Yargıtay Kararı 17. Hukuk Dairesi 2012/626 E. 2012/12444 K. 13.11.2012 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 17. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/626
KARAR NO : 2012/12444
KARAR TARİHİ : 13.11.2012

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda verilen hükmün temyizen tetkiki davacı ve davalılar Mithat Atalay, …, …, … ve … vekilince istenmiş davalılar …, …, … ve … vekilince duruşma talep edilmiş olmakla duruşma için tayin edilen 13.11.2012 Salı günü davacı vekili Av. …, davalı …vekili Av. … ve davalı … geldi. Diğer davalılar tarafından gelen olmadı. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunanlar vekilleri dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü.
-K A R A R-

Davacı vekili, davalı borçlu …aleyhine icra takibi yaptıklarını, borcu karşılayacak mal bulunamadığını ileri sürerek borçluların, dava konusu taşınmazlarını diğer davalılara satışına ilişkin tasarrufların iptalini talep ve dava etmiştir.
Davalı borçlular vekili, davalı … vekili, davalı … vekili ile davalı … ve davalı … davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, taşınmazların değeri, satışların birlikte yapılması, devir tarihi ile borcun ödeme tarihinin yakınlığı ve satılan yerlere rağmen borcun ödenmemiş olduğu gerekçesi ile davanın bazı taşınmazlar için kabulüne ancak 4. kişiye geçen taşınmazla ilgili davanın kabulünün mümkün olamayacağı gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne kısmen reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili ve davalılar …. tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, İİK.277 ve devamı maddelerine dayanılarak açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir.
1-HUMK’nun 388.maddesinin 3-5 bentleri (HMK’nın 297/1-c) hükümlerine göre mahkeme kararlarının asgari olarak iki tarafın iddia ve savunmalarının özetlerini mahkemece incelenen maddi ve hukuki olay ve meselelerin özüne mahkemeyi sonuca götüren gerçeklerin ne olduğu hususlarını içermesi zorunludur. Yine Anayasanın 141/3 maddesi hükmü de tüm mahkeme kararlarının gerekçeli olması gereğini düzenlemektedir. Kararlara konulması gereken gerekçeler sayesinde taraflar hükmün hangi maddi ve hukuki sebebe dayandırıldığı anlayabilecekleri gibi, karar aleyhine kanun yoluna başvurulduğunda da HUMK’nun 428. (HMK’nın 369.) maddesi uyarınca Yargıtay incelemesi sırasında ancak bu gerekçe sayesinde kararın usul ve yasaya uygun olup olmadığı saptanır. Diğer bir ifadeyle Yargıtay denetimi ancak bir kararın gerekçe taşıması halinde mümkün olabilir. Somut olayda Mahkeme hükmünde gerekçe olarak genel bir ifade kullanarak tüm taşınmazlar yönünden hüküm oluşturmuştur. Böyle bir karar, davanın, hangi tasarruflarda hangi davalılar için hangi nedenlerle iptal nedenine dayalı olarak karara bağlandığı iptal edilen taşınmazların farklı 3. kişilere satışında iptal şartlarının nelerden ibaret olduğu hususunu da içermediğinden Anayasa’nın 141/3, 388/3-5 (HMK’nın 297/1-c) maddelerine aykırı olduğu gibi HUMK’nun 428. (HMK’nın 369.) maddesi gereğince Yargıtay denetimi olanağını da ortadan kaldırdığından hükmün bozulması gerekir.
Kabule göre de;
İcra ve İflas Kanununun 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarında amaç, borçlunun haciz ya da iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da “iyiniyet kurallarına aykırılık” nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamaktır.

İcra ve İflas Kanununu 282. maddesi gereğince iptal davaları borçlu ve borçlu ile hukuki muamelede bulunan veya borçlu tarafından kendilerine ödeme yapılan kimseler ile bunların mirasçıları aleyhine açılır. Ayrıca, kötüniyetli üçüncü şahıslar hakkında da iptal davası açılabilir.
Borçlunun aciz ya da iflasından önce yaptığı iptale tabi tasarrufları, üç grup altında ve İİK.nın 278, 279 ve 280. maddelerinde düzenlenmiştir. Ancak, bu maddelerde iptal edilebilecek bütün tasarruflar, sınırlı olarak sayılmış değildir. Kanun, iptale tabi bazı tasarruflar için genel bir tanımlama yaparak hangi tasarrufların iptale tabi olduğu hususunun tayinini hakimin takdirine bırakmıştır (İİK.md.281). Bu yasal nedenle de davacı tarafından İİK.nun 278, 279 ve 280. maddelerden birine dayanılmış olsa dahi mahkeme bununla bağlı olmayıp diğer maddelerden birine göre iptal kararı verebilir ( Y.H.G.K.25.11.1987 Tarih, 1987/15-380 Esas ve 1987/872 Karar sayılı ilamı ).
Tasarrufun iptali davalarında 3. kişinin borçludan satın aldığı malı elinden çıkarması ve satın alan dördüncü kişinin davaya dahil edilmemesi ya da davaya dahil edilmekle birlikte iyi niyetli olduğunun anlaşılması halinde İİK’nın 283/2 maddesi uyarınca bedele dönüşen davada üçüncü kişinin dava konusu malı elinden çıkardığı tarihteki gerçek değeri oranında bedelle sorumlu tutulması gerekir. Somut olayda davalı borçlu tarafından davalı …’e satışı yapılan ve bu davalı tarafından da dava dışı Tahsin Acar’a devredilen taşınmaz için de açıklanan prosedüre göre davacı tarafa taşınmazın son malikini davaya dahil edip etmeyeceği sorulmadan ve giderek davanın bedele dönüşüp dönüşmediği belirlenmeden yazılı ve yanılgılı gerekçe ile bu taşınmaz açısından davanın reddi doğru değildir.
Davalı … tarafından satın alınan taşınmaz için az yukarıda belirtilen bedele dönüşme şartlarına yönelik inceleme yapılması ve sonucuna göre karar ihdas edilmesi gerekeceğinden bu davalının temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.

Davanın kabulüne karar verilerek cebri icra yetkisi verilen 2009/258-259-260 esas sayılı takip dosyalarının ipotekli takip olduğu ve bu takipler için dava açılamayacağı nazara alınmadan karar verilmesi doğru olmadığı gibi genel haciz yolu ile yapılan 2009/248 sayılı takip için de aciz hali araştırılması yapılmamıştır. Bu davanın dayanağı olan kredi sözleşmesinin 09/01/2008 tarihli olduğu nazara alındığında davacının 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun geçici 13. maddesine göre 26/12/2003 tarihinden önce doğmuş bir kredi alacağı olduğu ve aciz belgesi sunmak zorunda olmadığı bir takip yaptığı da söylenemez. Bu durumda dava şartı olan bu husus açıklığa kavuşturulmasından sonra esasa girilerek karar verilmesi gerekir.
Davalı …’ın, borçluların oğlu olduğu ve bir kısım taşınmazların adı geçen davalıya satıldığı iddia edilmiş olup bu taşınmazlardan olan 3 nolu meskenin …’nın yaptığı takip sonunda satıldığı ve satıştan para kalmadığı gelen icra dosyalarından anlaşılmıştır. Bu taşınmaz yönünden verilen mahkeme ilamının infaz kabiliyeti olmadığı gibi tasarrufta iptal koşullarının gerçekleşmiş olup olmadığına yönelik olarak da inceleme yapılmamıştır. Bu anlamda aciz haline yönelik araştırma dahi düşünülmemiştir.
Davalı aynı borçlu Nezahat’ın kardeşi olduğu resmi satış senedinden anlaşılmaktadır. Davanın diğer koşulları oluştuğu takdirde bu davalı yönünden davalı …’ın alacaklılarından mal kaçırmak ya da alacaklılarını ızrar kastı ile hareket ettiğini bilebilecek kişilerden olması nedeniyle tasarrufun iptali gerekeceği (İİK. 280/II) belirgin bulunsa da dava şartı olan borçlunun aciz halinin gerçekleşip gerçekleşmediği belirlenmeden kabule karar verilmesi de isabetli değildir.
Borçlular tarafından ayrı kişilere satılan taşınmazlar için satış tarihindeki gerçek değerler ile icra takibindeki alacak (şayet aciz belgesi var ise bu belgesindeki) miktarı nazara alınarak ayrı ayrı harç, yargılama gideri ve vekalet ücreti hesabı yapılmadan yazılı şekilde yargılama gideri belirlenmesi de yanlıştır.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün temyiz edenler yararına BOZULMASINA, 900.00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak duruşmada vekille temsil olunan davalı …’a verilmesine, 900.00 TL vekalet ücretinin davalılar …, …, … ve …’dan alınarak duruşmada vekille temsil olunan davacıya verilmesine, duruşmada vekille temsil olunmayan davalılar …, …, … ve … yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalılara geri verilmesine 13.11.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.