YARGITAY KARARI
DAİRE : 16. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/13495
KARAR NO : 2014/449
KARAR TARİHİ : 31.01.2014
MAHKEMESİ : KAHRAMANMARAŞ 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 06/07/2012
NUMARASI : 2012/99-2012/317
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay’ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
Davacılar vekili; davacıların kayden maliki oldukları 452 parsel sayılı taşınmazın davalı Belediye tarafından kısmen imar uygulamasına tabi tutulduğunu ve oluşturulan 108 ada 4, 5 ve 6 sayılı parsellerin dava dışı kişilere, 112 ada 1 sayılı imar parselinin ise davalı İ.. İ.. adına tescil edildiğini Belediye yazı cevabı ile öğrendiklerini, başka bir ifadeyle uygulama neticesi ortaya çıkan parsellerin başkalarına verildiğini, ayrıca 452 sayılı parselde yapılandiğer uygulamalarda da birtakım sıkıntılar olduğunu ileri sürerek; tapu iptali ve tescil istemiyle dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda “davanın imar uygulaması nedenine dayalı tapu iptal ve tescili davası olduğu, dava dilekçesi gözetildiğinde asıl dava konusunun imar uygulaması sonucu oluşan tapu kayıtlarının dayanağını oluşturan idari tasarruf olduğu, bu nedenle yargılama yerinin 2577 sayılı idari yargılama kanununun 2. maddesi gereğince idari yargı mahkemesine ait olduğu anlaşılmakla, dava dilekçesinin yargı yolu nedeni ile reddine” şeklinde karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece; “imar uygulaması sonucu oluşan tapu kayıtlarının dayanağının idari işlem olduğu, temelindeki idari işlem kaldırılmadıkça bu yolla oluşan tapunun adli yargı merciinde iptal ve tesciline karar verilmesinin mümkün olmadığı” gerekçesiyle “davanın imar uygulaması nedenine dayalı tapu iptal ve tescili davası olduğu, dava dilekçesi gözetildiğinde asıl dava konusunun imar uygulaması sonucu oluşan tapu kayıtlarının dayanağını oluşturan idari tasarruf olduğu, bu nedenle yargılama yerinin 2577 sayılı idari yargılama kanununun 2. maddesi gereğince idari yargı mahkemesine ait olduğu anlaşılmakla, dava dilekçesinin yargı yolu nedeni ile reddine” şeklinde hüküm kurulmuş olup; gerekçe ile hükmün uyumsuz olduğu açıktır. Bilindiği gibi, tapu sicilinin tutulması prensiplerinden biri tescil, diğeri sicilin aleniliği (güvenirliği), bir diğeri Hazinenin kusursuz sorumluluğu, sonuncusu ise geçerli bir hukuki sebebinin bulunması, yani kaydın illetten mücerret olmamasıdır. Hemen belirtmek gerekir ki; imar şuyulandırmasının dayanağı olan idari işlemin iptal edilmesi ile sicilin dayanıksız kalacağı ve TMK’nın 1025. maddesi hükmü uyarınca yolsuz tescil durumuna düşeceği açıktır. Bu durumda; dayanıksız kalan (illetten mücerret) kaydın iptali ile kadastral parselin geometrik ve hukuki durumunun ihyası şeklinde karar verilmesi gerekeceği kuşkusuzdur. Öte yandan, sicil dayanağı idari işlem hukuki geçerliliğini koruduğu sürece, sicil kaydının dayanaksız olduğundan söz edilemeyeceği ve bu nedenle de tapu iptal ve tescil davasının dinlenemeyeceği tartışmasızdır. Somut olayda; davacılar, 452 parsel sayılı taşınmazın kayden malikleri olduklarını ve taşınmazda birden fazla imar uygulaması yapıldığını ileri sürerek, tapu iptal ve tescil isteğiyle eldeki davayı açmışlardır. Dava dilekçesinde, idari işlemin iptali yönünde talep bulunmamaktadır. O halde, dava dilekçesi içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçimine göre, davanın sicile yönelik olduğu ve mülkiyet hakkından kaynaklandığı açık olup, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesi kapsamında değerlendirilemeyeceği tartışmasızdır. Bu durumda eldeki tapu iptali ve tescil davasının Adli Yargıda görülmesi ve çözüme kavuşturulması gerekir. Öte yandan kabule göre de; mahkemece, gerçekten dava konusu taşınmazda imar uygulamaları yapılıp yapılmadığı, yapılmışsa bu uygulamaların hukuken geçerliliklerini koruyup korumadıkları (farklı bir ifadeyle, idari yargı yerinde iptal edilip edilmedikleri) araştırılmaksızın, hatta taraflara tebligat yapılıp, varsa delillerini sunma olanağı dahi sağlanmaksızın tensiben yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru olmadığı gibi, gerekçenin davanın esastan reddini gerektirmesine rağmen, gerekçeyle uyumsuz bir biçimde dava dilekçesinin yargı yolu nedeniyle reddine karar verilmiş olması da isabetsizdir. Hal böyle olunca; HMK’nın hükümleri uygulanarak diğer dava şartlarının incelenmesi ve dava şartlarında noksanlık olmaması durumunda, işin esasının incelenmesi ve toplanacak olan deliller çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmeyle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacılar vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan temyiz karar harcının talep halinde temyiz edene iadesine, 31.01.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.