Yargıtay Kararı 16. Hukuk Dairesi 2013/13648 E. 2014/3894 K. 04.04.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 16. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/13648
KARAR NO : 2014/3894
KARAR TARİHİ : 04.04.2014

MAHKEMESİ : SİNCAN 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 06/06/2013
NUMARASI : 2012/126-2013/182

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay’ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
Davacılar vekili; davacıların kayden paydaşı bulundukları 499 parsel sayılı taşınmaza komşu 517 sayılı parselin imar uygulamasına tabi tutularak 858 ada 1, 2; 860 ada 5, 6, 7, 8, 9, 10; 861 ada 1 sayılı imar parsellerinin oluşturulduğunu; ancak bu uygulama sırasında davacılara ait 499 sayılı parselin de bir kısmının sanki Hazineye aitmiş gibi düzenleme kapsamına alındığını, 499 sayılı parselin beyanlar hanesine de anılan imar parselleriyle mükerrer olduğuna dair ve yine Kadastro Kanunu’nun 41. maddesine göre düzeltme yapılacağı yönünde şerh düşüldüğünü; mükerrerlik var ise, davacıların parselinin tespit tarihinin daha önce olduğunu ileri sürerek; 858 ada 1, 2; 860 ada 5, 6, 7, 8, 9, 10; 861 ada 1 sayılı imar parsellerinin tapu kayıtlarının iptali ile davacılar adına tescili istemiyle dava açmış; 28.05.2013 tarihli dilekçesiyle; 499 sayılı parselde idari işlem yapılmadığını, fakat fiilen elatıldığını ve 7.542 metrekarelik kısmı üzerine malik hanesi boş ve üçüncü kişiler adına kayıtlı imar parselleri ile yol ve Semt Spor Alanı oluşturulduğunu, yolsuz tescilin söz konusu olduğunu belirterek; davayı, elatmanın önlenmesi ve yolsuz tescilin iptali olarak ıslah ettiklerini ve üçüncü kişiler ile Belediyeler aleyhine dava açmak için süre talep ettiklerini beyan etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonunda, “davanın mahiyeti gereği İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesi uyarınca davaya bakma görevi mahkememizin görev alanı dışında, İdare Mahkemelerinin görev alanı içerisinde bulunduğundan mahkememizin görevsizliği sebebiyle HMK’nın 115/2. maddesi uyarınca davanın usulden reddine” şeklinde karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece; “ihtilafın imar uygulamasından kaynaklandığı ve sicil kayıtlarının illetini teşkil eden idari işlemin iptali için İdare Mahkemelerinde dava açılması gerektiği” gerekçesiyle “davanın mahiyeti gereği İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesi uyarınca davaya bakma görevinin İdare Mahkemelerinin görev alanı içerisinde bulunduğundan görevsizlik sebebiyle HMK’nın 115/2. Maddesi uyarınca davanın usulden reddine” karar verilmiştir. Hemen belirtilmelidir ki; tapu sicilinin tutulması prensiplerinden biri tescil, diğeri sicilin aleniliği (güvenirliği), bir diğeri Hazinenin kusursuz sorumluluğu, sonuncusu ise geçerli bir hukuki sebebinin
bulunması, yani kaydın illetten mücerret olmamasıdır. Öte yandan; tapu iptal ve tescil taleplerinin tapu sicillerine yönelik olduğu ve bu isteklerin de Adli yargıyı ilgilendirdiği açıktır. Davacılar vekili dava dilekçesinde; davacıların kayden paydaşı oldukları 499 sayılı parsele komşu 517 sayılı parselin imar düzenlemesine tabi tutulduğunu ve bu uygulama sırasında davacılara ait 499 sayılı parselin de bir kısmının sanki Hazineye aitmiş gibi düzenleme kapsamına alındığını, 499 sayılı parselin beyanlar hanesine de anılan imar parselleriyle mükerrer olduğuna dair şerh düşüldüğünü ileri sürerek; 858 ada 1, 2; 860 ada 5, 6, 7, 8, 9, 10; 861 ada 1 sayılı imar parsellerinin tapu kayıtlarının iptali ile davacılar adına tescili isteğinde bulunmuştur. Dava dilekçesinde, idari işlemin iptali yönünde talep bulunmamaktadır. O halde, dava dilekçesi içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçimine göre, davanın imar uygulamasıyla mükerrer kayıt oluşturulduğu iddiasıyla yolsuz tescil nedenine dayandığı, sicile yönelik olduğu ve mülkiyet hakkından kaynaklandığı açık olup, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesi kapsamında değerlendirilemeyeceği tartışmasızdır. Bu durumda eldeki tapu iptali ve tescil davasının Adli Yargıda görülmesi ve çözüme kavuşturulması gerekir. Hal böyle olunca; HMK’nın hükümleri uygulanarak diğer dava şartlarının gözetilmesi ve ondan sonra iddia ve savunma doğrultusunda işin esasının incelenmesi, toplanan ve toplanacak olan deliller çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacılar vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan temyiz karar harcının talep halinde temyiz eden davacılara iadesine, 04.04.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.