Yargıtay Kararı 16. Hukuk Dairesi 2015/11674 E. 2015/12452 K. 22.10.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 16. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/11674
KARAR NO : 2015/12452
KARAR TARİHİ : 22.10.2015

MAHKEMESİ : KADASTRO MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay’ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:

Kadastro sırasında …. Mahallesi çalışma alanında bulunan 119 ada 68 parsel sayılı 1049 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz 1505 sayılı Yasa’ya göre Necip Ağa ve müştereklerine terk edilen 3010 dönüm miktarındaki saha içerisinde kaldığından söz edilerek, satın alma ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle …. adına tespit edilmiştir. Kadastro Komisyonunca Hazine,.. ve … itirazının reddine, dava konusu taşınmazın Asliye Hukuk Mahkemesinde davalı olduğundan söz edilerek tescilin dava sonuna kadar ertelenmesine karar verilmiştir. Davacılar … Ağa mirasçısı .. ve paydaşları tarafından davalı Hazine, ….. ve diğer gerçek kişiler aleyhine Asliye Hukuk Mahkemesinde dava konusu taşınmaz ile birlikte çok sayıda taşınmazı kapsar şekilde açılan tescil davası davaya konu olan parsel hakkında tutanak düzenlenmiş olması nedeniyle Kadastro Mahkemesine aktarılmıştır. Davacı Hazine dava konusu taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğunu öne sürerek dava açmıştır. Yargılama sırasında …. satın alma ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak davaya katılmıştır. Mahkemece 17. Hukuk Dairesinin usule ilişkin bozma ilamına uyularak parseller hakkındaki davalar tefrik edilmek suretiyle yapılan yargılama sonunda davacı Hazine ve diğer davacıların davasının reddine, bu dosyada çekişme konusu olan 119 ada 68 parsel sayılı taşınmazın … .. adına tapuya tesciline, müdahil davacı … davasının görevsizlik nedeniyle reddine, karar kesinleştiğinde dosyanın görevli Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş; hüküm, davacı Hazine vekili ve müdahil davacı …. tarafından temyiz edilmiştir.
1- Müdahil davacı … temyiz itirazları yönünden; Dosya içeriğine, toplanan delillere, kararda yazılı gerektirici nedenlere ve 1992 yılında satın alma iddiası ile tespit gününden sonraki hakka dayanarak davaya katılan ….. yönünden mahkemenin görevsizliğine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre hükme yönelik temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan görevsizlik kararının ONANMASINA, temyiz karar harcı davacı tarafından peşin yatırıldığından harç alınmasına yer olmadığına,
2- Davacı Hazine vekilinin temyiz itirazlarına gelince; Mahkemece yukarıda belirtilen şekilde Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin ”davaların tefriki gereğine” değinilen bozma ilamına uyularak; tescil davasının kapsamında kaldığı dosya kapsamı ile belirlenen taşınmazlar hakkındaki davalar ayrılarak ayrı ayrı görülmek suretiyle bu dosyaya konu olan taşınmaz ile ilgili olarak yazılı şekilde karar verilmiştir. Ancak yine yukarıda belirtildiği üzere Asliye Hukuk Mahkemesinde 20.05.1970 tarihinde … mirasçıları ……, Necip Ağa mirasçısı Havva , … ve… Ağa mirasçısı Neriman tarafından Hazinece istimlak edilen arazilerin fazlası olup ellerinde kalan 3010 dönümlük taşınmazın adlarına tescili istemiyle dava açılmıştır. Dava Kadastro Mahkemesine aktarıldıktan sonra, ayrıca taşınmazların bir kısmı hakkında Hazine tarafından devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yer iddiası ile açılan dava dosyaları da birleştirilerek tek dosya üzerinden yapılan yargılama sonucu verilen kararın temyizi üzerine Yargıtay 17. Hukuk Dairesince, ”her taşınmaz hakkında ayrı ayrı açılan davaların birleştirildiği, davaların birleştirilerek görülebilmesi için Usulün 43/2. maddesi uyarınca davaların aynı sebepten doğması, 45/3. maddesi uyarınca da davalardan biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması başka bir anlatımla iki dava arasında bağlantı bulunması gerektiği; somut olayda birleştirme sebeplerinin bulunmadığı, belirtilerek taşınmazlar hakkındaki davaların ayrılarak görülmesi” gereğine değinilmiştir. Anayasamızın 141. maddesine göre, devlet yargının basit, çabuk ve ucuz gerçekleşmesi için gereken tedbirleri almak zorundadır. Usul ekonomisi Anayasamızda ayrıca düzenlenmiş olduğu için, buna aykırılık, aslında Anayasa’ya aykırılık oluşturacaktır. (m.141). Ayrıca, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 6. maddesine göre de mahkemelerin makul bir süre içinde karar vermeleri öngörülmüştür. Bu, adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Hukuk Muhakemeleri Kanunumuzun 30. maddesinde de hakimin yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlü olduğu belirtilmiştir. Ayrıca yargılamanın hakkaniyete uygun olarak adil bir şekilde yürütülmesi gerekmektedir. Hakkaniyet, taraflar arasındaki tam bir eşitliğin bulunmasını ve bu eşitliğin tüm yargılama boyunca devam etmesini gerektirir. Bu eşitlik yargılamada “silahların eşitliği” olarak ifade edilmektedir. Silahların eşitliği hukuk devleti ve genel eşitlik ilkesinin bir sonucudur. Silahların eşitliği, “hakim önünde eşitlik” ilkesi olarak, kanuni hakim ve hukuki dinlenilme hakkı yanında klasik bir usuli temel hak olarak kabul edilmiştir. Nitekim Anayasa Mahkemesinin 2.12.2004, 2001/216, 2004/120 (RG,21.10.2005, S.25973) sayılı kararında da “silahların eşitliği ilkesi davanın tarafları yargılama sırasında usul hükümleri yönünden eşit konumda bulunma, taraflardan birine dezavantaj sağlayacak kurallara yer vermeme esasını öngörmekte diğer bir deyişle davanın tarafları arasında hakkaniyete uygun bir dengenin varlığını gerekli kılmaktadır” görüşü benimsenmek suretiyle yargılamada hakim olan temel ilkelere açıklık getirilmiştir. Dairemizde iş bu dava ile birlikte temyiz incelemesine konu olan birden çok dava dosyası, daha önce temyiz incelemesi yapılan 407 adet dava dosyası ile birlikte tek bir tescil davasından kaynaklanmaktadır. Yukarıda belirtilen ilkeler ışığında somut olay incelendiğinde; açılan tescil davası yüzlerce parçaya ayrılan davacılar yönünden, davanın parsel bazında tefrik edilerek ayrı ayrı yürütülmesi, maddi külfet dışında, yargılamanın sağlıklı yürütülmesi ve delillerin birlikte değerlendirilmesi imkanını da ortadan kaldırmakta, yüzlerce dosyaya dönüştürülmüş ihtilafın yargılama giderleri ve temyiz giderlerini de karşılanamaz hale getirmektedir. Öte yandan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 27. maddesi hükmüne göre Kadastro tespitinden önce açılan davaya konu olan taşınmazlar hakkındaki davanın kadastro mahkemesinde birlikte görülmesi zorunludur. İhtilafın aynı nedenle açılan tescil davasından, bir başka ifade ile aynı sebepten kaynaklandığı göz önüne alındığında 17. Hukuk Dairesince bu hususun göz ardı edildiği ve bozma ilamının maddi hataya dayalı olduğu kuşkusuzdur. Maddi hataya dayalı bozma ilamı kazanılmış hak oluşturmaz. Hal böyle olunca aynı tescil davasının kapsamında kalan davalardan biri hakkında verilecek hükmün diğerlerini de etkileyeceği dikkate alınmak suretiyle tefrik edilen tüm dava dosyalarının birleştirilip, 3402 sayılı Kanun’un 30. maddesi göz önüne alınarak mahkemece taşınmazların gerçek hak sahibi belirlenmek suretiyle karar verilmesi gerekirken, davaların ayrı ayrı sürdürülüp sonuçlandırılması isabetsiz olup, temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde bulunduğundan kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair yönlerin incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 22.10.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.