YARGITAY KARARI
DAİRE : 17. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2009/241
KARAR NO : 2009/2373
KARAR TARİHİ : 16.04.2009
T.C.
Y A R G I T A Y
17.HUKUK DAİRESİ
ESAS 2009 KARAR
241 2373
-Y A R G I T A Y İ L A M I –
MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki rücuen tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacı vekili dava dilekçesinde, davalıya ait aracın müvekkili şirkete trafik sigortalı olduğunu, sigortalı aracın davalının idaresinde iken meydana gelen kazada dava dışı 3.kişinin aracına zarar verdiğini, davalının alkollü olduğunu ve kaza yerini terk ettiğini açıklayarak,hasar nedeniyle karşı tarafa ödenen 4.300,00.TL tazminatın ödeme tarihinden itibaren reeskont faizi ile davalıdan rücuen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, davanın kısmen kabulü ile 4.050,00.TL.nın 27.09.2006 ödeme tarihinden itibaren reeskont faizi ile davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, trafik sigorta poliçesinden kaynaklanan rücuen tazminat istemine ilişkindir.
2918 sayılı KTK.nun 48. maddesinde; alkollü içki alması nedeniyle güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasak olduğu ifade edilmiştir.
Karayolları Trafik Yönetmeliğinin “Uyuşturucu ve Keyif Verici Maddeler ile İçkilerin Etkisinde Araç Sürme Yasağı” başlıklı 97. Maddesinde alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli sürme yeteneğini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasak olduğu açıklandıktan sonra konu ile ilgili olan “b-2” bendinde “alkollü içki almış olarak kandaki alkol miktarına göre araç sürme yasağı kenar başlığı altında; alkollü içki almış olarak araç kullandığı tesbit edilen diğer araç sürücülerinden kandaki alkol miktarı 0.50 promil üstünde olanların araç kullanamayacakları açıklanmıştır.
Ayrıca Zorunlu Mali Mesuliyet Sorumluluk Genel Şartlarının B.4.d maddesinde; tazminatı gerektirin olay işletenin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin veya motorlu aracın hatır için karşılıksız olarak kendilerine verilen kişilerin uyuşturucu veya keyif verici maddeler almış olarak aracı sevk ve idare etmeleri esnasında meydana gelmiş veya olay yukarıda sayılan kişilerin alkollü içki almış olmaları nedeniyle aracı güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş bulunmalarından ileri geliyorsa sigortacının sigorta ettirene rücu hakkı olduğu açıklanmıştır.
Bununla birlikte Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının B.4.d maddesinin dayanağını teşkil eden KTK’nun 48.maddesinin yasaklamayı düzenleyen ilk fıkrasında, alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli araç sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmeleri yasaklanmış olup, aynı maddenin 2. fıkrasındaki yönetmelik düzenlenmesine olanak tanıyan hükümde, yasaklama yetkisi yönetmeliğe bırakılmış olmadığından, Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 97. maddesinde, yukarıda anılan yasa hükmü tekrarlandıktan ve müteakip, uyuşturucu veya keyif verici maddeler ile alkollü içkilerin oranlarının ne şekilde saptanacağı belirlendikten sonra, yasada yer alan hükmü dikkate almadan salt 0.50 promilin üstünde alınan alkol miktarına göre araç kullanma yasağı getirilmesinin yasal dayanağı bulunmadığından geçersiz bulunmaktadır. Geçersiz yönetmelik hükümlerinin yasaya aykırı bir şekilde genel şart olarak kabulü de mümkün değildir.
O halde, hasarın teminat dışı kalabilmesi için kazanın meydana geliş şekli itibariyle sürücünün salt (münhasıran) alkolün etkisi altında kaza yapmış olması gerekmektedir. Diğer bir anlatımla sürücünün alkollü olması tek başına hasarın teminat dışı kalmasını gerektirmez. Üstelik, böyle bir durumda hasarın teminat dışı kaldığının ispat yükü TTK’nun 1281.maddesi hükmü gereğince sigortacıya düşmektedir.
Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarında; sürücünün aldığı alkolün oranının doğrudan doğruya sonuca etkisi bulunmadığından, mahkemece nöroloji uzmanı, hukukçu ve trafik konusunda uzman bilirkişilerden oluşan bilirkişi kurulu aracılığıyla olayın salt alkolün etkisiyle gerçekleşip gerçekleşmediğinin, alkol dışında başka unsurlarında olayın meydana gelmesinde rol oynayıp oynamadığının saptanması, sonuçta olayın tek başına alkolün etkisiyle meydana geldiğinin saptanması durumunda, oluşan hasarın poliçe temina-
tı dışında kalacağından davanın reddine aksi halinde kabulüne karar verilmesi gerekeceği ilkesi benimsenmektedir. (YHGK 23.10.2002 gün ve 2002/11-768-840; YHGK 7.4.2004 gün ve 2004/11-257-212; YHGK 2.3.2005 gün ve 2005/11-81-18; YHGK 14.12.2005 gün 2005/11-624-713 sayılı ilamları)
Somut olayda; yargılama sırasında Adli Tıp Kurumundan alınan ve içlerinde nöroloji uzmanının da bulunduğu 21.04.2008 tarihli bilirkişi kurulu raporunda, kaza anında sürücü davalının ortalama 0.75 promil alkollü olduğu belirlenmiş, ancak olayın münhasıran alkolün etkisiyle meydana gelip gelmediğinin tespit edilemediği belirtilmiştir. Mahkemece 2006/138 D.İş sayılı tespit dosyasından alınan 28.06.2006 tarihli bilirkişi raporundaki kusur oranı esas alınarak hüküm kurulmuş ise de, söz konusu raporda da araçların kaza anındaki geliş-gidiş yönleri kaza tespit tutanağından farklı ve çelişki oluşturacak şekilde yazılmıştır.
O halde, mahkemece dosyanın HUMK.nun 275.maddesi uyarınca seçilecek ve içlerinde nöroloji uzmanının da bulunduğu, Karayolları Fen Heyeti veya İstanbul Teknik Üniversitesi gibi kuruluşlardan oluşturulacak bilirkişi kuruluna tevdii ile yukarıda söz konusu edilen ilkeler ışığında kazanın münhasıran alkolün etkisi altında gerçekleşip gerçekleşmediğinin, kazanın meydana gelmesinde alkol dışındaki başka etkenlerin de rol oynayıp oynamadığının, sürücülerin kusur oranlarının ve ayrıca … plakalı 3.kişi aracında meydana gelmiş olan gerçek hasar miktarının saptanması yönünden yeniden rapor alınarak varılacak sonuca göre bir karar vermek gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ; Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün davalı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine 16.4.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.