YARGITAY KARARI
DAİRE : 17. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/8489
KARAR NO : 2012/12415
KARAR TARİHİ : 12.11.2012
MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
– K A R A R –
Davacı vekili, müvekkiline ait araca, davalıya trafik sigortalı aracın çarpması sonucu hasarlandığını, müvekkilinin aracında 5.314,80 TL hasar meydana geldiğini, davalı sigorta şirketinin müvekkiline 2.835 TL ödediğini, bakiye alacakları olan 2.479,80 TL’nin tahsili için davalıya yönelik başlattıkları icra takibine davalının itiraz ettiğini bildirerek itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, sorumluluklarının poliçe limiti ile sınırlı olduğunu, davacıya ait araçtaki hasarın bilirkişi vasıtasıyla tespit edilmesi gerektiğini bildirmiştir.
Mahkemece, davacı tarafın usulüne uygun olarak kendisine verilen kesin süre içerisinde bilirkişi incelemesi için gerekli ücreti yatırmadığı gerekçesiyle, davanın kesin süre nedeniyle reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun bulunan hükmün ONANMASINA ve aşağıda dökümü yazılı 21,15 TL peşin harcın onama harcına mahsubuna 12.11.2012 gününde üye …’ın karşı oyu ve oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılamasının 29.12.2011 günlü oturumunda “Dosya üzerinde kusur ve hasar yönünden bilirkişi incelemesi yapılmasına, bilirkişi olarak bu işlerden anlayan Ali Sarıhan’ın re’sen tayinine, celse arası yemin tutanağı düzenlenerek dosyanın bilirkişiye tevdiine, 200,00 TL bilirkişi ücretinin mahkeme veznesine yatırılması için davacı tarafa iki hafta kesin süre verilmesine, masraf yatırıldığında mübaşir vasıtası ile bilirkişinin haberdar edilmesine, duruşma arasında yemin zabtı düzenlenmek suretiyle dosyanın bilirkişiye tevdiine duruşmanın 15.3.2012 günü saat 09.10’a bırakılmasına” karar verilmiş,
Mütaakip 15.3.2012 günlü oturumda da davacının verilen iki haftalık kesin süreye rağmen bilirkişi ücretini yatırmadığından ek süre talebinin reddi ile davanın reddi yolunda hüküm kurulmuş
Davacı vekilinin vakii temyiz istemi sayın çoğunluk tarafından red edilerek yerel mahkeme kararı onanmıştır.
Sayın çoğunluğun onama kararına katılamamaktayım.
Zira;
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin Adil Yargılanma Hakkı Başlıklı 6. md ” Herkesin gerek medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili nizalar gerek cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasa ile kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahip” bulunduğu,
TC Anayasasının 141/son md ” davaların en az giderle ve mümkün olan suratle sonuçlandırılmasının yargının görevi” olduğu,
Dava tarihinde yürürlükte bulunan mülga 1086 sayılı HUMK.nun 77. md ” Hakimin tahkikat ve muhakemenin mümkün olduğu derecede surat ve intizam dairesinde cereyanına ve beyhude masrafa meydan verilmemesine dikkatle mükellef” bulunduğu,
HUMK.nun 163 md ” …. kanunun tayin ettiği müddetlerin kati olduğu, bu müddetlerde yapılması lazım olan muamelenin yapılmazsa o hakkın sakıt olacağı, hakimde tayin ettiği müddettin kati olduğuna karar verebileceği..” öngörülmüştür.
Günümüzde bir çok davanın uzun sürdüğü vakıa olup yargılamanın uzun sürmesi ve adaletin geçikmesi çeşitli nedenlerin yanı sıra yargılama kurallarının gereği gibi hem mahkemelerce hem de taraflarca uygulanmamasından kaynaklanmaktadır.
Gerçek, etkin hukuki bir koruma ve adil yargılama, yargılamanın özellikleri çerçevesinde mümkün olduğunca en basit, en çabuk ve en ucuz olanıdır. Doğru ve gerçek anlamda hukuki koruma sadece doğru karar verilmesini değil, bu hakkın mümkün olduğu kadar makul sürede gerçekleşmesinide gerektirir.
“Geçiken adalet, adalet değildir.” özdeyişi bu nedene dayanmaktadır.
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen Adil Yargılanma Hakkının sağlanabilmesi için çabuk değil makul süre içinde yargılama yapılması gereklidir. Yargılamanın hızlandırılması sağlanırken bu her ne pahasına olursa olsun biçiminde yapılmamalıdır. Aksi takdirde hızlı, fakat hatalı kararlar verilmesi tehlikesi ortaya çıkarki amaçlanan bu değildir. Adalet çabuk bir karar uğruna oldu bittiye getirilmemelidir. Önemli olan hızlı bir yargılama yapmak değil, doğru bir yargılamayı, o yargılamanın gerektirdiği sürede tamamlamaktır. (Y. 1.H.D. 11.9.1996 gün 8913-9700 sayılı ve Y.13 H.D 26.3.1992 gün 2432-2924 sayı)
İster yasa, ister hakim tarafından belirlenmiş olsun kesin süre içinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesi mümkün değildir. Bu nedenle davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek için getirtilen kesin mehil kuralı, yasanın amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır.
Somut uyuşmazlıkta mahkemece 29.12.2011 günlü oturumda davacı vekiline bilirkişi ücretine depo etmek üzere verilen kesin süre mülga HUMK.163 maddesine aykırıdır.
Yüksek Yargıtay uygulamasıyla da kararlılık kazandığı gibi mahkemece davacı vekiline verilen kesin sürenin yasal sonuçları hatırlatılmadan usule aykırı hüküm tesis edilmiştir.
Bu halde verilen kesin sürenin davacı yönünden hukuki sonuç doğurması mümkün değildir.
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 6, TC Anayasanının 141/son ve HUMK.nun 77 maddesindeki davanın makul süre içinde hakkaniyete uygun şekilde sonuçlandırılmasını öngörülen hükümlerine aykırı davranılmıştır.
Kesin sürenin yasanın amacına uygun şekilde kullanılmaması nedeniyle sonuç doğurması mümkün bulunmadığından yerel mahkeme kararının belirtilen nedenle bozulması gerekirken onanmasına ilişkin sayın çoğunluk görüşüne karşıyım.