YARGITAY KARARI
DAİRE : 16. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/9515
KARAR NO : 2014/9080
KARAR TARİHİ : 24.06.2014
MAHKEMESİ : MERSİN 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 18/07/2013
NUMARASI : 2012/383-2013/468
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay’ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
Kadastro sırasında K.Köyü çalışma alanında bulunan .. parsel sayılı 7.540,00 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz, kadastro tutanağının beyanlar hanesine, 6831 sayılı Yasa’nın 2/B maddesi uyarınca orman sınırları dışına çıkarıldığı, 1977 yılından beri K.. Ş..’ın kullanımında olduğu şerhi yazılarak tarla vasfıyla Hazine adına tespit ve tescil edilmiştir. 2009 yılında yapılan güncelleme çalışması sonucunda ise, çekişmeli taşınmazın tapu kaydının beyanlar hanesindeki K..Ş..ın kullanımında olduğuna ilişkin şerhin yerine, taşınmazın davalı A.. Ş..’ın fiili kullanımında olduğu şerhi yazılarak tapuya tescil edilmiştir. Davacı F.. T.., M.. Ş.. ve O.. Ş.., taşınmazın miras bırakanları K.. Ş..’dan miras yoluyla intikal ettiğini ileri sürerek kendileri lehine de zilyetlik şerhi verilmesi istemiyle dava açmışlardır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davacı O.. Ş..’ın davasının feragat nedeniyle reddine, davacı F.. T.. ve M.. Ş.. yönünden ise esastan reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar F.. T.. ve M.. Ş.. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, 2009/15 sayılı genelge uyarınca 2009 yılında yapılan güncelleme çalışmaları sonucu davalı A.. Ş.. lehine verilen kullanıcı şerhine itiraza ilişkindir. 5831 sayılı Yasa ile 3402 sayılı Yasaya eklenen Ek 4. maddesinde bu madde gereğince, Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerle ilgili kadastro tespiti sırasında, fiili kullanım durumları dikkate alınmak ve varsa üzerindeki muhtesatın kime veya kimlere ait olduğu ve kim veya kimler tarafından ne zamandan beri kullanıldığı kadastro tutanağının beyanlar hanesinde gösterilmek suretiyle Hazine adına tescil edileceği düzenlenmiştir. Mahkemece; çekişmeli taşınmaz uzun zamandır davalı tarafça kullanıldığından yapılan güncelleme işleminin doğru olduğu gerekçesiyle temyiz eden davacılar yönünden yazılı şekilde hüküm kurulmuş ise de, yapılan araştırma, uygulama ve inceleme hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır. Dava konusu taşınmazla ilgili olarak 1992 yılında yapılan kadastro çalışması sonucunda tarafların müşterek murisi K.. Ş..’ın kullanıcı olduğu şerhi verildiği, bu tespitin ise itiraz edilmeksizin 24.12.1992 tarihinde kesinleştiği dikkate alındığında hem güncelleme tarihi (2009) hem de dava tarihine (2011) kadar 3402 sayılı Yasa’nın 12/3. maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü sürenin dolmuş olması nedeniyle kadastro tespitinden önceki hukuki sebebi ileri sürülmesi mümkün olmadığından, artık taşınmazın önceki zilyedinin tarafların müşterek murisleri Kerim olduğunun kabulü zorunludur. Bu durumda davalı A.. Ş..’ın taşınmaz üzerindeki fiili kullanımının kendi adına mı, yoksa güncellemeden çok daha sonra 2011 yılında ölen müşterek muris Kerim adına mı olduğunun; başka bir anlatımla müşterek muris Kerim’in sağlığında yapılmış hukuki bir işlem nedeniyle zilyetliğin davalı Ahmet’e geçip geçmediğinin belirlenmesi gerekirken, mahkemece bu hususta bir araştırma yapılmadan davalının zilyet olduğu gerekçesiyle yazılı şekilde hüküm kurulmuştur. Doğru sonuca ulaşılabilmesi için, mahallinde yerel bilirkişi ve yöntemince belirlenecek taraf tanıkları hazır olduğu halde yeniden keşif yapılarak, yapılacak keşifte 3402 sayılı Yasaya 5831 sayılı Yasa ile eklenen Ek 4. maddesi uyarınca yerel bilirkişi ve tanıklardan çekişmeli taşınmazın fiilen hangi tarihten beri kim veya kimler tarafından kullanıldığı, kullanımın ne şekilde sürdürüldüğü, davalı Ahmet’in kullanımı var ise bu kullanımın ne zamandan beri ne şekilde sürdürdüğü muris Kerim’in sağlığında da bu yeri kullanıp, kullanmadığı, kullanımın neye dayalı olduğu zilyetliğin murisin sağlığında satış, hibe ve benzeri şekilde Ahmet’e devredilmiş olup olmadığı etraflıca sorulup maddi olaylara dayalı olarak açıklattırılmalı, zilyetliği devraldığını kanıtlama yükümlülüğünün davalıya ait olduğu göz önünde bulundurulmalı, böylelikle davalı tarafça sürdürülen zilyetliğin muris Kerim adına mı yoksa kendi adına mı olduğu açık bir şekilde belirlenmeli, kesinleşen tesis kadastrosuna göre taşınmazın öncesinin müşterek muris Kerim’e ait olduğu tartışmasız olduğuna göre, zilyetliği Kerim’den hukuki bir nedenle devraldığı kanıtlanamadığı takdirde müşterek muris Kerim’in mirasçısı olan davalı Ahmet’in zilyetliğinin tereke adına sürdürüldüğünün kabulü gerekeceği göz önünde bulundurularak tüm deliller birlikte değerlendirilmek suretiyle sonucuna göre bir karar verilmelidir. Mahkemece bu hususlar göz ardı edilerek yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması isabetsiz olup; davacılar F.. T.. ve M.. Ş.. vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde bulunduğundan kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan temyiz karar harcının talep halinde temyiz edenlere iadesine, 24.06.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.