Yargıtay Kararı 17. Hukuk Dairesi 2012/5739 E. 2013/6208 K. 02.05.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 17. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/5739
KARAR NO : 2013/6208
KARAR TARİHİ : 02.05.2013

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalı … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:

-K A R A R-

Davacı vekili, 06.08.2008 tarihinde plakası ve sürücüsü tespit edilemeyen bir aracın, müvekkiline çarparak onun ağır derecede yaralanmasına ve malul kalmasına sebebiyet verdiğini, kazaya neden olan araç ile araç sürücüsünün halen bulunamadığını belirterek 7.000,00 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Dava dilekçesinde fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmuştur. Davacı vekili tarafından verilen 02.02.2010 tarihli ıslah dilekçesinde, maddi tazminat istemi, yargılama sırasında düzenlenen bilirkişi raporu doğrultusunda artırılmış ve sonuçta, toplam 100.478,89 TL maddi tazminat istenmiştir.
Davalı vekili ise, kazaya sebebiyet veren aracın tespit edilip edilmediğinin Cumhuriyet Savcılığı’ndan sorulması gerektiğini, aracın tespit edilmiş olması halinde müvekkilinin sorumluluğunun bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan kanıtlara göre; “davanın kabulüne, 100.478,89 TL tazminatın 10.11.2008 dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davalının teminat limitiyle sınırlı olmak üzere sorumluluğuna… “ karar verilmiştir. Karar, davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dava, trafik kazası sonucu yaralanma nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin 06.08.2008 günü bisikleti ile toprak yolda seyir halinde iken, halen plakası ve sürücüsü tespit edilemeyen bir aracın bisikletine çarpması sonucunda müvekkilinin bisikletten yüzü üstü düşerek yaralandığını, bu kaza nedeniyle müvekkilinin burnunun ve göz çevresi kemiklerinin kırıldığını, sağ gözünde görme kaybının meydana geldiğini ileri sürerek sürekli iş göremezlik zararı isteminde bulunmuştur.
Davalı vekili ise, davacının yaralanmasının iddia edildiği şekilde meydana gelmediğini, davacının kullandığı bisiklete başka bir aracın çarptığının ve davacının yaralanmasının bu olaya bağlı olduğu iddialarının ispatlanması gerektiğini, davacının, başka bir aracın çarpmasına maruz kalmadan sadece bisikletten düşmesi sonucu da yaralanabileceğini, davacının bisikletine çarptığı ileri sürülen aracın plakasının ve sürücüsünün tespit edilip edilmediğinin belirlenmesi amacıyla dava konusu olay hakkında başlatılan hazırlık soruşturmasının sonucunun beklenilmesi gerektiğini, kazaya neden olan aracın plakasının ve trafik sigorta şirketinin tespit edilmesi halinde müvekkilinin sorumluluğunun ortadan kalkacağını savunmuştur.
Yargılama sırasında Adli Tıp Kurumu 3.İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen 29.09.2010 tarihli raporda, davacının nazal kemik kırığı, sağ orbita duvarında kırık, sağ gözde görme kaybı arızası nedeniyle meslekte kazanma gücünü % 37 oranında kaybettiği bildirilmiştir.
Mahkemece, hazırlık soruşturmasına ilişkin dosya getirtilmiş, ancak, davalı vekilinin yukarıda açıklanan savunması üzerinde durulmadan, kusur yönünden dosya üzerinden yaptırılan bilirkişi incelemesi ile yetinilmiş ve makine mühendisi tarafından düzenlenen bilirkişi raporuna göre, plakası tespit edilemeyen araç sürücüsünün tam kusurlu olduğu benimsenerek, tazminat bilirkişi raporunda % 37 maluliyet oranına göre belirlenen tazminat miktarına karar verilmiştir.
İddia ve savunmayı kısaca özetlemek gerekirse; davacı, plakası ve sürücüsü tespit edilemeyen bir aracın, kendisinin kullandığı bisiklete çarptığını ve çarpmanın etkisi ile bisikletten düşerek yaralandığını iddia etmiş, davalı ise, kazanın varlığının dahi muğlak olduğunu, davacıda meydana gelen sakatlığın, başka bir aracın çarpması sonucu değil, sadece bisikletten düşmesinden kaynaklandığını savunmuştur.
Şu durumda; taraflar arasındaki uyuşmazlık, olayın oluş şeklinin ve davacının olay sonrası tespit edilen yaralanmasının ne şekilde meydana gelebileceğinin belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.
O halde; mahkemece, öncelikle, davalının yukarıda açıklanan savunması üzerinde durulmalı ve davacının kaza sonrasında alınan adli muayene raporuna esas tüm tedavi belgeleri, film ve grafileri ile tedavisine ilişkin tüm belgelerinin getirtilerek Adli Tıp Kurumuna gönderilmesi, davacının yaralanması, maluliyeti ile kaza arasında illiyet bağı bulunup bulunmadığının, davacının kaza sonrası tespit edilen yaralanmasının, sadece bisikletten düşme sonucunda veya başka bir aracın davacının kullandığı bisiklete çarpmasına bağlı olarak meydana gelip gelmediğinin, davacının yaralanmasının olayın ileri sürülen oluş şekline uygun olup olmadığının tespiti ve illiyet bağı olduğu takdirde davacının maluliyet oranının Sosyal Sigortalar Sağlık İşleri Tüzüğüne göre belirlenmesi ve buna göre tazminata hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi isabetli değildir.
2-Dava konusu olayla ilgili hazırlık soruşturması dosyasının incelenmesinden; olayın şüphelilerinin halen tespit edilemediği, evrakın daimi aramaya alındığı, suç zamanaşımı tarihi olan 06.08.2016 tarihine kadar evrakın işlem göreceği, olay sonrası trafik kazası tespit tutanağı düzenlenmediği, sadece kaza tarihi itibariyle düzenlenen olay yeri basit krokisi ve tutanağının bulunduğu, bu tutanakta, “…çevrede yapılan araştırmada, olay anını gören olmadığının, olay yerinde önü hasarlı vaziyette bir bisikletin bulunduğunun, başkaca bir emareye rastlanmadığının…” belirtildiği, olay sonrası davacıyı yaralı vaziyette hastaneye götüren kişinin tanık olarak ifadesinin alındığı, bu kişinin de olay anını görmediği, davacının olay sonrası araç dışı trafik kazası şikayeti ile acil servise kaldırıldığı, burnunda ve göz duvarında kırık tespit edildiği anlaşılmaktadır.
Medeni Kanun’un 6. maddesine göre “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” Bu durumda iddia olunan trafik kazasının varlığını ve varsa araç sürücüsünün kusurunu ispat yükü davacıya aittir.
Davacı tarafça, hazırlık soruşturma dosyası delil olarak gösterilmiş, davalı vekili de hazırlık soruşturması sonucunun beklenilmesini gerektiğini savunmuştur. Şu durumda; kazaya
neden olduğu ileri sürülen aracın, plakasının, sürücüsünün ve trafik sigorta şirketinin tespit edilmesi halinde davalı … Hesabının sorumluluğunun ortadan kalkma ihtimalinin bulunmasına göre, mahkemece, hazırlık soruşturmasının sonucunun ve kesinleşmesinin beklenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekir. Hazırlık soruşturmasının, ne zaman ve nasıl sonuçlanacağı bilinmediğinden; mahkemece, bu süreç içinde, davacının bildirdiği tüm delillerin toplanması, olay yerinde keşif yapılması, keşif mahallinde olay yeri basit krokisi ve tutanağını düzenlenen görevlilerin tanık olarak dinlenilmesi, onların yer göstermesi suretiyle keşif yapılması, çarpma noktası, hasarın meydana geliş şekli, davacının bisikletinde kaza sonrası tespit edilen hasarların, başka bir aracın çarpması sonucu veya bisikletin devrilmesi sonucunda meydana gelip gelmediğinin ve olayın oluş şekli belirlendikten sonra trafik kazasının varlığının ispatı halinde kusur durumunun tespiti için bilirkişiden gerekçeli ve ayrıntılı bir rapor aldırılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde eksik inceleme ve araştırma sonucu hüküm verilmiş olması doğru görülmemiştir.
3-Bozma kapsam ve nedenine göre davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda,(1) ve (2) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davalı yararına BOZULMASINA; bozma kapsam ve nedenine göre davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine 2.5.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.