Yargıtay Kararı 16. Hukuk Dairesi 2015/11691 E. 2018/1044 K. 20.02.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 16. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/11691
KARAR NO : 2018/1044
KARAR TARİHİ : 20.02.2018

MAHKEMESİ :KADASTRO MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay’ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
Kadastro sırasında … Köyü çalışma alanında bulunan 1307, 897, 1930, 1652, 198, 196 parsel sayılı 5.200.00, 25.650.00, 944.00, 2.560.10, 14.200.00, 23.800.00 metrekare yüzölçümündeki taşınmazlar, vergi kaydı, satın alma ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle davalıların miras bırakanı … adına tespit edilmiştir. Davacı …, taşınmazların kendi murisinden kaldığını, tespite dayanak yapılan noter satış senedinin dayanağı olan vekaletnamenin geçersiz olduğunu öne sürerek adına tescili istemiyle dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın kabulüne, çekişmeli taşınmazların yargılama sırasında ölen davacı … mirasçıları adına payları oranında tapuya tesciline, 1930 parsel üzerindeki kerpiç ev ve ahır ve samanlığın yargılama sırasında ölen davalı …’nin mirasçılarının adları ve payları yazılmak suretiyle kendilerine ait olduğunun beyanlar hanesinde gösterilmesine karar verilmiş; hüküm, bir kısım davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
Çekişmeli taşınmazların davacının murisi …ye ait olduğu konusunda ihtilaf bulunmamaktadır. Davacılar, davalı tarafın sunduğu ve tespite esas alınan noter senetlerinin sahte olduğunu, satıma konu edilmediğini, muris …’nün ölümüyle de kendilerine kaldığını, taşınmazların aynı zamanda tapulu olduğunu iddia etmişler, davalı taraf ise muris …’nün…. verdiği genel vekaletname ile taşınmazların murisleri … tarafından yine 1968 yılında noter senedi ile satın alındığını savunmuştur. Mahkemece muris …’nün üçüncü kişi …’ya 1962 yılında verdiği umumi vekaletnameye dayanarak Hasan’ın da 1968 yılında re’sen zilyetliğin devrine ilişkin noter senediyle zilyetliği murisin eşi …’ye teslim etmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu, 1960’lı yıllarda kadının taşınmazlarını kocasına satması veya devretmesinin muhtemel görünmediği, muris …’nün bu yönde bir niyetinin olması halinde araya vekil koymadan doğrudan yapmasının daha uygun olduğu, 1962 tarihli umumi vekaletnameden 6 yıl sonra taşınmazların vekil aracılığıyla eşi …’e devretmiş olmasının şüphe uyandırdığı, dinlenen yerel bilirkişilerin umumi vekaletnameyi bildikleri ancak zilyetliğin devrine ilişkin diğer noter senedini bilmedikleri, davalı tarafın asıl zilyetliğinin murisin ölüm günü itibariyle başladığı bu durumda ölüm tarihi ile tesipitin yapıldığı tarihler arasında davalı taraf lehine 20 yıllık zilyetlikle taşınmaz edinme koşullarının da gerçekleşmediği gerekçesiyle yazılı şekilde hüküm kurulmuştur.
1962 tarihli noter senedi içeriğinden muris …’nün … Merkez ve Köylerinde bulunan tapulu ve tapusuz tüm taşınmazlarını dilediği kimseye dilediği bedelle satmaya …’yı vekil tayin ettiği, …’nın da bu vekaletnameye dayalı olarak 22.11.1968 tarihli noter senedi ile sınırları ve mevkii belirtilen 9 parça taşınmazı bedeli karşılığında …’ye sattığı, bedelini aldığı, zilyetliğini de devrettiği anlaşılmaktadır. Noterlik Kanunun 1. maddesinde; Noterliğin bir kamu hizmeti olduğu, Noterlerin hukuki güvenliği sağlamak ve anlaşmazlıkları önlemek için işlemleri belgelendireceği belirtilmiş, 82. maddesinde de bu kanun hükümlerine göre belgelendirilen işlemler resmi sayılacağı, Noterler tarafından bu kısmın ikinci bölümünün hükümlerine göre düzenlenmiş olan hukuki işlemlerin, sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olduğu hükmü getirilmiştir. Somut olayda; hata veya hile ile veya tehdit ile vekalet verildiği diğer bir anlatımla aksi sabit olana kadar geçerli belge kabul edilen noter vekaletnamelerinin geçersizliği davacılarca kanıtlanamadığına göre mahkemenin noter belgelerinin geçersiz sayılmasına ilişkin yukarıda belirtilen gerekçesinde isabet bulunmamaktadır. Ne var ki;
1- Yapılan keşif, alınan beyanlar ve fen bilirkişi raporuna göre 1930 ve 897 parsel sayılı taşınmazların 22.11.1968 tarihli noter satış senedinde mevkiileri ve sınırları belirtilen 9 parça taşınmaz içinde yer almadığı, davacılar tarafından dayanılan tapu kayıtları kapsamında da kalmadığı belirlenmiştir. Davacıların murisi tarafından satıma konu edilmeyen taşınmazlar davalılar tarafından ancak kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı olarak kazanılabilir. Ancak, muris …’nün 1971 tarihinde öldüğü, tespitlerin yapıldığı 1976-1978-1980 tarihine kadar davalı taraf lehine 3402 sayılı kadastro Kanunun 14. maddesinde öngörülen zilyetlikle taşınmaz edinmek için gerekli 20 yıllık sürenin dolmadığı anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca; davacıların davasının bu nedenle kabulü gerekirken taşınmazların noter satış senedin kapsamında kalıp kalmadığı dahi irdelenmeksizin dosya kapsamına uygun düşmeyen gerekçe ile karar verilmesinde isabet bulunmamakta ise de 1930 ve 897 parsel sayılı taşınmazlar yönünden sonucu itibariyle doğru olan kararın, açıklanan nedenlerle ve gerekçesi ile DÜZELTİLMİŞ bu şekliyle hükmün ONANMASINA,
2- 198 ve 196 parsel sayılı taşınmazlar hakkındaki temyiz itirazlarına gelince; Yapılan keşif, alınan beyanlar ve fen bilirkişi raporuna göre 198 parsel sayılı taşınmazın 22.11.1968 tarihli noter satış senedinin 9. sırasında mevkii ve sınırları belirtilen taşınmaz olduğu, aynı zamanda davacıların tutunduğu 1322 tarih 398 nolu tapu kaydı kapsamında kaldığı, 196 parsel sayılı taşınmazın da anılan noter senedinin 1. sırasında mevkii ve sınırları belirtilen taşınmaz olduğu ve aynı zamanda davacıların tutunduğu 1322 tarih 397 nolu tapu kaydı kapsamında kaldığı belirlenmiştir. 3402 sayılı Kadastro kanunun 13/B-b maddesinde tapulu taşınmazların zilyedinin taşınmaz malı, kayıt malikinden veya mirasçılarından veya mümessillerinden tapu dışı bir yolla iktisap ettiğini, onların beyanı veya herhangi bir belge ile veya bilirkişi veyahut tanık sözleriyle ispat ettiği ve ayrıca en az on yıl müddetle çekişmesiz, aralıksız ve malik sıfatıyla zilyet bulunduğu takdirde zilyet adına tespit yapılacağı düzenlenmiştir. Somut olayda; noter satış senedinin düzenlendiği 22.11.1968 tarihi ile tespitlerinin yapıldığı 21.07.1978 tarihi arasında 10 yıllık sürenin dolmadığı, buna göre de davalılar yararına 3402 sayılı Kanun’un 13/B-b maddesinde öngörülen koşulların gerçekleşmediği anlaşıldığından davacıların davasının bu gerekçe ile kabulü gerekirken yukarıda açıklandığı şekilde dosya kapsamına uygun düşmeyen gerekçe ile karar verilmesi isabetsiz ise de 198 ve 196 parsel sayılı taşınmazlar yönünden sonucu itibariyle doğru olan kararın, gerekçesi açıklanan şekilde DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
3- 1307 parsel sayılı taşınmaz hakkındaki temyiz itirazları yönüyle de, çekişmeli taşınmazın 22.11.1968 tarihli noter satış senedinin 5. sırasında mevkii ve sınırları belirtilen taşınmaz olduğu, ancak davacıların tutunduğu tapu kayıtları kapsamında da kalmadığı belirlenmiştir. Tapuda kayıtlı olmayan taşınmaz menkul mal hükmünde olup düzenlenen noter satış senedi ile zilyetliğin devrildiğine göre zilyetliğin devri ile birlikte mülkiyetinin de davalı tarafa geçeceğinin kabulu gerekir. Hal böyle olunca; mahkemece davanın bu nedenle reddine, taşınmazın yargılama sırasında ölen tespit malikininin mirasçıları adına tesciline karar verilmesi gerekirken yukarıda anlatılan ve dosya kapsamına uygun düşmeyen gerekçelerle davanın kabulüne dair hüküm kurulması isabetsiz olup davalıların temyiz itirazlarının kabulü ile 1307 parsel sayılı taşınmaz hakkındaki hükmün BOZULMASINA,
4- 1652 parsel sayılı taşınmaz hakkındaki temyiz itirazlarına gelince; Yapılan keşif, alınan beyanlar ve fen bilirkişi raporuna göre 1652 parsel sayılı taşınmazın 22.11.1968 tarihli noter satış senedinin 6. sırasında mevkii ve sınırları belirtilen taşınmaz olduğu, aynı zamanda davacıların tutunduğu K.Sani 1305 tarih 228 nolu tapu kaydı kapsamında kaldığı belirlenmiştir. 3402 sayılı Kadastro kanunun 13/B-b maddesinde “tapulu taşınmazların zilyedinin taşınmaz malı, kayıt malikinden veya mirasçılarından veya mümessillerinden tapu dışı bir yolla iktisap ettiğini, onların beyanı veya herhangi bir belge ile veya bilirkişi veyahut tanık sözleriyle ispat ettiği ve ayrıca en az on yıl müddetle çekişmesiz, aralıksız ve malik sıfatıyla zilyet bulunduğu takdirde zilyet adına tespit edileceği hususu” düzenlenmiştir. Somut olayda; noter satış senedinin düzenlendiği 22.11.1998 tarihi ile tespitin yapıldığı 1980 tarihi arasında 10 yıllık sürenin fazlasıyla dolduğu, böylece davalı taraf lehine anılan yasa maddesinde öngörülen taşınmaz edinme koşullarının gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca; davacıların davasının bu nedenle reddine ve taşınmazın yargılama sırasında ölen tespit malikinin mirasçıları adına tesciline karar verilmesi gerekirken dosya kapsamına uygun düşmeyen gerekçe kabulüne karar verilmesi isabetsiz olup davalıların temyiz itirazları açıklanan nedenle yerinde görüldüğünden kabulü ile 1652 parsel sayılı taşınmaz hakkındaki hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan temyiz karar harcının talep halinde temyiz edenlere iadesine, 20.02.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.