Yargıtay Kararı 17. Hukuk Dairesi 2013/14615 E. 2013/15741 K. 14.11.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 17. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/14615
KARAR NO : 2013/15741
KARAR TARİHİ : 14.11.2013

MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:

-K A R A R-

Davacı vekili, müvekkiline kasko sigortalı aracın, davalının işleteni ve sürücüsü olduğu motosikletin 03.11.2010 tarihinde çarparak hasarlanmasına neden olduğunu, müvekkili şirket tarafından sigortalısına 27.04.2009 tarihinde 5.100,00 TL hasar bedeli ödendiğini, hasar bedelinin 259,05 TL işlemiş faiziyle birlikte davalıdan tahsili için başlatılan icra takibine davalının itiraz ettiğini ileri sürerek, itirazın iptalini ve icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin kazada kusurunun olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna dayanılarak, 5.100,00 TL hasar bedeli üzerinden takibin devamına, %20 icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş; hüküm, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
1)10.04.1992 gün 7/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı hakimin tefhim etmiş olduğu kısa kararla gerekçeli kararın uyum içinde olmasını öngörmektedir. Kısa kararda hükmedilen bir yükümlülüğünün gerekçeli kararda hüküm altına alınmamış olmasının çelişki teşkil etmediğini söylemek mümkün değildir. Yargı erkinin görev ve yetkisi Anayasa ile yasaları amaçlarına uygun olarak yorumlayıp uygulamak keza İBK’nın bağlayıcılığını gözetmekten ibarettir. Kısa kararla gerekçeli
karar arasındaki çelişkiye cevaz verilmemesinin amacı, kamunun mahkemelere olan güveninin sarsılmamasına yöneliktir. Tefhim edilen hüküm başka gerekçeli karardaki hüküm başka ise bu durumun mahkemelere olan güveni sarsacağı tartışmasızdır. Öyle ki İBK ile bu konuya çok büyük bir önem verilmiş, çelişkinin varlığı tespit edildiği takdirde başka bir incelemeye gerek görülmeksizin ve tarafların bu konuyu temyiz sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın kararın salt bu nedenle bozulması gerektiğine işaret edilmiştir.
Diğer taraftan 1086 sayılı HUMK.’nun 381.- 389. maddelerinde (6100 sayılı HMK m. 294 – 297), hükmün tefhimi, nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca düzenlenmiştir. HUMK’nun 388. maddesinde (HMK m. 297/II); hüküm sonucu kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin zorunlu olduğu açıklanmıştır. Başka bir anlatımla, tesis edilen hüküm, infazı kabil ve uygulanabilir olmalıdır.
Somut uyuşmazlıkta, 15.04.2013 günlü mahkeme kısa kararının hüküm fıkrasının (1) nolu bendinde “Davacının davasının kısmen kabul kısmen reddi” ibaresinin yer almasına rağmen gerekçeli kararda hüküm fıkrasının (1) nolu bendinde “Davanın kısmen kabul kısmen reddi ile 5.100,00 TL hasar bedelinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, kabul edilen miktar üzerinden takibin devamına, fazlaya ilişkin talebin reddine” şeklinde hüküm fıkrası oluşturulmuştur. Bu bakımdan kısa karar ile gerekçeli kararın çelişkili olması nedeni ile kararın bozulması gerekmiştir.
2)Kabule göre;
Dava, kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan rücuen tazminat talebine ilişkindir. Davacı tarafın davalı hakkında başlattığı icra takibinde 5.100 TL asıl alacak ve 259,05 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 5.359,05 TL’nin tahsili talep edilmiş, davalının itirazının iptali için açılan iş bu davada da dava değeri 5.359,05 TL olarak gösterilmiştir. Mahkemece, davacının sigortalısına ödeme yaptığı 27.04.2009 tarihinden itibaren takip tarihine kadar hesaplanacak faizin gerekçesi de açıklanmadan reddedilmesi doğru değildir.
3)Yine kabule göre, mahkemece reddedilen 259,05 TL üzerinden davalı lehine hükmolunacak vekalet ücreti A.A.Ü.T’nin 12/2. maddesi gereğince asıl alacağı geçemeyeceğinden, 259,05 TL yerine 660 TL vekalet ücretine hükmolunması doğru bulunmamıştır.
4)Davalının sorumlu tutulacağı alacak miktarı likit (belirli, muaccel) olmayıp, alacak miktarının tespiti yargılama yapılmasını gerektirdiğinden davalı aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmemesi gerekirken yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacı ve davalıya geri verilmesine 14.11.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.