Yargıtay Kararı 17. Ceza Dairesi 2019/549 E. 2019/5097 K. 10.04.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 17. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2019/549
KARAR NO : 2019/5097
KARAR TARİHİ : 10.04.2019

MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Hırsızlık
HÜKÜM : Mahkumiyet

Yerel mahkemece hükümlü hakkında hırsızlık suçundan verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Diğer temyiz nedenleri yerinde görülmemiştir. Ancak;
Ceza Kanunları’nın zaman bakımından uygulanmasına ilişkin kurallar, yürürlükten kalkmış bulunan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2. maddesi ile 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmiş bulunan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 7. maddesinde benzer biçimde düzenlenmiştir. Her iki maddede de; ceza hukukunun en önemli ilkesi olan, ceza hukuku kurallarının yürürlüğe girdikleri andan itibaren işlenen suçlara uygulanacağına ilişkin ileriye etkili olma prensibi ile bu ilkenin istisnasını oluşturan, failin lehine olan kanunun geçmişe etkili olması “Geçmişe etkili uygulama” veya “Geçmişe yürürlük” ilkesine yer verilmiştir.
Lehe olan Kanun’un belirlenmesine ilişkin olan 5252 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 9/3. maddesinin; “Lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir” hükmü, 23.02.1938 gün ve 23/9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ve öğretide bu konuda ileri sürülen görüşler birlikte değerlendirildiğinde, lehe kanunun belirlenmesi amacıyla sabit kabul edilen maddi olaya suç tarihinde yürürlükte bulunan kanunlar ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hiçbir hükmü karıştırılmadan bir bütün halinde uygulanması ve uygulama sonucunda ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması gerekmektedir.
Buna göre uyarlama yargılamasının konusu, önceki kesinleşmiş hükümde suç oluşturduğu belirlenen olaydan ibaret olup, amacı ise, 5252 sayılı Kanun’un 9/4. maddesinde belirtildiği üzere; “Lehe hükmün belirlenmesi ve uygulanması” ile sınırlıdır. Bu nedenle kesinleşen bir hükümde uyarlama yapılabilmesi için sonradan yürürlüğe giren kanunun kesinleşen eski hükme göre lehe sonuçlar doğurması zorunludur. Hatta eski ve yeni kanunların ayrı ayrı uygulanması sonucunda tamamen aynı cezaya hükmedilmesi gerekiyorsa yine uyarlama yapılmasına gerek olmayacaktır.
Diğer taraftan, mahkûmiyet hükmünde değişiklik, yani uyarlama yargılamasında yeni kanunun lehe sonuç doğurduğu belirlendiğinde sonraki kanuna göre uygulama yapılması, aksi belirlendiğinde ise önceki hükümde değişikliğe yer olmadığına, başka bir deyişle uyarlama davasının reddine karar verilmesi gerekir. Mahkeme, ulaştığı sonuca göre beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve davanın düşmesi kararlarından birine hükmedecek, uyarlama isteminin reddi hariç, usûlünce kesinleştiğinde, önceki hükmü ortadan kaldıracak ve gerektiğinde infaza konu olabilecek olan yeni kararın 5271 sayılı CMK’na göre hüküm fıkrasında bulunması zorunlu unsurları taşıması gerekecektir.
Bütün suçların gerçekleştirilme şekilleri birbirinden farklı olduğu gibi, faillerin kişisel özellikleri, sosyal ve psikolojik halleri de birbirinin aynı değildir. Bu nedenledir ki, fiil ile karşılığı olan yaptırım arasında bir denge kurulabilmesi ve cezanın kişiselleştirilebilmesi bakımından hakime bazı hukuki olanaklar sağlanmıştır. Bunlar: değişik yaptırımlardan birini seçebilme, yasa koyucunun alt ve üst sınırını gösterdiği hallerde temel cezayı bu sınırlar arasında belirleyebilme, hürriyeti bağlayıcı cezayı güvenlik tedbiri veya para cezasına dönüştürebilme gibi olanaklardır. Gerçekten de, suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK’nun 29. maddesine göre, hakim iki sınır arasında temel cezayı takdir ederken, “Suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesinde kullanılan araç, suç konusunun önem ve değeri, suçun işlendiği zaman ve yer, fiilin diğer özellikleri, zararın veya tehlikenin ağırlığı, kastın veya taksirin yoğunluğu, suç sebepleri ve saikleri, failin amacı, geçmişi, şahsi ve sosyal durumu, fiilden sonraki davranışı” gibi hususları gözönünde bulunduracaktır.
Ancak suçtan ve hükümden sonra 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu yürürlüğe girmiş olup, cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesi hususunda bu Yasada öngörülmüş bulunan hükümler önceki yasal düzenlemeden farklıdır. Yasa’nın 61. maddesine göre, hakim somut olayda temel cezayı belirlerken, “Suçun işleniş biçimini, suçun işlenmesinde kullanılan araçları, suçun işlendiği zaman ve yeri, suçun konusunun önem ve değerini, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını, failin güttüğü amaç ve saiki” göz önünde bulunduracaktır.
5237 sayılı Yasa ile getirilen yeni düzenlemede, temel cezanın belirlenmesi ve cezanın bireyselleştirilmesine ilişkin kurallarda değişiklikler yapılmış olması ve önceki düzenlemede temel cezanın tayininde kullanılan bazı kıstasların bu yasal düzenlemede takdiri indirim nedeni olarak belirlenmesi ve hükümlüler hakkındaki tek kazanılmış hakkın temyiz edilmeksizin kesinleşen ilk hükümde verilen cezanın süresi bakımından olması karşısında, 5237 sayılı Yasa hükümlerinin somut olayda hükümlü lehine olup olmadığının Yerel Mahkemece değerlendirilip tartışılmasında zorunluluk bulunmaktadır.
Ancak, uyarlama isteminin reddine karar verilmesi halinde ise doğal olarak kararda bu unsurların yer almasına gerek olmayacaktır. Uyarlama yargılamasının amacı, kesinleşmiş hükümde suç olduğu belirlenen olaya ilişkin lehe hükmün belirlenmesi ve uygulanması ile sınırlı olduğundan, yeniden bir olay yargılaması yapılmasını gerektiren istisnai durumlar dışında, önceki yargılamada iddia ve savunma olarak ileri sürülen görüşler ile delillerin tartışılması ve değerlendirilmesine de gerek bulunmamaktadır.
Bu açıklamalar ışığında somut olayı değerlendirdiğimizde; 5237 sayılı TCK’nın 141 ve 142. maddelerinde tanımlanan hırsızlık suçu ile 765 sayılı TCK’nun 493/1-son maddesinde tanımlanan suçun öğelerinin farklı olduğu, sanık hakkında kesinleşmiş hükümdeki uygulama ve sonuç cezalar ile gece olup olmadığı belirlenemeyen saatte kapalı olan kahvehanenin kepenk demirleri ve kapı kollarını keserek mala zarar veren, kahvehanenin içerisine birden fazla kişi ile birlikte girip iş yeri dokunulmazlığını ihlal ederek suç tarihinde pek fahiş kabul edilen değerdeki eşyaları çalmak şeklindeki eylemleri sebebiyle TCK’nun 151/1, 116/2, 119/1-c, 142/2-h maddeleri gereğince mahkemece takdir edilecek cezaların karşılaştırılıp kıyaslanmak suretiyle sanık lehine olan cezanın tespiti gerektiği halde kesinleşmiş hükümlerde dava zamanaşımının uygulanamayacağı gözetilmeden, yazılı şekilde düşme kararı verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, o yer Cumhuriyet Savcısı’nın temyiz nedenleri bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, 10.04.2019 gününde oy birliğiyle karar verildi.