Yargıtay Kararı 16. Hukuk Dairesi 2014/12457 E. 2014/9782 K. 17.07.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 16. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/12457
KARAR NO : 2014/9782
KARAR TARİHİ : 17.07.2014

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay’ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:

Davacı vekili, 329 parsel sayılı taşınmazın “ölü … mirasçıları” adına kayıtlı iken imar uygulamasına tabi tutularak oluşturulan imar parsellerinden 8844 ada 1 ve 2 sayılı imar parsellerinde, anılan uygulama gereğince dağıtım cetvellerine göre ölü … mirasçılarının paydaş kılınması gerekirken bu parsellerin tamamının … adına yolsuz olarak tescil edildiğini ve bu hususun Tapu Sicil Müdürlüğü tarafından tespit edilip, sicil kayıtlarına idari şerh konulduğunu, bu arada taşınmazların ifraz ve tevhidiyle aynı ada 11 ve 12 parsel sayılı taşınmazların meydana getirildiğini; kayıt maliklerinden davalı …’nin açtığı şerh terkini davasında atanan kayyuma verilen yetki uyarınca yolsuz tescilin giderilmesi amacıyla iş bu davayı açtıklarını ileri sürerek; tapu iptali ve tescil istemiyle dava açmıştır. Yargılama sırasında Hazine, davaya davacı yanında feri müdahil olarak katılmış ve Hazine vekili tarafından 05.01.2012 tarihli dilekçeyle, …’nin mirasçı bırakmadan ölmüş olduğunun tespiti halinde TMK’nın 501. maddesi gereğince Hazine adına tescil talep edilmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonunda “davacı kayyumun davasının kabulüne” karar verilmiş; hüküm, davalılar …, … ve … vekilleri tarafından ayrı ayrı temyiz edilmiştir.
Dava, yolsuz tescil nedeniyle tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 329 parsel sayılı taşınmazın 01.02.1956 tarihinde tapulama suretiyle “ölü … mirasçıları” adına kayıtlı iken imar uygulamasına tabi tutulduğu ve 09.06.1993 tarihinde dava dışı parsellerle birlikte çekişmeye konu 8844 ada 1 ve 2 sayılı imar parsellerinin oluşturulduğu, ne var ki, dağıtım cetvellerine göre 8844 ada 1 sayılı imar parselinin 783/823 payının ve 2 sayılı imar parselinin 1100/1140 payının “ölü …” adına tescilleri öngörüldüğü halde anılan parsellerin tamamının … adına kaydedildiği; Şafak tarafından da 03.12.1993 tarihinde …’a satış suretiyle temlik edildiği, bilahare her iki parselin 22.4.1994 tarihinde tevhit edilerek aynı ada 10 sayılı parsel olduktan sonra ifrazla 11 ve 12 sayılı parseller oldukları; …’in, 22.4.1994 tarihinde satış yoluyla 11 sayılı parseli davalı …’ye, 12 sayılı parseli ise, önceki malik Şafak’a satış yoluyla devrettiği; Şafak’ın da 12 parsel sayılı taşınmazı 14.08.1998 tarihinde davalı …’ya satış suretiyle temlikinden sonra 12

sayılı parselde 10.10.2008 tarihinde kat irtifakı tesis edildiği ve ….’nin 1 nolu bağımsız bölümünü 22.10.2008 tarihinde satış yoluyla devrettiği Mustafa Halil Ünsal’ın da aynı yolla 16.03.2009 tarihinde 1 nolu bağımsız bölümü davalı …’ya temlik ettiği; davalı …’nin 2 nolu bağımsız bölümü davalı …’a 25.05.2009 tarihinde, 3 nolu bağımsız bölümü davalı …’a 18.03.2009 tarihinde, 7 nolu bağımsız bölümü davalı …’e 15.10.2008 tarihinde aynı yolla devrettiği ve halen 4, 5, 6, 8, 9, 10, 11,12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19 nolu bağımsız bölümlerin davalı … adına kayıtlı bulundukları anlaşılmaktadır. Öte yandan; davalı … tarafından, 12 sayılı parsel sicil kaydına yazılan yolsuz tescille ilgili idari şerhin kaldırılması yönünde açılan ve … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2009/169 Esasında kayıtlı dava dosyasında 14.04.2010 tarihli celsede verilen “ kayyıma dava konusu taşınmazın tapu kaydına konulan şerhe dayalı bir hakları varsa dava açması için süre verilmesine” yönelik ara karar üzerine ölü … mirasçıları kayyımı tarafından eldeki davanın açıldığı, Hazinenin davaya müdahil olduğu, Ölü … mirasçıları olduklarından bahisle farklı veraset ilamlarına dayanarak farklı kişilerce davaya müdahale talebinde bulunulmuşsa da, bu taleplerin Mahkemece reddedildiği dosya kapsamıyla sabittir. Diğer taraftan; dava dışı kişilerin dava dışı parsellerle ilgili TMK’nın 713/2. maddesine dayalı olarak açtıkları tapu iptal ve tescil davalarında verilen bozma ilamları uyarınca ölü …’nin mirasçılarının tespiti bakımından … Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2012/762 Esas sayısıyla hasımlı veraset davası açıldığı ve bilahare görevsizlikle … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2013/180 Esas sırasına kaydedildiği, ayrıca … Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2011/1607 ve 2011/1608 Esas sayılı kayyumluğun kaldırılması yönünde açılan davaların bulunduğu görülmektedir. Hemen belirtmek gerekir ki, kayyımlığın kaldırılması dava dosyaları ile ölü … mirasçılarının tespitine yönelik hasımlı veraset dava dosyasının eldeki davayı aktif husumet yönünden etkileyecekleri kuşkusuzdur. O halde, anılan dava dosyalarının sonuçlarının beklenmesi ve sonuçlarına göre eldeki davanın irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekirken, anılan husus üzerinde durulmamış olması isabetsizdir. Kabule göre de; davalılar ikinci el konumunda olup, edinimlerinin iyiniyetli olup olmadığının araştırılması gerektiği de tartışmasızdır. Bilindiği üzere; hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alışverişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunu’nun 2. maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989 tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinde özel hükümler düzenlenmiştir. Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan diğeri topraktır. İşte bu nedenle devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke MK’nın 1023. maddesinde aynen “tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur” şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024. maddenin birinci fıkrasına göre “bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz” biçiminde öngörülmüştür. Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının

tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle “kötü niyet iddiasının defi değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (re’sen) nazara alınacağı ilkeleri 8.11.1991 tarih 1990/4 Esas 1991/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir. O halde, yukarıda değinilen ilkeler doğrultusunda davalılar bakımından iyiniyet araştırması yapılmamış olması da doğru değildir. Diğer taraftan, yine kabule göre, 12 parsel sayılı taşınmazla ilgili kat karşılığı inşaat sözleşmesinin de değerlendirilmesi gerektiğinin düşünülmemesi de isabetsizdir. Temyiz itirazları yukarıda açıklanan nedenlerle yerinde bulunduğundan kabulüyle, hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan temyiz karar harcının talep halinde temyiz edenlere iadesine 17.07.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.