YARGITAY KARARI
DAİRE : 16. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/12349
KARAR NO : 2014/446
KARAR TARİHİ : 31.01.2014
MAHKEMESİ : SAMSUN 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 06/11/2012
NUMARASI : 2012/93-2012/438
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay’ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
Davacı Hazine vekili; Tapulama Mahkemesinde 162 parsel sayılı taşınmaz hakkında görülen tespite itiraz davası sonucunda anılan parselin 86 m2’lik kısmının tespit dışı bırakılmasına karar verildiğini, Hazinenin 162 sayılı parselin deniz yönündeki 766 m2’lik alana müdahale edilmesi nedeniyle üçüncü kişiye karşı açtığı elatmanın önlenmesi ve yıkım davasının yargılaması sırasında, anılan parselin imar uygulaması ile 9963 ada 1, 2 ve 3 sayılı imar parsellerine dönüşmesi ve bilahare bu düzenlemenin idari yargı yerinde iptali nedeniyle davacı Hazineye kadastral parselin ihyası yönünde dava açması yönünde süre verildiğini, imar parsellerinin yasal dayanaktan yoksun kaldığını ileri sürerek; kadastral parselin ihyası istemiyle dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda, davacı tarafın davasının kabulüne karar verilmiş; hüküm, davacı Hazine vekili ile davalılar Emine, Hanife ve Yurdanur vekili tarafından ayrı ayrı temyiz edilmiştir.
Dava, kadastral parselin ihyası isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 162 parsel sayılı taşınmazın davalılar adlarına müşterek mülkiyet halinde kayıtlı iken, Çatalçam Belediyesi’nin 20.07.2004 tarih ve 2004/31 sayılı kararıyla imar uygulamasına tabi tutularak 9663 ada 1, 2 ve 3 sayılı imar parsellerinin oluşturulduğu ve tarafların paydaş kılındıkları, davacı Hazinenin paylarının “kumluktan ihdas”tan geldiği; ancak, anılan imar uygulaması yapılmasına ilişkin işlemin Samsun İdare Mahkemesi’nin 13.10.2005 tarih 218-1741 sayılı ilamıyla iptal edildiği ve deracattan geçmek suretiyle 01.06.2008 tarihinde kesinleştiği; davacı Hazinenin üçüncü kişi aleyhine 162 sayılı parsele bitişik deniz yönündeki, tescil harici bırakılan kumluk alana elatmanın önlenmesi ve yıkım istekleriyle ikame ettiği davada verilen kararın Yargıtay 1. Hukuk Dairesi tarafından bozulması üzerine, bozma kararı doğrultusunda eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır. Hemen belirtilmelidir ki, sicil kayıtlarının illetini teşkil eden idari işlemlerin idari yargı yerinde iptal edilip, kararların kesinleşmesiyle imar parsellerinin sicil kayıtlarının dayanıksız hale gelecekleri ve yolsuz tescil durumuna düşecekleri tartışmasızdır. O halde, kadastral parselin ihyasına hükmedilmiş olmasında kural olarak bir isabetsizlik yoktur. Ancak; mahkemece yapılan keşif sonucu düzenlenen rapor ve ek rapor arasında miktarlar itibariyle çelişkiler olup, bu çelişkiler giderilmeksizin ve de dosya içerisinde mevcut 47 sayılı kadastral parselle ilgili davada alınan fen bilirkişi rapor ve krokisinde, 9663 ada 1 sayılı imar parselinin düzenleme öncesi yol alanı ve 47 sayılı parselde kalan kısımlarının bulunduğu izlenimi edinilmekte olup, eldeki dosyada alınan raporlar ve ek raporlarda, 162 sayılı kadastral parsel dışında ve fakat dava konusu imar parsellerinin (özellikle 9663 ada 1 sayılı imar parselinin) sınırları içerisinde kalan alanlar bakımından, imar uygulaması öncesi nitelikleri ve miktarları itibariyle açıklama yapılmadığı ve bu hususlar kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ortaya konulmadığı halde ve yine kumluk alanların özel mülkiyet konusu olmasına yasal olanak bulunmamasına rağmen; hükme yeterli ve elverişli olmayan rapora dayalı olarak karar verilmesi isabetsiz olduğu gibi, hükme dayanak raporda (B) harfi ile gösterilen bölümün Hazine adına tescili yönünde yasalara aykırı biçimde hüküm kurulmuş olması da doğru değildir. Hal böyle olunca, kadastral pafta ile imar parselleri paftası çakıştırılmak suretiyle 162 sayılı kadastral pafta içerisinde kalan kısımların miktarlarının çelişkileri giderecek şekilde saptanması, yine 162 parsel sınırları dışında fakat imar parselleri sınırları içerisinde kalan alanların nitelikleri ve miktarlarının kuşkuya yer bırakmayacak biçimde belirlenmesi, ondan sonra toplanan ve toplanacak olan deliller birlikte değerlendirilmek suretiyle bir hüküm kurulması gerekirken noksan soruşturmayla yetinilerek yazılı biçimde karar verilmiş olması isabetsizdir. Kabule göre de, 6099 sayılı Yasa ile 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 36. maddesine eklenen 36/A maddesiyle “kadastro işlemi ile oluşan tespit ve kayıtların iptali için Devlet veya diğer kamu kurum ve kuruluşları tarafından kayıt lehtarına karşı Kadastro Mahkemeleri ile Genel Mahkemelerde açılan davalarda davalı aleyhine vekalet ücreti dahil, yargılama giderine hükmolunmaz” hükmü getirilmiş olup; somut olayda, kadastro işlemi ile oluşan kayıtların iptali değil, imar uygulaması sonucu oluşan kayıtların iptali istendiğine göre, anılan maddenin uygulama yeri bulunmadığının gözetilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmede bulunulmuş olması da doğru değildir. Temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde bulunduğundan kabulüyle hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan temyiz karar harcının talep halinde temyiz eden davalılara iadesine,
31.01.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.