YARGITAY KARARI
DAİRE : 17. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/14167
KARAR NO : 2014/4772
KARAR TARİHİ : 01.04.2014
MAHKEMESİ : Kuşadası 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 22/03/2012
NUMARASI : 2010/296-2012/112
Taraflar arasındaki muvazaa nedeniyle tasarruffun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacılar vekili, müvekkillerinin K. .. ada .. parsel 56 nolu bağımsız bölümü 5.7.2006 tarihli harici satış sözleşmesi ile dava dışı S. Kuyumculuk Ltd. Şti’nden satın aldıklarını, satış bedelini ödediklerini, tapu devri yapılmadığından Kuşadası 3.Asliye Hukuk Mahkemesine 4.5.2010 tarihinde F. K., U.. A.., M. Ş. P., S. Kuyumculuk Ltd. Şti ve A. İ. aleyhine tapu iptali tescil, kabul edilmediği takdirde satış bedeli olan 62.700 Euro’nu tahsili için dava açtıklarını, davalı borçlu F.. K.. aleyhine açılan bu davadan bir gün sonra alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla anılan taşınmazı 5.5.2010 tarihinde davalı R.. A..’ya sattığını belirterek tasarrufun iptalini talep etmiştir.
Davalı borçlu F.. K.. vekili, davacıları tanımadıklarını dava konusu taşınmazı emlakçı aracılığıyla banka kredisi kullanarak 17.6.2009 tarihinde U.. A..’den aldıklarını ve 5.5.2010 tarihinde sattıklarını, müvekkili hakkında icra takibi bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı R.A. vekili, dava konusu taşınmazı emlakçı aracılığıyla 104.000 TL bedelle aldıklarını, taşınmazın üzerindeki ipoteği ödediklerini, davacıların dava açmakta hukuki yararları bulunmadığını, davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece iddia, savunma toplanan delillere göre, dava konusu taşınmazın tapudaki satış bedeli ile bilirkişi tarafından belirlenen gerçek değeri arasında fahiş fark bulunmadığı, davalı 3.kişinin kötüniyetli olduğunun ispatlanamadığı, taşınmazın davacıyı zarara uğratmak amacı ile devredildiği ve satışın muvazaalı olduğunun ispatlanamaması nedeniyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava Türk Borçlar Kanununun 19.maddesinde düzenlenen muvazaa hukuksal nedenine davayı iptal istemine ilişkindir.
Bir davada taraflarca ileri sürülen maddi olguların hukuki değerlendirilmesini yapmak, uygulanacak yasa maddelerini bulmak ve uygulamak hakimin doğrudan görevidir.
Dava dilekçesindeki ileri sürüşe ve yargılama sırasındaki sözlü ve yazılı açıklamalara göre dava niteliği itibarıyla TBK 19.maddesinde tanımını bulan muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davasıdır. Yüzeysel bakıldığında iptal davaları ile muvazaa davaları arasında bir benzerlik görülmekte ise de bu benzerlik her iki davanın güttüğü amaçtan öte gitmemektedir. İİK 277.maddesinde sözü edilen iptal davaları borçlu tarafından geçerli olarak yapılmış bazı tasarrufların hükümsüz kılınması için açılır. Oysa muvazaa davası borçlunun yaptığı tasarrufi işlemlerin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tesbit ettirmeyi amaçlar. Kural olarak muvazaa nedeniyle hakları ihlal olunan ve zarar gören 3.kişiler tek taraflı veya çok taraflı hukuki işlemlerin geçersizliğini ileri sürebilirler. 3.kişinin danışıklı işlem ile hakkının zarar gördüğünün benimsenebilmesi için onun danışıklı işlemde bulunandan bir alacağının var olması ve bu alacağın ödenmesinin önlemek amacıyla danışıklı bir işlem yapılması gerekir. Davacının bu davadaki amacı alacağını tahsil edebilmek için muvazaa nedeniyle temelde geçersiz olan işlemin hükümsüzlüğünü sağlamaktır. Muvazaaya dayalı davalarda davacının icra takibine geçmesi ve aciz belgesi almasına gerek yoktur. Çünkü yukarıda açıklandığı gibi İİK 277 ve izleyen maddelerinde iptal davasına konu tasarruflar özünde geçerli olmasına rağmen kanunun icra hukuku yönünden iptaline imkan verdiği tasarruflardır. Muvazaaya dayalı iptal davasında ise davacı muvazaalı işlemle kendisinin zararlandırıldığını ileri sürmektedir. İİK 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen iptal davası açma hakkı davacının genel hükümlere, muvazaaya dayanarak dava açmasına engel değildir. Davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK 283/1 maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekecektir.
Açıklanan bu maddi ve hukuksal olgulara göre davanın İİK 277 ve devamı maddelerine dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkin olduğu yolundaki mahkemenin kabulüne katılma olanağı yoktur.
Mahkemece, davacı tarafından aralarında davalı F.. K..’in de bulunduğu Kuşadası 3.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/158 Esas sayılı dosyası ile dava konusu taşınmaz için tapu iptali tescil olmadığı takdirde alacak davası açıldığından anılan dosyanın sonucu beklenerek davacının alacaklı olduğu belirlendiği takdirde (veya dava konusu taşınmazının tapu kaydının iptali ile davacılar adına tescili karar verilmesi halinde eldeki dava konusuz kalacaktır),eldeki dava yönünden TBK’nun 19. madde gereğince danışıklı işlemin var olup olmadığı konusunda toplanan delillere göre karar vermesi gerekirken yazılı gerekçeyle hüküm tesisi isabetli görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacılara geri verilmesine 1.4.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.