yargılama gününden haberdar edilmesi ile mümkündür. Kişinin hangi yargı merciinde duruşmasının bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğunu bilmesi, usulüne uygun olarak tebligat yapılması ile sağlanabilir.
Somut olayda, davalıya çıkarılan dava dilekçesi tebligatı, adreste tanınmadığı şerhi ile iade edilmiştir. Mahkemece, davalının adresi araştırılmadan, davalının trafik kaydındaki adresine Tebligat Kanunu’nun 35. maddesine göre dava dilekçesi tebliğe çıkarılmış, tebliğ sonucu beklenmeden hüküm kurulmuştur. Hükmün verilmesinden sonra PTT’ye tebligatın akıbeti sorulmuş ancak müzekkereye cevap verilmemiştir. Buna rağmen mahkemece, gerekçeli karar aynı adrese Tebligat Kanunu’nun 35. maddesine göre tebliğ edilmiştir. Bu halde davalı tarafa tebligat tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Tebligat Kanunu’nun 35. maddesi ile Tebligat Tüzüğü’nün 28. ve 55. maddeleri hükümlerine uygun şekilde tebligat yapıldığından söz edilemez.
Bu durumda mahkemece, davalıya 7201 Sayılı Tebligat Kanunu’nda 19.01.2011 gün ve 6099 sayılı yasa ile yapılan değişiklikler de nazara alınarak usule uygun şekilde dava dilekçesinin tebliği ile savunma ve delillerinin toplanması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu biçimde taraf teşkili sağlanmadan, yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması, savunma hakkının kısıtlanmasına yönelik esaslı usul hatası olduğundan hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine 13.1.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.