Yargıtay Kararı 16. Hukuk Dairesi 2014/6186 E. 2014/7101 K. 27.05.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 16. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/6186
KARAR NO : 2014/7101
KARAR TARİHİ : 27.05.2014

MAHKEMESİ : KANGAL ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 13/11/2013
NUMARASI : 2012/212-2013/182

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay’ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
Kadastro sonucu S.. Köyü çalışma alanında bulunan 122 ada 17 parsel sayılı 14.530,95 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz, devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğu belirtilerek ve ham toprak vasfıyla davalı Hazine adına tespit ve tescil edilmiştir. Davacı M.. Y.., vergi kaydı ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak taşınmazın bir bölümü için tapu kaydının iptali ve adına tescili istemiyle dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın davalı Hazine yönünden esastan, S.. Köyü Tüzel Kişiliği yönünden usulden reddine karar verilmiş; hüküm, davacı M.. Y.. tarafından temyiz edilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesi ile Anayasamızın 36. maddesinde adil yargılanma hakkına yer verilmiştir. Adil yargılanma hakkının garantileri arasında “aleni yargılanma ilkesi” ve “hukuki dinlenilme hakkı” da yer almaktadır. Anılan prensiplerin amacı, yargılama sürecini ve kararın verilişini kamu denetimine açık tutmak suretiyle adaletin yerine getiriliş biçimini görünür kılmak; kamu eliyle karar verme sürecini denetleyerek kişinin adil yargılanma hakkını güvence altına almak ve adalete güveni korumaktır. Anılan prensipler, mahkemelerce alınan kararların, kendi üzerine düşen yükümlülüğü yerine getirmiş bulunan muhataplarına usulüne uygun biçimde bildirimini ve bu kapsamda kararların gerekçeli olmasını zorunlu kılmaktadır. Anayasamızın 141. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27. maddelerinde de bu hususlara işaret edilmektedir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297. ve 298. maddeleri kararın gerekçeli olmasına değinmiş olup, anılan maddeler uyarınca gerekçe, “tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri” içermelidir. Başka bir deyişle gerekçe; hüküm fıkrasında yazılı sonuçlara nasıl varıldığının tereddüte yer bırakmayacak şekilde açıklanmasıdır. Kararın gerekçesi ile hüküm fıkrası birbirine sıkı sıkıya bağlı olup uyumlu bulunması zorunlu oldğu gibi duruşmada tefhim olunan hüküm sonucuna nasıl ulaşıldığını açıklamayan ifadelerin gerekçe olarak kabul edilmesi de mümkün değildir.
Somut olayda, mahkemece yazılan gerekçeli kararda dosyadaki bir kısım deliller özetlendikten sonra yasal düzenlemelerdeki genel kurallardan sözedilmekle yetinilmiş,deliller tartışılmamış ve hangi delillerden hareketle tefhim edilen hüküm sonucuna nasıl ulaşıldığı açıklanmamıştır. Bu haliyle yazılanların “gerekçe” olarak kabulü mümkün değildir. Mahkemece, gerekçesi açıklanmadan hüküm tesisi, yukarıda açıklanan ilke ve prensipler ile yasal düzenlemelere aykırı ve isabetsizdir. Davacının temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin yatırılan temyiz karar harcının talep halinde temyiz eden davacıya iadesine, 27.05.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.