Yargıtay Kararı 16. Hukuk Dairesi 2014/942 E. 2014/3889 K. 04.04.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 16. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/942
KARAR NO : 2014/3889
KARAR TARİHİ : 04.04.2014

MAHKEMESİ : HİLVAN ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 05/12/2013
NUMARASI : 2013/32-2013/138

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay’ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
Davacı, G. Köyü çalışma alanında bulunan ve kadastro sırasında tespit harici bırakılan kuzeyi Fırat Nehri, güneyi 24 ve 265 sayılı parseller, batısı 23 nolu parsel, doğusu 265 nolu parsel ile çevrili yaklaşık 15.000 metrekare yüzölçümlü taşınmaz hakkında, imar-ihya ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak tescil istemiyle dava açmıştır. Davalı Hazine vekili, davanın reddini savunmuş ve ayrıca dava konusu taşınmazın Hazine adına tescilini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davacının davasının kısmen kabulü ile; Şanlıurfa İli H. İlçesi, G.Köyü’nde bulunan, fen bilirkişi A. Ş. ve Harita Mühendisi bilirkişi A.K. tarafından tanzim edilen 05.09.2013 tarihli bilirkişi raporu ve krokide (A) harfi ile gösterilen, içerisinde aynı bilirkişilerin (EV1) olarak adlandırdıkları 2 katlı betonarme bir yapı da bulunan toplam 8.215,30 metrekare yüzölçümündeki tapulama harici arazinin, davacı O.. B.. adına tapuya kayıt ve tesciline, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş; hüküm, davalı Hazine temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, imar ihya ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı tescil istemine ilişkindir. Mahkemece; “davacı yararına 3402 sayılı Yasa’nın 14 ve 17. maddeleri gereğince dava konusu taşınmazlar üzerinde kazandırıcı zamanaşımı yolu ile mülk edinme koşullarının gerçekleştiği” gerekçesiyle yazılı şekilde hüküm kurulmuş ise de; yapılan araştırma, inceleme ve uygulama hüküm kurmaya yeterli bulunmamaktadır. Çekişme konusu taşınmazın bulunduğu G. Köyü çalışma alanında hangi tarihte kadastro tespitlerinin yapıldığı ve kesinleştiği, taşınmazın hangi nedenle tespit harici bırakıldığı araştırılmamış, komşu parsellerin kadastro tutanakları ve dayanak belgeleri getirtilmemiş; belgesiz araştırmasında, Hukuk Mahkemeleri Yazı İşleri Müdürlüğü’nden davacının adına belgesiz olarak kazandırıcı zamanaşımı yoluyla başka taşınmaz tespit ya da tescil edilip edilmediği yönünde araştırma yapılması gerekirken, dava konusu taşınmazlarla ilgili olarak usulüne uygun olmayan biçimde müzekkere yazılmış; Türk Medeni Yasasının 713/4. maddesinde öngörülen ilanlar, keşif yapılmadan önce yapılmıştır. Yine; dava konusu yerlere ilişkin kadastral pafta örneği, memleket haritası (1/25000 ve 1/5000 ölçekli haritalar), 1/5000 ölçekli Standart Topoğrafik Fotogrametrik harita ile stereoskopik inceleme için model oluşturacak ardışık ve bindirmeli dava tarihinden geriye doğru en az 15-20-25 yıl öncesine
ait üç ayrı evreye ilişkin yüksek çözünürlüklü hava fotoğrafları getirtilerek, üzerinde jeodozi ve fotogrametri mühendislerinden oluşturulacak üç kişilik bilirkişi kurulunca stereoskopik inceleme yaptırılmamış; temin edilen 1985 ve 1989 yıllarına ait hava fotoğraflarının zirai ve jeolog bilirkişiler tarafından yapılan değerlendirilmesiyle yetinilmiştir. Ayrıca dava konusu taşınmazın Fırat Nehri’ne bitişik olduğu gözetilerek, taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde kalıp kalmadığı da usulüne uygun olarak araştırılıp, irdelenmemiştir. O halde doğru sonuca varılabilmesi için; çekişmeli taşınmazın bulunduğu G.Köyü çalışma alanında hangi tarihte kadastro tespitlerinin yapıldığı ve kesinleştiğinin ve de taşınmazın hangi nedenle tespit harici bırakıldığının araştırılması; Hukuk Mahkemeleri Yazı İşleri Müdürlüğü’nden usulüne uygun olarak belgesiz araştırması yapılması; dava tarihinden geriye doğru en az 15-20-25 yıl öncesine ait üç ayrı evreye ilişkin yüksek çözünürlüklü hava fotoğraflarının Harita Genel Komutanlığı’ndan, aynı tarihler arasında düzenlenen fotoplan, fotometrik ve fotogrametrik paftaların ise, İl Kadastro Müdürlüğü’nden getirtilerek dosya arasına konulması, memleket haritası (1/25000 ve 1/5000 ölçekli haritalar) ve varsa en eski uydu fotoğraflarının temin edilmesi, komşu taşınmazların tamamının kadastro tutanakları ve dayanak belgelerinin ilk tesislerinden itibaren tüm tedavülleriyle birlikte getirtilmesi ve ardından dava konusu taşınmazlar başında yeniden keşif yapılarak, keşif sırasında dinlenilecek davada yararı bulunmayan yerel bilirkişiler ve taraf tanıklarına; taşınmazın öncesinin ne olduğu, taşınmaz üzerinde zilyetliğin bulunup bulunmadığı, varsa hangi tarihte ve ne zaman başladığı, zilyetliğin sürdürülüş biçimi, kimden kime ve nasıl intikal ettiği, imar-ihya edilip edilmediği, edilmişse imar-ihyanın tamamlandığı tarihin etraflıca sorularak maddi olaylara dayalı olarak açıklattırılması, komşu taşınmazların dayanak kayıtlarının nizalı taşınmaz yönünü mera okuduğu tespit edildiği takdirde mahkemece yöntemine uygun mera araştırmasının yapılması; üç kişilik jeodozi ve fotogrametri mühendislerinden oluşturulacak bilirkişi heyetine haritalar, hava fotoğrafları ve uydu fotoğrafları üzerinde streoskopik inceleme yaptırılması ve Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü Öğretim Üyelerinden seçilecek üç kişilik bilirkişi kurulundan çekişmeli taşınmazların imar-ihya öncesi ve sonrası nitelikleri ile imar-ihyalarının hangi tarihte başlayıp, hangi tarihte tamamlandığı, zilyetliğin başlangıcı ve sürdürülüş biçimi ve kullanım durumunu kuşkuya yer bırakmayacak biçimde belirleyen raporlar alınması, HMK’nın 290/2. maddesi uyarınca birlikte keşfe götürülecek bir fotoğrafçı aracılığıyla taşınmaz ve çevresinin yakın plan ve panoramik fotoğrafları çektirilip mahkemece onaylandıktan sonra dosya arasına konulması; diğer taraftan; 3621 sayılı Kıyı Kanunu’nun “kıyı kenar çizgisini” belirleme yöntemine ilişkin 5 ve 9. maddelerinin uygulanmasına yorum getiren ve görülmekte olan davalarda uygulanması zorunlu bulunan 28.11.1997 gün ve 5/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında, “kural olarak, mülkiyet hukuku yönünden kıyı kenar çizgisi belirlenmesi görevinin adli yargıya ait olduğuna; ancak 362l sayılı Kıyı Kanunu’nun 9. maddesi uyarınca idare tarafından kıyı kenar çizgisi belirlenmiş ve yazılı bildirime rağmen yasal süresinde idari yargıya başvurulmaması nedeniyle yargı yolunun kapanmış olması veya idare tarafından verilip kesinleşmiş karar bulunması durumlarında, bunlara uygun şekilde kıyı kenar çizgisinin adli yargı tarafından saptanması gerektiğine” işaret edilmiş olup; somut olayda da; öncelikle idare tarafından 362l sayılı Kanun’un 9. maddesi hükmüne göre “kıyı kenar çizgisi” haritasının düzenlenip, düzenlenmediğinin araştırılması, harita düzenlendiğinin ve yukarıda değinilen İçtihadı Birleştirme Kararı’nda belirtildiği şekilde işlem gördüğünün, böylece davanın taraflarını bağlayan bir içerik kazandığının anlaşılması durumunda “kıyı kenar çizgisinin” idarenin
düzenlendiği haritaya değer verilerek saptanması; harita düzenlenmediğinin yada düzenlenip de 5/3 sayılı kararda yazılı olduğu gibi bizzat bildirim yapılmadığının veya ilanen bildirime karşın, idari yargıya başvurulmadığının ortaya çıkması halinde ise, kıyı kenar çizgisinin, üç jeologdan oluşturulacak uzman bilirkişi kurulu ve tapu fen memuru aracılığıyla bilimsel verilerden ve düzenlenmiş olmakla birlikte bağlayıcılık niteliğini kazanamamış haritadan yararlanılarak belli edilmesi, belirlenen bu çizginin harita mühendisi veya tapu fen memuru sıfatını taşıyan uzman bilirkişinin krokisine infazda kuşkuya yer bırakmayacak biçimde yansıtılması; taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde kalıp kalmadığı, ırmak yatağı ya da tarım arazisi olup olmadığı ile niteliğinin kesin olarak saptanması; bu aşamalardan sonra Medeni Yasasının 713/4. maddesinde öngörülen ilanların keşfen belirlenen sınırlara göre ve usulüne uygun olarak yapılması; öte yandan, 6360 sayılı Kanun uyarınca Şanlıurfa İlinin mülki sınırları, Büyükşehir Belediye sınırı olarak belirlendiğine göre; Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve Hilvan Belediye Başkanlığı davaya dahil edilerek husumetin yaygınlaştırılması; ondan sonra toplanan ve toplanacak olan tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturmayla yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması isabetsizdir. Temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden, kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 04.04.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.