Yargıtay Kararı 16. Hukuk Dairesi 2014/345 E. 2014/4748 K. 18.04.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 16. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/345
KARAR NO : 2014/4748
KARAR TARİHİ : 18.04.2014

MAHKEMESİ : GEMEREK SULH HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 30/09/2011
NUMARASI : 2009/48-2011/361

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay’ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
Kadastro sonucu Y./Y. Mahallesi çalışma alanında bulunan . ada 117 parsel sayılı 4514370.00 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz mera vasfıyla orta malı olarak sınırlandırılmış olup, bu tespite karşı askı ilan süresi içerisinde üçüncü kişiler tarafından Kadastro Mahkemesine açılan dava sonucu “163 ada 117 sayılı parselin 4487287.964 m2 miktar ile mera olarak sınırlandırılmasına” dair verilen karar 13.03.2003 tarihinde kesinleşmiştir. Davacı, tespit öncesi davalı Belediyeden Encümen Kararı ile ihaleyle satın alıma dayanarak mera sınırlandırmasının iptali ve 600m2 kısmın adına tescili istemiyle dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda; “davanın kabulü ile, dosyada mevcut 27.07.1994 tarihli 536 sayı numaralı Yeniçubuk Belediye encümeni kararında 6 ada, 10 parsel 600 m2 olarak belirtilen fen bilirkişileri M.Y.ve A. T.’ın raporlarına ekli krokide kırmızı boyalı olarak belirtilen ve (30, 31, 33, 34) numaraları ile sınırlandırılmış olan taşınmazın 600 m2 olarak arsa vasfı ile .ada, 117 parsel sayılı taşınmazda ifraz edilerek yeni bir parsel numarası verilerek davacı adına tapuya tesciline” karar verilmiş; hüküm, davalı Belediye vekili ile davalı Hazine temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, mera sınırlandırmasının iptali ve tescil istemine ilişkindir. Mahkemece; “davanın kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden ve özellikle noksanın tamamlanması yoluyla getirtilen kayıt ve belgelerden. ada 117 parsel sayılı taşınmazın “kadimden beri Yeniçubuk halkı tarafından mera olarak kullanıldığı” belirtilmek suretiyle 06.05.1998 tarihinde mera vasfıyla orta malı olarak yapılan tespitine üçüncü kişiler tarafından, bazılarının tapu kayıtlarına, bazılarının Belediye Encümen kararı ile satın almaya, vs. dayanarak itirazları üzerine görülen dava sonucu Gemerek Kadastro Mahkemesinin 17.07.2002 tarih ve 1998/37 Esas, 2002/13 Karar sayılı ilamıyla, davaların kısmen kabulleriyle farklı alanlar bakımından üçüncü kişiler adlarına tescillere, kalan 4487287,964 m2 miktar ile 163 ada 117 sayılı parselin mera olarak sınırlandırılmasına dair verilen kararın Dairemizce onandığı ve hükmün 13.03.2003 tarihinde kesinleştiği, bilahare hükmen ifrazlarla yüzölçümünde azalmalar olup, dava dışı kişiler adlarına hükmen tescillerin yapıldığı; yargılama sırasında İl Özel İdaresi tarafından “T.T.Komisyonunca mevzii olarak
ölçüm yapıldığı, mera tahsisi yapılmadığı ve dağıtım dışı yerlerin mera olarak gösterildiği” hususunun bildirildiği; Y.. Belediye Meclisinin 8.6.1994 tarih ve 23 sayılı kararı ile 775 sayılı Yasa ve 1580 sayılı Yasa hükümleri uyarınca “G.Mahallesinin kuzey yönünde düzenlenen arsaların satışının yapılması” yönünde karar alındığı, 27.07.1994 tarih ve 536 sayılı Belediye Encümen Kararıyla da, Belediyece Yenidoğan Mahallesi 6 ada 10 parsel numarası verilen 600 metrekarelik alanın davacıya ihale yoluyla satışının yapılmasına karar verildiği ve davacının, anılan Encümen kararına dayalı olarak eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.
Çekişmenin çözümlenebilmesi için, usulüne uygun mera araştırması yapılması ve dava konusu taşınmazın niteliğinin kuşkuya yer bırakmayacak biçimde belirlenmesi gerektiği tartışmasızdır. Ne var ki, Mahkemece yapılan araştırma, inceleme ve uygulama hüküm kurmaya yeterli bulunmamaktadır. Mahkemece yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişiler ile davacı tanıklarının beyanları soyut ve yetersiz olduğu gibi, mera olarak sınırlandırmaya ilişkin dava dosyası irdelenmemiş ve komşu parsellerin dayanak kayıtları ve belgeleri uygulanıp, değerlendirilmemiştir. Yine temin edilen teknik bilirkişi raporları da genel ifadeler içermekte olup, hükme yeterli ve elverişli değildir. O halde; doğru sonuca ulaşılabilmesi için öncelikle; komşu mahalle ve köylerden yöreyi iyi bilen taraflarla yakınlığı ve husumeti bulunmayan, olabildiğince yaşlı kişiler arasından seçilecek yerel bilirkişiler ile aynı yöntemle belirlenecek taraf tanıklarının tümü hazır olduğu halde mahallinde yeniden keşif yapılarak yerel bilirkişiler ile taraf tanıklarından çekişmeli taşınmaz bölümünün öncesinin mera olup olmadığı, ne zamandan beri, kim ya da kimler tarafından, ne şekilde kullanıldığı hususları sorularak ayrıntılı beyanlarının alınması, komşu parsellerin ve hükmen tescillerle dava konusu mera parselinden ayrılan yerlere ilişkin dayanak tapu kayıtları ve tescil krokilerinin usulüne uygun olarak uygulanıp, çekişmeli taşınmaz bölümünün ne olarak gösterildiğinin ortaya konulması, mera olarak sınırlandırmaya ilişkin dava dosyası içeriğinin gözetilmesi; beyanlar arasında çelişki olduğu takdirde yüzleştirme yapılmak suretiyle giderilmeye çalışılması, mahkeme gözleminin zapta geçirilmesi gerekir. Ayrıca, 3 kişilik ziraat mühendisi sıfatını haiz bilirkişi kurulundan, dava konusu taşınmaz bölümü hakkında, mera ile arasında sabit ya da yapay sınır veya eğim farkı bulunup bulunmadığı, mera ile ne şekilde ayrıldığı konusunda ayrıntılı rapor alınmalı, çekişmeli taşınmaz bölümün sınırlarını gösterir, farklı açılardan çekilmiş fotoğraflar temin edilmeli, mahkemece toplanan ve toplanacak olan deliller çerçevesinde taşınmazın gerçek niteliği ile somut olay açıkça ortaya konulmalıdır.
Öte yandan; 27.05.2004 tarihli ve 5178 sayılı Yasa’nın 5. maddesi ile 4342 sayılı Mera Kanunu’nun bazı maddelerinde değişiklik yapılmış ve eklenen geçici 3. madde ile; “Belediye ve mücavir alan sınırları içerisinde kalan ve 01.01.2003 tarihinden önce kesinleşen imar plânları içerisinde yerleşim yeri olarak işgal edilerek mera, yaylak ve kışlak olarak kullanımı teknik açıdan mümkün olmayan yerlerin ot bedeli alınmaksızın tahsis amacı değiştirilerek Hazine adına tescilleri yapılır. Ancak, bu nitelikteki taşınmazlardan ilgili belediye veya kamu kurum ve kuruluşları adına tescil edilmiş olanların tescilleri bedel talep edilmeksizin aynen devam eder. Bunlar hakkında Hazinece dava açılmaz, açılmış davalardan vazgeçilir. Hâzinece bu nitelikteki taşınmazlar hakkında ilgili belediye veya kamu kurum ve kuruluşları aleyhine açılan davalar sonucunda Hazine adına tesciline veya mera, yaylak ve kışlak olarak sınırlandırılmasına ve özel siciline yazılmasına karar verilen, kesinleşen ve henüz tapuda işlemleri yapılmamış olan taşınmazlar hakkında da aynı hüküm uygulanır.
Birinci fıkrada nitelikleri belirtilen taşınmazlardan Hazine adına tescil edilmesi gerekirken gerçek ya da özel hukuk tüzel kişileri adına tescil edilmiş taşınmazlara ilişkin Hazinece açılan davalardan, taşınmazların emlak ve rayiç bedellerinin toplamının yarısı üzerinden hesaplanacak bedelin ilgililerce Hâzineye ödenmesi kaydıyla vazgeçilir. Bu hüküm, henüz dava açılmamış taşınmazlar hakkında da uygulanır. Evvelce açılan davalarda Hazine adına tesciline veya mera, yaylak ve kışlak olarak sınırlandırılmasına ve özel siciline yazılmasına karar verilen ve kesinleşen kararlara konu olan bu nitelikteki taşınmazların tapuları da talep etmeleri halinde aynı esaslara göre önceki kayıt maliklerine veya kanuni mirasçılarına devredilir.
(Ek fıkra: 3/6/2007-5685/1 md.) Birinci fıkrada nitelikleri belirtilen taşınmazlardan, Hazine adına tescil edilmesi gerekirken belediyeler adına tescil edilen ve belediyelerce konut veya işyeri yapılmak üzere bedelsiz olarak veya bedeli karşılığında gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerine tahsis edilen, daha sonra Hazine tarafından ilgili belediye aleyhine açılan davalar sonucu mera, yaylak ve kışlak olarak sınırlandırılmasına ve özel siciline yazılmasına karar verilerek mera, yaylak ve kışlak olarak özel siciline yazılan, fakat daha sonra bu Kanun hükümlerine göre mera, yaylak ve kışlak vasfı değiştirilerek Hazine adına tescil edilen taşınmazlardan; herhangi bir kamu hizmeti için gerekli olmayan, Hâzinece herhangi bir tasarrufa konu edilmeyen ve halen tapuda Hazine adına kayıtlı olan taşınmazlar, tahsis tarihindeki arsa değerine devir tarihine kadar geçen süre için yasal faiz eklenerek belirlenecek bedelin ilgililerce Hazineye ödenmesi kaydıyla adlarına tahsis yapılanlara devredilir” hükmü getirilmiştir.
O halde, anılan madde hükmünden anlaşılacağı üzere; bu maddenin uygulanacağı taşınmazlar, öncesi mera iken yasanın öngördüğü koşulların gerçekleşmesi sebebiyle aslında Hazine adına tescili gereken veya Hazine adına tescili gerekirken gerçek veya tüzel kişiler adına tescil edilecek taşınmazlardır. Başka bir İfadeyle, 4342 sayılı Mera Kanununun geçici 3.maddesi hükmü, belediye adına tescil edilerek belediyenin özel mülkü haline gelen taşınmazlara uygulanamaz.
Bir yörede 4342 sayılı Mera Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre işlem yapılabilmesi için;
a) Mera, 4342 sayılı Kanun’un geçici 3. maddesinde yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği 03.05.2005 tarihi itibariyle belediye ve mücavir alan sınırları içerisinde bulunmalıdır. Zira bu tarih itibariyle köy sınırları içerisinde bulunan veya bu tarihten sonra belediye ve mücavir alan sınırları içerisine alınan meralarda bu madde hükümlerinin uygulanma olanağı yoktur.
b) Mera, 01.01.2003 tarihinden önce kesinleşmiş imar planı içerisinde kalmalıdır. Bu tarihten sonra imar planı içerisine alınan veya imar planı bulunmayan yerlerdeki meralarda bu madde hükmü uygulanmaz. Yasa hükmünde geçen “imar planından” maksat ise, her türlü ölçekteki plan yani nazım, uygulama veya mevzi imar planlarıdır.
c) Meranın yerleşim yeri olarak işgal edilmesi yani bu şekilde kullanılması durumunun da 01.01.2003 tarihinden önce mevcut olması gerekir. Bu tarihten sonra işgal edilerek yerleşim yeri olarak kullanılan meralarda bu madde hükmü uygulanamaz. Bu maddenin uygulanmasında “yerleşim yeri” kavramı konut, konaklama, turizm, sanayi, askeri vb. amaçlar için kullanılmak üzere planlanarak yapılaşmış veya eskiden beri bu amaçlarla kullanılan şehir, kasaba ve beldelerin üzerinde yapılaşma bulunan yerleşim alanlarını ifade etmektedir.
d) Diğer bir koşul da meranın mera niteliği ile kullanılmasının teknik açıdan mümkün bulunmamasıdır.
Öyleyse; yukarıda belirtilen şartların varlığı duraksamasız saptanmadan belediye ve diğer kamu kurum ve kuruluşları adına tescil edilmiş meraların mülkiyeti bu kurum ve kuruluşlara bırakılamaz. Bu gibi yerler yasa uyarınca Hazine adına tescili gereken yerler olacağından, mahkemece 4342 sayılı Mera Kanunu’nun geçici 3. maddesi koşullarının varlığı veya yokluğu üzerinde yeterince durulması gerektiği de kuşkusuzdur.
Diğer taraftan; bilindiği üzere; 3194 sayılı Yasa’nın 11. maddesi, imar planlarında umumi hizmetlere ayrılan yerlerin Belediye veya Özel İdareye terki ile ilgili düzenleme getirmiştir. 3194 sayılı Kanun’un değişiklikten Önceki 11/son maddesi aynen “Hazırlanan imar planı içindeki kadastral yollar, meydanlar İle meralar imar planının onayı ile bu vasıflarını kendiliğinden kaybederek onaylanmış imar planı kararı ile getirilen kullanma amacına konu ve tabi olurlar” hükmü öngörülmüş olup, anılan yasal düzenlemedeki “mera” tabiri 1998 tarihinde yürürlüğe giren 4342 sayılı Mera Kanunu’nun 35.maddesi ile hüküm fıkrasından çıkarılarak yasal düzenleme ile değişikliğe tabi tutulmuştur, öyleyse, bu yasal düzenlemenin de somut olayda irdelenmesi gerektiği açıktır.
Yine; 775 sayılı Yasa 30.07.1966 tarihinde yürürlüğe girmiştir ve 3. maddesi ile “bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte, Hazinenin, Özel İdarelerin ve Vakıflar İdaresi dışındaki katma bütçeli dairelerin mülkiyetindeki arazi ve arsalardan veya devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden, belediye sınırları içinde olanlar ve 6785 sayılı Kanun’un 47 nci maddesine dayanılarak tespit edilen mücavir sahalarda bulunanlar, bu kanunda belirtilen amaçlarda kullanılmak üzere, bedelsiz olarak ilgili belediyelerin mülkiyetine geçer” şeklinde düzenleme getirilmiş olup; çekişme konusu taşınmazın 775 sayılı Yasa’nın 3/2. maddesinde öngörülen Belediyeye devri gerekli taşınmazlardan olup olmadığının açıklığa kavuşturulması; 775 sayılı Yasa’nın 3. maddesi her ne kadar 19.07.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4916 sayılı Yasa ile iptal edilmiş ise de; iptal kararı, bu tarihten önce doğmuş olan haklara etkili olmayacağından kazanılmış hakkın korunması gerekeceği de tartışmasızdır.
Hal böyle olunca; yukarıda değinilen ilkeler doğrultusunda mera araştırması yapılması, çekişmeli taşınmaz bölümünün niteliğinin kuşkuya yer bırakmayacak biçimde belirlenmesi ve anılan yasal düzenlemelerin irdelenip, değerlendirilmesi, ondan sonra toplanan ve toplanacak olan deliller birlikte değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturmayla yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden, kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan nispi karar harcının talep halinde temyiz eden davalı belediyeye iadesine,
18.04.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.