YARGITAY KARARI
DAİRE : 16. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/8194
KARAR NO : 2014/5771
KARAR TARİHİ : 09.05.2014
MAHKEMESİ : ADANA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 16/02/2012
NUMARASI : 2008/559-2012/85
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay’ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
Davacı Hazine vekili; K.. Köyü 1163 (191) nolu kök kadastro parselinin, davalı Seyhan Belediyesinin 37 nolu düzenleme bölgesinde yaptığı imar uygulaması kapsamında kaldığını ve daha sonra da davalı Adana Büyükşehir Belediyesi tarafından imar düzenlemesine tabi tutularak çok sayıda imar parselinin oluşturulduğunu; anılan imar uygulamalarından önce Hazine adına kayıtlı 1163 sayılı kök parselin kadastro sınırları içerisine de şuyulandırmalar sonucunda yol alanı ile K.. Köyü 5592 ada 2, 4, 5 ve 7 ile 5614 ada 6 sayılı imar parsellerinin meydana getirildiğini; ancak, gerek Seyhan Belediyesince yapılan 37 nolu imar düzenlemesinin ve gerekse aynı bölgede Adana Büyükşehir Belediyesince yapılan imar uygulamasının idari yargı yerinde iptal edildiklerini ileri sürerek; 1163 sayılı parsele geri dönüşümü teminen tapu iptali ve Hazine adına tescil, olmadığı takdirde tazminat istekleriyle dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kadastral parselin ihyasına yönelik tapu iptal ve tescil, mümkün olmadığı taktirde tazminat isteklerine ilişkindir, imar uygulamalarının iptallerinden kaynaklanan tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Hemen belirtilmelidir ki; davalılardan H.. C.., M.. Ö, M.. C.. ve S.. B..’ın adresleri Tapu Müdürlüğü, Vergi Daireleri ve Seyhan Belediyesi tarafından bildirildiği halde, bu adreslere dava dilekçesini içerir ve duruşma gününü bildirir tebligat çıkarılmaksızın, adı geçen davalılara ilanen tebliğ yapılarak yargılamaya devam edilmiş olmakla; davada, usulüne uygun taraf teşkilinin sağlandığı söylenemez. Öte yandan, Dairemizin geri çevirme kararı sonrasında davalı M.. C..’in 13.01.2014 tarihinde öldüğü anlaşılmakla, mirasçılarının davada usulüne uygun olarak yer almaları gerektiği de açıktır. Bilindiği üzere, taraf teşkili dava koşullarından olup, bu koşul sağlanmadan davanın esasına girilerek sonuçlandırılması usulen mümkün değildir. Yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi, davanın süratle sonuçlandırılabilmesi, öncelikle tarafların yargılama gününden haberdar edilmesi ile mümkündür. Kişinin, hangi yargı merciinde duruşmasının
bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğunu bilebilmesi, usulüne uygun olarak tebligat yapılması ile sağlanabilir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Yasa’nın 27. maddesi (HUMK’nın 73. maddesi) uluslararası sözleşmeler ve Anayasanın 36. maddesiyle en temel yargısal hak olarak kabul edilen hukuki dinlenilme hakkı gözetilerek, mahkeme, tarafları dinlemeden, onların iddia ve savunmalarını bildirmeleri için usulüne uygun olarak davet etmeden hükmünü veremez. Bu bakımdan davetin ve bunun yazılı şeklinin (davetiyenin) davadaki önemi büyüktür. Öte yandan, tebligatın nasıl ve kimlere yapılacağı adres araştırması ve tespitin yöntemi 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nda gösterilmiş, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 48 ve devamı maddelerinde de adres bilgilerinin tutulması, güncellenmesi ve kullanılması ile ilgili hükümler öngörülmüştür. Öncelikle, yasaya uygun biçimde taraf teşkilinin tamamlanmasından sonra işin esasına girilmesi, deliller toplanarak bir sonuca ulaşılması asıldır. Değinilen işlemler nedeniyle tebligat, bilgilendirme yanında, belgelendirme özelliği de bulunan bir usuli işlemdir. Tebliğ ile ilgili, Tebligat Kanunu ve Tüzük hükümleri şeklidir. Bu nedenle, tebligata ilişkin yasal hükümlerin gözden uzak tutulmaması ve uygulanması zorunludur. Kural olarak “tebligat” tebligat yapılacak kişiye bilinen en son adresinde yapılır. 6099 sayılı Yasa’nın 3. maddesiyle eklenen 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 10/2. maddesinde “bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması halinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri bilinen en son adres olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır” aynı Yasa’nın 5. maddesiyle eklenen Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesinde gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup, muhatap o adreste hiç oturmamış veya adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.” Muhataba tebligat yapılamamışsa, tebliğ memuru bulabileceği adresleri araştırır, bulamazsa durumu muhtara onaylatmak suretiyle saptar, tebliği çıkaran kuruluşa bildirir. İlgili kuruluş kişinin adresini resmi veya özel kurum ve dairelerden gerekli gördüklerinden araştırır. Buna rağmen, adres tespit edilemezse adres meçhul sayılarak ilanen tebligat kararı verilebilir (Teb.K 28. md ). Özetlenen ilkeler, yasal ve yargısal uygulamalarla benimsenmiş, öğretide de bu yönde görüşler ifade edilmiştir. O halde, yukarıda belirtilen işlemler ve ilkeler göz ardı edilerek sonuca gidilmiş olmasının doğru olduğu kabul edilemez. Esasen, taraf teşkilinin sağlanması Anayasanın 90/son maddesi delaletiyle AİHS’nin 6. maddesi hükmü uyarınca adil yargılanma hakkının da bir gereğidir. Bu durumda; yukarıda belirtilen davalıların eldeki davada savunma haklarını kullanamadıkları ortadadır. Hal böyle olunca; yukarıda değinilen ilkeler dikkate alınmak suretiyle taraf teşkilinin usulüne uygun olarak sağlanması, ondan sonra yanların gösterecekleri kanıtların toplanması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, taraf teşkili sağlanmaksızın işin esası bakımından yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Kabule göre de; mahkemece, “sicil kaydının illetini teşkil eden idari işlemin idari yargı yerinde iptal edilerek kaydın dayanaksız hale geldiği ve yolsuz tescil durumuna düştüğü; ancak dava konusu taşınmazın, kadastro parseli olmayıp tescil harici bırakılan yerlerden imar düzenlemesi ile oluşturulan ihdas parseli olduğundan davacının dava açmakta hukuki yararının bulunmadığı” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de, bu gerekçenin yasal olduğu söylenemez. Zira; dosya içeriği ve toplanan delillerden; ihyası talep edilen taşınmazın tescil bildirim beyannamesinde Hazine adına sicil oluşturulması öngörüldüğü halde, Seyhan Belediyesi adına ihdas yoluyla tescil edildiği ve Seyhan Belediyesi tarafından başka bir çok parselle birlikte 37 nolu imar düzenlemesine tabi tutulduğu, bu imar uygulamasının idari yargı yerinde iptal edildiği ve bilahare aynı bölgede Adana Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan ikinci imar düzenlemesinin de idari yargı yerinde iptal edilerek, idari yargı kararlarının kesinleştiği, dava konusu yerin yargılama sırasında yeni kurulan Çukurova Belediyesi sınırları içinde kalması üzerine anılan Belediyenin de davaya dâhil edildiği anlaşılmakta olup; Seyhan Belediyesi adına oluşan sicil kaydının TMK’nın 1025. maddesi hükmü uyarınca yolsuz tescil niteliğinde olduğu ve iptali gerektiği açıktır. Öte yandan; sicil kayıtlarının illetini teşkil eden idari işlemlerin idari yargı yerinde iptal edilip, kararların kesinleşmesiyle imar parsellerinin sicil kayıtlarının dayanıksız hale geldiği ve yolsuz tescil durumuna düştükleri tartışmasızdır. Diğer taraftan; kadastral parselin ihyası yani tapu kaydının eski hale getirilmesi; hükmün, ihdas parseli üzerinde oluşturulan tüm alanları (imar parselleri, yol, park vs. dahil olmak üzere hepsini) kapsaması halinde mümkündür. Farklı bir ifadeyle kısmi ihya kararı verilemez. O halde, mahkemece yapılan keşif sonucu alınan bilirkişi heyeti raporunda, ihyası talep edilen 3467 metrekare yüzölçümlü 1163 sayılı ihdas parseli sınırları üzerinde dava konusu edilmeyen 5592 ada 3 sayılı imar parselinin 10 metrekaresinin de kaldığı bildirilmiş olmakla ve noksanın tamamlanması yoluyla getirtilen çap kaydından bu parselin dava dışı kişiye ait olduğu anlaşılmakla; 5592 ada 3 sayılı imar parseli bakımından da kadastral parselin ihyasına yönelik dava açması için davacıya usulüne uygun olarak süre verilmesi, açıldığı takdirde eldeki dava ile birleştirilmesi ve ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken, anılan husus gözetilmeksizin ve yanılgılı gerekçeyle yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru olmadığı gibi, taraflar arasında mülkiyet ihtilafı bulunmayıp, davadaki istek kamusal tasarruftan kaynaklanan sicil kaydının düzeltilmesine ilişkin bulunduğuna göre, hüküm altına alınması gereken vekalet ücretinin maktu olması gerektiğinin düşünülmemesi de isabetsizdir. Temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde bulunduğundan kabulüyle, hükmün BOZULMASINA, 09.05.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.