YARGITAY KARARI
DAİRE : 17. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2017/1757
KARAR NO : 2019/56
KARAR TARİHİ : 07.01.2019
MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇLAR : Hırsızlık, konut dokunulmazlığının ihlali
HÜKÜM : Mahkumiyet
Yerel mahkemece sanık hakkında hırsızlık ve konut dokunulmazlığının ihlali suçlarından verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararların niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü;
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hâkimin takdirine göre; suçların sanık tarafından işlendiğini kabulde usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1-Sanık hakkında verilen cezalara ilişkin hükmün gerekçe kısmında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğinin belirtilmesine rağmen, hüküm fıkrasında hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümleri uygulanmayarak gerekçe ile hüküm fıkrası arasında çelişkiye neden olunması,
2-UYAP’ta yer alan bilgilere göre; Şırnak İli, Cizre İlçesi’nde 16/03/2012 günü güneşin saat 05.18’de doğduğu, saat 17.25’de battığı, gece vaktinin 04.18’de bittiği, şikayetçinin suç tarihinde saat 00.05’te bıraktığı suça konu motosikletin 04.45 civarında yerinde olmadığını gördüğünü beyan ettiği, suçun 16/03/2012 günü saat 00.05 ile 04.45 arasında bilinmeyen bir zamanda işlendiği, sanığın suçu işlediği zamanın kesin olarak tespit edilemediğinin anlaşılması karşısında,
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 10/03/2015 tarih, 2014/10-613 Esas ve 2015/35 Karar sayılı kararında yer alan “Amacı, somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suçu işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden biri de, öğreti ve uygulamada; ”Suçsuzluk” ya da ”Masumiyet karinesi” olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve Latincede; ”İn dubio pro reo” olarak ifade edilen ”Şüpheden sanık yararlanır” ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkumiyetine karar verilebilmesi bakımından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği veya gerçekleştirilme biçimi konusunda bir şüphe belirmesi halinde de geçerlidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikle ispat edilebilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti; herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp diğer kısmı gözardı edilerek ulaşılan kanaate değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı ve hiçbir şüphe veya başka türlü oluşa imkân vermeyecek açıklıkta olmalıdır. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir.” şeklindeki ifadelerde de belirtildiği üzere şüphe sanık lehine yorumlanarak suçun gündüz vakti işlendiğinin kabulü gerektiği gözetilmeden 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 143. maddesinin uygulanması suretiyle sanık hakkında fazla cezaya hükmolunması,
3-Sanığın birden fazla kişi ile konut dokunulmazlığını ihlal etmesi karşısında; hakkında 5237 sayılı TCK’nın 119/1-c maddesinin uygulanmaması sonucu sanık hakkında yazılı şekilde eksik ceza tayini,
4-Hükümden önce 28/06/2014 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun’un 81. maddesi ile değişik 5275 sayılı Kanun’un 106/3. maddesi hükmüne aykırı olarak infaz yetkisini kısıtlayacak şekilde konut dokunulmazlığının ihlali suçundan dolayı verilen 3.000,00 TL adli para cezasının ödenmemesi halinde hapse çevrileceğine karar verilmesi,
5-5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 232. maddesinin 2. fıkrasının (c) bendi uyarınca suçun işlendiği zaman dilimi yazılması gerekirken yazılmaması,
6-Şikayetçinin kovuşturma aşamasında şikayetinin devam ettiğini beyan etmesine rağmen gerekçeli karar başlığında mağdur olarak yazılması,
7-Sanığın gözaltında geçirdiği süre bulunmamasına rağmen 5237 sayılı TCK’nın 63. maddesi gereğince gözaltında geçirdiği sürenin mahsup kararı verilmesi,
8- 5271 sayılı CMK’nın 324. maddesinin 2. ve 3. fıkralarında yargılama giderlerinin neleri kapsayacağının, kimin tarafından belirleneceğinin, kime ve nasıl yükletileceğinin düzenlendiği, buna göre iştirak halinde her bir sanığın sebebiyet verdiği yargılama giderlerinin ayrı ayrı, ortak yargılama giderlerinden ise paylarına düşen oranın belirlenerek karar verilmesi gerekirken yargılama giderleri ile ilgili infazda tereddüde yol açacak şekilde “Yargılama sebebiyle yapılan 2 davetiye gideri 14,00 TL, 3 posta gideri 20,10 TL olarak toplam 34,10 TL’nin sanıklardan tahsili ile hazineye irat kaydına” şeklinde hükmedilmesi suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 326/2 maddesine aykırı davranılması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık … müdafiinin temyiz nedenleri bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin açıklanan nedenlerle tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’nun 326/son maddesi uyarınca konut dokunulmazlığının ihlali suçu bakımından sanığın kazanılmış haklarının GÖZETİLMESİNE, 07.01.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.