Yargıtay Kararı 17. Hukuk Dairesi 2009/10516 E. 2010/3623 K. 19.04.2010 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 17. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2009/10516
KARAR NO : 2010/3623
KARAR TARİHİ : 19.04.2010

MAHKEMESİ : …Asliye 3. Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki rücuen tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün, süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine, dosya incelendi, gereği düşünüldü:

-K A R A R-

Davacı vekili, davalıya ait aracın zorunlu mali sorumluluk sigortasının müvekkilince yapıldığını, aracın alkollü sürücü tarafından kullanıldığı sırada meydana gelen kazada yaralanan üçüncü kişiye tazminat ödendiğini, ancak bu ödemenin teminat dışı olduğunu, davalıdan tahsili için icra takibi başlatıldığını, ancak haksız itiraz nedeniyle takibin durduğunu ileri sürerek, icra takibine yönelik itirazın iptali ile % 40’tan az olmamak üzere icra inkar tazminatının davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, üçüncü şahsa yapılan ödemenin haksız olduğunu, olayda hatır taşıması bulunduğunu savunmuştur.
Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna göre, alkol nedeniyle zararın teminat dışı olduğu, ancak hatır taşıması nedeniyle zarardan 1/2 oranında indirim yapılması gerektiği belirtilerek, davanın kısmen kabulüne, takibe yapılan itirazın 10.407,58 TL üzerinden iptaline, bu meblağa takip tarihinden temerrüt faizi uygulanmasına, diğer istemlerin ise reddine karar verilmiş; hüküm, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki 2 ve davacı vekilinin 3 numaralı bentler kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-Dava, zorunlu mali sorumluluk sigortasından kaynaklanan rücuen tazminat istemine ilişkindir.
2918 sayılı KTK.nun 48. maddesinde; alkollü içki alması nedeniyle güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasak olduğu ifade edilmiştir. Karayolları Trafik Yönetmeliğinin “Uyuşturucu ve Keyif Verici Maddeler ile İçkilerin Etkisinde Araç Sürme Yasağı” başlıklı 97. Maddesinde alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli sürme yeteneğini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmelerinin yasak olduğu açıklandıktan sonra konu ile ilgili olan “b-2” bendinde “alkollü içki almış olarak kandaki alkol miktarına göre araç sürme yasağı kenar başlığı altında; alkollü içki almış olarak araç kullandığı tesbit edilen diğer araç sürücülerinden kandaki alkol miktarı 0.50 promil üstünde olanların araç kullanamayacakları açıklanmıştır.
Ayrıca, Zorunlu Mali Mesuliyet Sorumluluk Genel Şartlarının B.4.d maddesinde; tazminatı gerektirin olay işletenin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin veya motorlu aracın hatır için karşılıksız olarak kendilerine verilen kişilerin uyuşturucu veya keyif verici maddeler almış olarak aracı sevk ve idare etmeleri esnasında meydana gelmiş veya olay yukarıda sayılan kişilerin alkollü içki almış olmaları nedeniyle aracı güvenli sürme yeteneklerini kaybetmiş bulunmalarından ileri geliyorsa sigortacının sigorta ettirene rücu hakkı olduğu açıklanmıştır.
Bununla birlikte, Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının B.4.d maddesinin dayanağını teşkil eden KTK’nın 48. Maddesinin yasaklamayı düzenleyen ilk fıkrasında, alkollü içki almış olması nedeniyle güvenli araç sürme yeteneklerini kaybetmiş kişilerin karayolunda araç sürmeleri yasaklanmış olup, aynı maddenin 2. fıkrasındaki yönetmelik düzenlenmesine olanak tanıyan hükümde, yasaklama yetkisi yönetmeliğe bırakılmış olmadığından, Karayolları Trafik Yönetmeliğinin 97. maddesinde,yukarıda anılan yasa hükmü tekrarlandıktan ve müteakip, uyuşturucu veya keyif verici maddeler ile alkollü içkilerin oranlarının ne şekilde saptanacağı belirlendikten sonra, yasada yer alan hükmü dikkate almadan salt 0.50 promilin üstünde alınan alkol miktarına göre araç kullanma yasağı getirilmesinin yasal dayanağı bulunmadığından geçersiz bulunmaktadır. Geçersiz yö-
netmelik hükümlerinin yasaya aykırı bir şekilde genel şart olarak kabulü de mümkün değildir.
O halde, hasarın teminat dışı kalabilmesi için kazanın meydana geliş şekli itibariyle sürücünün salt (münhasıran) alkolün etkisi altında kaza yapmış olması gerekmektedir. Diğer bir anlatımla sürücünün alkollü olması tek başına hasarın teminat dışı kalmasını gerektirmez. Üstelik, böyle bir durumda hasarın teminat dışı kaldığının ispat yükü TTK’nın 1281. Maddesi hükmü gereğince sigortacıya düşmektedir.
Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarında; sürücünün aldığı alkolün oranının doğrudan doğruya sonuca etkisi bulunmadığından, mahkemece nöroloji uzmanı, hukukçu ve trafik konusunda uzman bilirkişilerden oluşan bilirkişi kurulu aracılığıyla olayın salt alkolün etkisiyle gerçekleşip gerçekleşmediğinin, alkol dışında başka unsurlarında olayın meydana gelmesinde rol oynayıp oynamadığının saptanması, sonuçta olayın tek başına alkolün etkisiyle meydana geldiğinin saptanması durumunda, oluşan hasarın poliçe teminatı dışında kalacağından davanın reddine aksi halinde kabulüne karar verilmesi gerekeceği ilkesi benimsenmektedir. (Bkz.YHGK 23.10.2002 gün ve 2002/11-768-840; YHGK 7.4.2004 gün ve 2004/11-257-212; YHGK 2.3.2005 gün ve 2005/11-81-18; YHGK 14.12.2005 gün 2005/11-624-713 sayılı ilamları)
Bu durumda mahkemece yapılacak iş, alkollü olduğu anlaşılan sürücünün neden olduğu kazanın, münhasıran alkolün etkisi altında olup olmadığı üzerinde durulması, içinde nöroloji uzmanının da bulunduğu uzman bilirkişi kurulundan rapor alınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yetersiz rapora göre hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
3-Ayrıca, somut olayda davanın tarafları oluşan zarardan müteselsilen sorumlu oldukları için, davacı sigortanın rücu hakkının varlığının kabulü halinde, davalının zarara nerden olan gerçek kişi olması ve kendisi bakımından olay tarihinde temerrüdün oluşmasına göre, davacı … ile davalıya karşı birlikte açılan dava nedeniyle yaptığı tüm ödemeler ile yargılama gideri ile vekalet ücreti toplamı üzerinden rücuen tahsil kararı verilmesi gerektiğinden, yazılı şekilde hüküm kurulması da doğru değildir.
4-Davacı vekilinin kısmi ödemeye ilişkin temyizi bakımından ise, davaya konu zararın giderilmesindeki sorumlu-
luk, esasen gerçek zarar sorumluluğu olduğundan, davacının yaptığı ödemenin oluşan gerçek zarar ile karşılaştırılarak, bu bağlamda davacının zarar görenlere yaptığı ödeme var ise bu da nazara alınarak, alacağın buna göre belirlenmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda 1 numaralı bentte açıklanan nedenle taraf vekillerinin diğer temyiz itirazlarının reddine, 2 ve 3 numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle davalı vekilinin ve 4 numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün anılan taraflar yararına BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine 19.4.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.