YARGITAY KARARI
DAİRE : 16. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/5139
KARAR NO : 2015/15384
KARAR TARİHİ : 15.12.2015
MAHKEMESİ: KADASTRO MAHKEMESİ
TARİHİ : 07/01/2015
NUMARASI : 2013/122-2015/5
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay’ca duruşmalı olarak incelenmesi istenilmekle; duruşma için belli edilen gün ve saatte temyiz eden …. …vs. vekili Avukat ….. ile aleyhine temyiz istenilen….. vekili Avukat ……geldiler. Gelenlerin yüzlerine karşı duruşmaya başlandı. Tarafların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmanın bittiği bildirildi. Süresi içinde inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu. GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
Yargıtay bozma ilamında özetle; “dosya içinde mevcut nüfus kayıtları ve veraset ilamından karar tarihinden önce ve yargılama sırasında öldüğü anlaşılan davacı …. …’nin tüm mirasçılarına tebligat çıkarılmadan ve bu şekilde yöntemince taraf teşkili sağlanmadan karar verilmesinde isabet bulunmadığına” değinilmiştir. Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda davacı ….. ve müştereklerinin davasının reddi ile ……. Köyü çalışma alanında bulunan çekişmeli 158 ada 2 parsel sayılı taşınmazın müdahil …. adına tesciline karar verilmiş; hüküm, davacı …… ve müşterekleri vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Çekişmeli taşınmaz, kadastro tespiti sırasında Asliye Hukuk Mahkemesinde dava konusu olduğundan söz edilerek malik hanesi açık bırakılarak tespit edilmiştir. Davacılar ……. ve müşterekleri tarafından davalı …… aleyhine Asliye Hukuk Mahkemesinde Mart 1290 tarih 9/18 defter varak sayılı Hisarönü Mevkiindeki 4000 dönüm yüzölçümlü çiftlik hakkında oluşturulan tarafları; “…..” ve “….” ve “….” ve “…..” sınırlı; Mart 1290 tarih 9/19 defter varak sayılı, …(…..) Çiftliği Mevkiindeki 3000 dönüm yüzölçümlü çiftlik hakkında oluşturulan, tarafları; “….i” ve “….” ve “…” ve “….i” ve “…..i” sınırlı; Mart 1290 tarih 9/20 defter varak sayılı, ……. Çiftliği Mevkili 7000 dönüm yüzölçümlü çiftlik hakkında oluşturulan, tarafları “Kocaalan ve Balandağı”, “….” ve “……”, “..”, “……” ve “…” ve “…..” sınırlı tapu kayıtları ile bu kayıtlardan gelme Ağustos 1326 tarih 2, 3 ve 4 numaralı ve Şubat 1962 tarih 1, 2 ve 3 numaralı tapu kayıtlarına dayanılarak açılan tapu iptali ve elatmanın önlenmesi davası dava konusu taşınmaz hakkında tutanak düzenlenmiş olması nedeniyle Kadastro Mahkemesine aktarılmıştır. Kadastro Mahkemesinde yapılan yargılama sonunda verilen önceki karar davacı …. ve müşterekleri vekili taraflarınca temyiz edilmekle Dairemizin yukarıda özetli kararıyla usulden bozulmuştur. Bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda; davalılar ve öncüllerinin çekişmeli taşınmaz üzerinde Medeni Kanun’un yürürlüğe girdiği 1926 yılından önce 10 yılı aşkın süre ile aralıksız, çekişmesiz ve malik sıfatıyla zilyetliğinin sürdüğü, malik sıfatıyla süren zilyetliklerinin Medeni Kanun’un yürürlüğünden sonra ve kadastro tespitine kadar kesintisiz olarak devam ettiği, bu suretle Arazi Kanunnamesi’nin 20 ve 78. maddeleri gereğince davacı …. ve müştereklerinin dayanağını oluşturan ve uygulama yeteneği bulunmayan tapu kayıtlarının hukuki kıymetini kaybettiği, davalı ve müdahil taraf yararına edinme koşullarının oluştuğu kabul edilmek suretiyle çekişmeli taşınmazın davalılar adına tapuya tesciline karar verilmiştir.
Yukarıda belirtildiği ve dosya kapsamından da anlaşılacağı üzere; davacı ……. ve müşterekleri vekili tarih ve numarası yazılı tapu kayıtlarına dayanmış, davalı ve müdahil taraf ve öncüllerinin arazi üzerindeki zilyetliklerinin malik sıfatı ile değil, kiracılık ilişkisine dayalı olduğunu ileri sürmüşler, Medeni Kanun’un yürürlüğe girmesi ile Arazi Kanunnamesi yürürlükten kalktığı için, Arazi Kanunnamesinin 20 ve 78. maddeleri hükümlerinin davalı ve müdahil taraf yararına uygulanma imkanının bulunmadığını iddia etmişlerdir. Davacı ……. ve müştereklerinin bu iddialarına karşılık olarak karşı taraf; dayanılan tapu kayıtlarının çekişmeli taşınmazı kapsamadığını, Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esas sayılı dosyasında yapılan kapsam belirlemesinin kendileri yönünden bağlayıcı olamayacağını, kayıt maliki ile davacılar arasında akdi veya ırsi bir ilişkinin kurulamaması sebebiyle davanın sıfat yokluğu nedeniyle reddedilmesi gerektiğini, taşınmaz üzerindeki çok uzun süreli zilyetliğin kiracılık değil malik sıfatıyla sürdüğünü, davacı ……. ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kayıtları taşınmaza uysa dahi uzun süreli nizasız kullanma nedeniyle kaydın hukuki kıymetini kaybettiğini, kendileri adına edinme koşullarının oluştuğunu ileri sürmüştür. Bu iddia ve savunma çerçevesinde yerel mahkemece yapılan araştırma, inceleme ve uygulamanın yeterli olup olmadığı, delillerin değerlendirilmesinde hataya düşülüp düşülmediği, varılan sonucun usul ve yasaya uygun bulunup bulunmadığı konularında yargıya varmadan önce, tarafların iddia ve savunmaları ile ilgili olarak ileri sürdükleri yukarıda özetlenen tüm vakıa ve delillerin ayrı ayrı tahlillerinin yapılıp buna göre bir sonuca ulaşılması uygun olacaktır. Şöyle ki;
1- Davacı …. ve müştereklerinin kök kayıt malikinin mirasçısı olup olmadığı: Karşı taraf, kayıt maliki ile davacı ….. ve müşterekleri ile murisi Habibe Hanım arasında irs ilişkisi olmadığını ileri sürmüşlerse de; davacı …. ve müştereklerinin Habibe Hanım’ın mirasçısı oldukları hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Tereddüt, karşı tarafın iddia ettiği gibi Habibe Hanım’ın tapu maliki Hacı Fevzi’nin kızı olup olmadığı konusundadır. Dosyada Habibe hanımın nüfus kaydı mevcut olup, bu kayıtta baba adı Mustafa Fevzi’dir. Tapu kayıtlarında ise “Hacı Fevzi kızı” olarak geçmektedir. Ancak ibraz edilen ve Osmanlı arşivleri ile şer’i sicil kayıtları üzerinde yapılan araştırmanın yer aldığı klasör içindeki belgeler arasında yer alan 1303 tarihli vekaletnamede; vekil eden olarak “…., …… Mahallesi sakinlerinden ………adı geçmektedir. ……. kardeşi olduğu sabittir. Yine şer’i sicil defterinde kayıtlı..Ağaya ait bir dilekçede “…….” ve “kız kardeşim ……..” yazılıdır. Yine aynı belgeler içerisinde yer alan Orman ve …..Makamına sunduğu 4 Nisan 1311 tarihli tezkerede “…… Hanım’ın uhdei tasarrufunda bulunan ….. “…….” ifadeleri yer almaktadır. Bu ve benzeri kayıtlardan ….i ile ….nin aynı kişi ve …. (….) …’nin kızı olduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla; karşı tarafın kayıt maliki ile davacı … ve müştereklerinin murisi Habibe Hanım arasında irs ilişkisi olmadığına ilişkin iddiasında isabet bulunmamaktadır.
2- Çiftlik tapu kayıtlarının nitelikleri ile Arazi Kanunnamesinin uygulanıp uygulanamayacağı: Dosya kapsamına, tapu kayıtlarının cinsine, niteliğine ve bilirkişi raporlarına göre; çiftlik tapu kayıtlarının oluşumunda geçen ……. Valide Sultan Vakfı; bir hanedan vakfı olup, bu gibi vakıflar çerçevesinde yapılan tahsisler, bugünkü anlamı ile mülkiyetin (eski tabirle rakabenin) tahsisi değil, miri arazinin gelirinin tahsisi niteliğindedir. Osmanlı İmparatorluğunda ilke olarak Padişah tarafından; arazinin özel mülkiyete geçirilerek vakıf kurulmasına (sahih vakıf) izin verilmemiş, arazinin gelirinin vakıf amacına tahsis edilmesine (gayrisahih vakıf) izin verilmiştir. Yani; dava konusu taşınmazlar miri arazi niteliğindeki arazilerden olup, kurulan vakıf da gayrisahih nitelikli vakıflardandır ve olayda 1858 tarihli Arazi Kanunnamesinin uygulanmasına, tapu kayıtlarının oluşum şekli itibariyle bir engel bulunmamaktadır.
Yine, Arazi Kanunnamesinin uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığını saptamak amacıyla, davacı…… ve müştereklerinin dayanaklarını oluşturan çiftlik tapu kayıtlarının hukuki değerlerini kaybedip kaybetmedikleri yönünden yapılacak değerlendirmenin her bir taşınmaz yönünden ayrı ayrı yapılması zorunludur. Bir parsel ve zilyet yönünden hukuki değerini koruyan tapu kaydının diğer bir parsel ve zilyet yönünden hukuki değerini kaybetmesi mümkün olup, tapu kayıtlarının tüm parseller yönünden genel geçerli bir değerlendirmeye ve kabule tabi tutulmasında isabet bulunmamaktadır.
3- 1274 (1858) tarihli Arazi Kanunnamesinin tespit ve dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunup bulunmadığı ve şartları mevcut olduğu takdirde uygulanıp uygulanamayacağı: Medeni Kanun’un 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra Arazi Kanunnamesinin Medeni Kanun’a aykırı olmayan hükümlerinin yürürlükte bulunup bulunmadığı uzun süre tartışılmıştır. Bazı hukukçular Medeni Kanun’un taşınmaz mal mülkiyetini yeni baştan düzenlediğini, 864 sayılı Uygulama Kanunu’nun 43. maddesi ile Arazi Kanunnamesinin yürürlükten kaldırıldığının kabul edilmesi gerektiğini savunmuşlarsa da; tatbikatta Arazi Kanunnamesinin Medeni Kanun’a aykırı olmayan hükümlerinin yürürlükte bulunduğu kabul edilmiş, uygulamada istikrarlı olarak bu yönde sürdürülmüştür. Arazi Kanunnamesi’nin Medeni Kanun’a aykırı olmayan hükümlerinin yürürlükte olduğunu kabul eden hukukçular; 864 sayılı Uygulama Kanunu’nun 43. maddesinde “Mecelle” açıkça yürürlükten kaldırıldığı halde, Arazi Kanunnamesinin kaldırılan Kanunlar arasında sayılmamasını, Medeni Kanun’un kabulünden sonra, ancak yürürlüğünden önce kabul edilen 2.5.1926 tarih 87 sayılı Kanunla Arazi Kanunnamesinin 68, 69, 70, 71, 74, 76, 84 ve 85. maddeleri yürürlükten kaldırıldığı halde diğer maddelerin yürürlükte olduğunun kabul edilmiş bulunduğunu, Yargıtay’ın 27.1.1943 tarih 5/7 ve 9.2.1944 tarih 4 numaralı İçtihadı Birleştirme Kararları ile 28 Şubat 1998 tarihinde yürürlüğe giren 4342 sayılı Mera Kanunu’nun 36. maddesi ile Arazi Kanunnamesinin 97, 98, 99, 100, 101, 102 ve 105. maddelerinin yürürlükten kaldırılmasını görüşlerine dayanak yapmışlardır. Dairemiz de Arazi Kanunnamesinin Medeni Kanun’a aykırı düşmeyen hükümlerinin, bu arada Arazi Kanunnamesi’nin 20 ve 78. maddelerinin yürürlükte olduğunu kabul etmiş ve uygulamasını bu yönde sürdürmüştür. Daha önceki dönemlerde gayrımenkul davalarına bakmakla görevli bulunan Yargıtay Dairelerinin de benzer uygulamalarda bulunmuş oldukları bilinmektedir. Bu durumda davaya konu parselin tespiti ve dava tarihi itibariyle, Medeni Kanun’a aykırı düşmeyen Arazi Kanunnamesinin hükümlerinin bu arada Arazi Kanunnamesinin 20 ve 78. maddelerinin yürürlükte bulunduğunun kabulü ile olayda anılan yasa hükümlerinin uygulanması gerekip gerekmediğinin araştırılıp tartışılması zorunludur.
4- Marmaris Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esas sayılı dosyasında yapılan tapu kaydı kapsamının belirlenmesi işleminin tarafları bağlayıp bağlamayacağı: Söz konusu dosyada davacı …… ve müşterekleri taraf olsa da, karşı tarafın taraf olmaması ve kapsam belirleme işleminin 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/B ve C maddesinde yazılı ilkelere uyularak yapılmamış bulunması nedeniyle karşı tarafı bağlamayacağı açıktır.
5- Dayanılan kayıtların kapsamının nasıl belirleneceği: Belirtildiği üzere davacı …… ve müşterekleri çiftlik tapu kayıtlarına dayanmıştır. Dayanılan kayıtlardaki hudutların arazinin tamamının etrafını kapatır şekilde çevrelememesi hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbiri ile düz hatlarla birleştirilmesi suretiyle meydana gelen geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan deniz, dağ, dere, orman, ırmak, tepe gibi yerlerin bulunması nedeniyle dayanılan kayıtlar hudutları ile değil miktarı ile geçerli olan tapu kayıtlarıdır. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/B maddesinde yazılı “harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar mahalline uygulanabiliyor ve bu sınırlar içinde kalan yer hak sahibi tarafından kullanılıyor ise, kayıt ve belgelerde gösterilen sınırlar esas alınarak tesbit yapılır.” hükmü karşısında; arazinin ve sınırlarının yukarıda belirtilen özelliği nazara alındığında kayıtların sınırlarını sabit kabul edip buna göre hüküm kurmak mümkün bulunmamaktadır. Anılan dosyada yapılan kapsam belirlemesinin doğru ve tarafları bağlayıcı olduğu yolundaki iddia bu nedenlerle usul ve yasaya uygun bulunmamaktadır.
6- Taşınmaz üzerindeki karşı tarafın zilyetliğinin niteliği: Davacı …… ve müşterekleri vekili, çekişmeli taşınmaz üzerindeki karşı taraf zilyetliğinin kiracılık ilişkisine dayalı olduğunu, malik sıfatıyla kullanmanın söz konusu olmadığını iddia etmişlerse de bu yönde inandırıcı delil ibraz edemedikleri gibi, karşı tarafın arazi üzerindeki zilyetliklerinin kendilerine teb’an ve kiracılık ilişkisine dayalı olduğunu ispat da edememişlerdir.
7- Taşınmaz üzerindeki karşı taraf zilyetliğinin kaydın hukuki kıymetinin kaybı için yeterli olup olmadığı: Arazi başında yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve zilyet tanıkları çekişmeli taşınmazın öncesinin “hali arazi” niteliğindeki yerlerden iken, her aileye bir parça taşınmaz düşecek şekilde olmak üzere köylülerce parsellenerek kullanılmaya başlandığını bildirmişlerdir. Dosyaya sunulan uzman ziraatçı bilirkişi raporunda çekişmeli taşınmazın, tarım arazi niteliğindeki yerlerden olduğu bildirilse de, uzman orman bilirkişi raporunda 1959 tarihli memleket haritasında sazlık görünümündeki yerlerden olduğunun bildirilmesi ve yerel bilirkişi tanık beyanlarından çekişmeli taşınmazın öncesinin hali arazi niteliğindeki yerlerden olduğu anlaşılmaktadır. Şu hale göre; karşı tarafın, olayda uygulanması mümkün olan Arazi Kanunnamesinin 20 . ve 78. maddeleri uyarınca, Medeni Kanunun yürürlüğünden 10 yıl öncesine ulaşan zilyetliklerini ve bu şekilde davacıların dayanaklarını oluşturan çiftlik tapu kayıtlarının lehlerine hukuki değerini kaybettiğini ispat ettikleri kabul edilemez.
8- Tapu kayıtlarının kapsamının belirlenmesine gerek olup olmadığı: Yukarıda da belirtildiği üzere, davacı …… ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kayıtlarının uygulanması ve kapsamlarının belirlenmesi yeterli ve yasaya uygun bulunmamaktadır. Ayrıca, çekişmeli taşınmazın öncesinin hali arazi niteliğindeki yerlerden iken açılarak kullanılmaya başlandığının bildirilmesi karşısında, davalı tarafın zilyetliğinin, davacı ….. ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kayıtlarının Arazi Kanunnamesinin 20. ve 78. maddeleri uyarınca hukuki kıymetini kaybettirecek nitelikte bulunduğu kanıtlanamamış bulunmaktadır. Bu durumda; davacı ….. ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kayıtlarının kapsamlarının 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20. maddesinde belirtilen ilkeler doğrultusunda tespit edilip, bundan sonraki değerlendirmenin buna göre yapılması zorunludur.
Dosyanın arz ettiği özelliğe göre, bu işlemler yapılmadan karar verilmesi doğru değildir. Eksik ve yetersiz araştırma, inceleme ve uygulamaya dayanılarak karar verilemez. Mahkeme kararında belirtildiği ve Dairemize gelen dosyalardan da anlaşıldığı üzere davacılar….. ve müşterekleri tarafından aynı tapu kayıtlarına dayanılarak İçmeler, Çamlı, Karaca ve Hisarönü Köylerinde tespit gören çok sayıda parsele itiraz edilip dava açılmıştır. Dayanılan bu tapu kayıtlarının kapsamlarının sağlıklı olarak saptanması, yargılamanın kısa zamanda, en az masrafla ve en doğru şekilde sonuçlandırılması ve bir parsel için verilecek kararın diğerlerini etkiler durumda bulunması nedeniyle bu davaların en azından köy (veya tapu kayıtlarında yazılı çiftlik) bazında birleştirilerek yürütülmesi zorunludur. Mahkemece bu zorunluluğa riayet edilmeden yargılamanın ayrı ayrı yürütülüp sonuçlandırılmaya çalışılması doğru değildir. Yukarıda da belirtildiği üzere dayanılan bu kayıtlardaki hudutların arazinin tamamının etrafını çevrelememesi, hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbirine düz hatlarla birleştirilmesiyle meydana gelen geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan arazi bölümlerinin bulunması nedeniyle tapu kayıtları gayri sabit hudutludur. Bir diğer ifadeyle, bu kayıtlar, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/C maddesi uyarınca hudutlarıyla değil miktarıyla geçerli tapu kayıtlarıdır. Bu itibarla tapu kayıtlarının kapsamı belirlenirken yukarıda belirtilen ilkenin gözden uzak tutulmaması gerekir.
Hal böyle olunca; doğru ve sağlıklı sonuca varılabilmesi için, mahkemece öncelikle yapılması gereken iş, aynı çalışma alanında (veya çiftlik hudutları içerisinde) yer alan taşınmazlarla ilgili dava dosyaları birleştirilmeli, aynı tapu kayıtlarına dayanılarak tapu malikleri veya onların halefleri adına tescil edilen, bedeli davacılara ödenmek suretiyle kamulaştırılan veya herhangi bir nedenle bu kayıtların kapsamında kaldığı kabul edilip tescil edilen tüm taşınmazların onaylı tutanak suretleri getirtilip dosyaya konulduktan sonra mahallinde yaşlı, tarafsız, yöreyi iyi bilen ve davada menfaati bulunmayan şahıslar arasında seçilecek yerel bilirkişilerle, taraf tanıkları ve teknik bilirkişiler huzuruyla keşif icra edilmelidir. Keşif sırasında bu tapu kayıtlarının miktarıyla geçerli olduğu ve karşı tarafın yokluğunda 1996/11 Esas sayılı dosya üzerinden yapılan kapsam tayininin bağlayıcı olmayacağı nazara alınarak tapu kayıtları ihdasından itibaren tüm tedavülleriyle okunup kayıtta yazılı hudutlar mahalli bilirkişilere zeminde tek tek göstertilmeli, bilirkişilerce gösterilemeyen hudutların tespiti için taraflara tanık dinletme imkanı sağlanmalı, bilirkişi ve tanıklarca gösterilen hudutlar teknik bilirkişilere haritasında işaret ettirilmeli, kayıtların hudutlarının taşıdığı özellikler ve intikallerdeki değişiklikler konusunda yerel bilirkişi ve tanıklardan bilgi alınmalı, dinlenecek yerel bilirkişi ve taraf tanıklarından taşınmazın niteliği, intikali ve tasarrufu sorulup saptanmalı, tespite aykırı sonuca varıldığı takdirde tespit bilirkişileri tanık sıfatıyla dinlenilip aykırılığın giderilmesine çalışılmalı, teknik bilirkişilere tapu kayıtlarının miktarlarıyla geçerli olduğu nazara alınarak sabit hudutlardan başlamak üzere her tapu kaydının miktarı kadar araziyi gösterir keşfi takibe imkan verir kroki düzenlettirilmeli, tapu kayıtların sabit hudutlardan başlamak üzere miktarı kadar yer ayırırken davacılar adına tespit edilip kesinleşen taşınmazlarla kamulaştırılan arazi bölümleri dikkate alınmalı ve özellikle dayanılan tapu kayıtlarının miktar itibariyle davaya konu parseli kapsayıp kapsamadığı kesin olarak belirlenmeye çalışılmalıdır. Bundan sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek; çekişmeli taşınmazın davacı …….. ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kaydının 3402 sayılı Kanun’un 20/C maddesi çerçevesinde miktar itibariyle kapsamında kaldığı sonucuna ulaşılması halinde, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/B maddesi uyarınca niza gününe kadar kayıt sahibinin kullanımı var ise tapu kaydına değer verilmeli, çekişmeli taşınmazın davacı …… ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kaydının 3402 sayılı Yasa’nın 20/B ve C maddelerindeki ilkelere göre belirlenecek olan kapsamında kalmadığı sonucuna ulaşılması halinde davalı tarafça sürdürülen zilyetliğin şekli ve süresi ile dayanılan kayıt kapsamına ve diğer tüm delillerle davalı taraf adına edinme koşullarının oluşup oluşmadığı değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmelidir. Bu değerlendirme yapılırken; çekişmeli taşınmazın malik hanesinin açık ve davalı olarak tespitinin yapılmış olması nedeniyle, davada 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 30/2 maddesi uyarınca re’sen araştırma ilkesinin geçerli olacağı gözetilmelidir. Eksik incelemeyle yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması isabetsiz, temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde bulunduğundan kabulüyle hükmün BOZULMASINA, Yargıtay duruşması için belirlenen 1.100.00 TL vekalet ücretinin aleyhine temyiz olunandan taraftan alınarak duruşmada kendisini vekil ile temsil ettiren temyiz edenlere verilmesine, peşin yatırılan temyiz karar harcının talep halinde temyiz edenlere iadesine, 15.12.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.
.