YARGITAY KARARI
DAİRE : 16. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/14528
KARAR NO : 2014/7186
KARAR TARİHİ : 29.05.2014
MAHKEMESİ : AKÇAABAT 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 27/02/2013
NUMARASI : 2012/247-2013/89
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay’ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
Yenileme kadastrosu sonucu A.. Köyü çalışma alanında bulunan ve tapuda davalı adına kayıtlı bulunan eski 2.. parsel sayılı 33,00 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz, 10..ada 2. parsel numarasıyla ve 54,97 metrekare yüzölçümlü olarak; davalı ve dava dışı müşterekleri adına kayıtlı bulunan eski 2.. parsel sayılı 3.408,00 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz, 10.. ada 25 parsel numarasıyla ve 3.327,75 metrekare yüzölçümlü olarak; davacı adına tapuda kayıtlı bulunan eski 2.. parsel sayılı 1.647,00 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz, 10.. ada 22 parsel numarasıyla ve 2.025,15 metrekare yüzölçümlü olarak, eski 12 parsel sayılı 120,00 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz, 10.. ada 40 parsel numarasıyla ve 159,51 metrekare yüzölçümlü tespit ve tapuya tescil edilmiştir. Davacı C.. D.., yenileme kadastrosu sırasında kendisine ait taşınmazların sınırının yanlış belirlendiği ve yanlışlığın davalıya ait 1.. ada 23 ve 25 parsel sayılı taşınmazlardan kaynaklandığı iddiasına dayanarak dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda çekişmeli taşınmazlara ait uygulama kadastro tespitinin kesinleştiği tarih ile dava tarihi arasında 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesinde yazılı 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı C.. D.. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava; 2859 sayılı Tapulama ve Kadastro Paftalarının Yenilenmesi Hakkında Kanun uyarınca yapılan yenileme işleminin iptaline ilişkindir. Davacı C.. D.. yenileme kadastrosu sırasında kendisine ait taşınmazların sınırının yanlış belirlendiği ve yanlışlığın davalıya ait 10.. ada 23 ve 25 parsel sayılı taşınmazlardan kaynaklandığı iddiasına dayanarak iptal ve tescil istemiyle dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda çekişmeli taşınmazlara ait uygulama kadastro tespitinin kesinleştiği tarih (29.11.2000) ile dava tarihi (29.08.2012) arasında 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesinde yazılı 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. Hukuk sistemimizde, tapu siciline kayıtlı taşınmazların sınır güvenliğini, haritaların sağladığı ve haritaların mülkiyet hakkının bütünleyici parçası olduğu kabul edilmektedir. Bu nedenle, yasalarımızda, tapu kayıtlarının kapsamının belirlenmesinde, kayıtlar bir plana ve haritaya bağlanmış ise bunlara değer verilmesi gerektiği benimsenmiştir. Ancak bu kabulün gerçekle
örtüşebilmesi için, harita ve planların doğruluk derecelerinin yüksek, zemini tam yansıtır ve her zaman uygulanabilir nitelikte olması zorunlu bulunmaktadır. Bu noktada, kadastro çalışmalarının amacı da tapu sicilinin gerektirdiği yüksek güvenirlikli haritaları oluşturmak suretiyle mülkiyet hakkını korumaktır. Ne var ki; günümüze kadar üretilen kadastral haritaların önemli bir kısmı, teknik açıdan sorunların çözümüne olanak vermediği gibi, veri kalitesi de parsel tabanlı bilgi sistemini oluşturacak, haritaların sayısallaştırılmasına imkan sağlayacak nitelikte değildir. Dönemlere göre farklı ölçek ve koordinat sistemlerinde, farklı türlerdeki altlıklarla çizilmiş ve farklı üretim yöntemleriyle oluşturulmuş kadastral haritalardaki farklılık; başka bir ifadeyle üretilen haritaların zemindeki gerçekliği tam olarak yansıtmaması, kadastromuzun en büyük sorunlarından biridir. İşte bu nedenlerle, teknik açıdan yetersiz kalan, uygulama niteliğini kaybeden, eksikliği görülen veya zemindeki sınırları gerçeğe uygun göstermediği anlaşılan kadastro haritalarının yenilenmesi ve uygulanabilir hale getirilmesi zorunlu olmuş; bu amaçla ilk önce 23.06.1983 tarihli 2859 sayılı Yasa uyarınca yenileme çalışmaları (yenileme kadastrosu) yapılmış, bu yasa ihtiyaca cevap vermeyince, 22.02.2005 tarih 5304 sayılı Yasa ile getirilen 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 22/a maddesi ile bu madde uyarınca 29.11.2006 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Kadastro Haritalarının Yeniden Düzenlenmesi ve Tapu Sicilindeki Gerekli Düzeltmelerin Yapılmasında Uygulanacak Usul ve Esaslara İlişkin Yönetmelik” hükümlerine göre çalışmalar (yenileme kadastrosu) yapılmaya başlanmıştır. Gerek 2859 sayılı Yasa uygulamalarında gerekse de 3402 sayılı Yasa’nın 22/a uygulamalarında, temel prensip aynı olup zemindeki sınırların ve belirsiz olan sınırların (teknik belgelere ve paftaya göre) belirlenmesi, tanımlarının yapılması, arazide işaretlenip ölçülerek yeniden haritalanması temel prensiptir. 2859 sayılı Yasa uygulamalarında ve 3402 sayılı Yasa’nın 22/a maddesi kapsamında yapılacak çalışmalarda mülkiyet, vasıf değişikliği, intikal, harici taksim ve ifrazlar vb. çalışmalar yapılamayacak evvelce yapılan kadastroya kapsam ve içerik yönünden hiçbir şey katılamayacaktır. Somut olayda, taraflar arasındaki uyuşmazlık 2859 sayılı Tapulama ve Kadastro Paftalarının Yenilenmesi Hakkındaki Kanun’un uygulamasından kaynaklanmaktadır. Gerek bu Kanun gerekse 22.02.2005 tarih 5304 sayılı Yasa ile getirilen 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 22/a maddesine göre yapılan çalışmalar taşınmazın aynına ilişkin olmayıp bu niteliği itibariyle kadastrodan önceki nedenlere ilişkin olarak dava açılmasını süre yönünden kısıtlayan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun olayda uygulama olanağı bulunmadığına göre işin esasına girilerek iddia ve savunma doğrultusunda taraf delilleri toplanıp incelenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz olup, davacı vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan temyiz karar harcının talep halinde temyiz edene iadesine, 29.05.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.