YARGITAY KARARI
DAİRE : 16. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/12146
KARAR NO : 2014/476
KARAR TARİHİ : 31.01.2014
MAHKEMESİ : ZARA SULH HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 20/11/2012
NUMARASI : 2009/271-2012/330
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay’ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
Kadastro sonucunda Y.. K… çalışma alanında bulunan … ada 62 parsel sayılı 261.81 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz davalıların miras bırakanı V..Ç..adına tespit ve tescil edilmiştir. Davacı H.. G.., adına tespit ve tescil edilen … ada 59 parsel sayılı taşınmazın bir bölümünün davalı taşınmaz içinde bırakıldığını öne sürerek tapu kaydı ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı olarak davalıların murisi adına oluşan tapu kaydının iptali ile adına tescili istemiyle dava açmıştır. Yargılama sırasında Hazine, taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğu iddiasıyla davaya müdahil olmuştur. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davacının davasının reddine, müdahil Hazinenin davasının kabulüne; çekişmeli taşınmazın Hazine adına tesciline karar verilmiş; hüküm, davalı M.. Ç.. vekili ve davalı T.. Ç.. vekili tarafından ayrı ayrı temyiz edilmiştir.
Mahkemece, çekişmeli taşınmazın toprak yapısı itibariyle ziraate uygun olmadığı, devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğu gerekçe gösterilmek suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulmuş ise de varılan sonuç dosya kapsamına uygun düşmemektedir. Çekişmeli ….ada 62 parsel sayılı taşınmazın davalıların murisi V… Ç.. adına tespit edilerek 22.09.2000 tarihinde tapuya tescil edilmiştir. Davacı H.. G.., 14.09.2009 tarihinde eldeki davayı açmış, yargılama sırasında mahkemenin ihbarı sonucunda Hazine tarafından 02.11.2010 tarihli dilekçe ile çekişmeli taşınmazın taşlık ve kayalık yerlerden olduğunu öne sürerek Hazine adına tescil istemiyle müdahil olmuştur. Asıl davanın on yıllık hakdüşürücü süre içinde açıldığı, Hazinenin müdahale talebini içeren dilekçesini ise on yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra verdiği tartışmasızdır. Çözümlenmesi gereken sorun müdahil Hazine yönüyle 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesinde öngörülen on yıllık hak düşürücü sürenin uygulanıp uygulanmayacağı noktasında toplanmaktadır. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesinde kadastro tespit tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamayacağı ve dava açılamayacağı düzenlenmiştir. 3402 sayılı Yasa’nın 12/3. maddesinde öngörülen süre hak düşürücü süre olup kamu düzeni ile ilgilidir ve mahkemece davanın her aşamasında res’en gözetilmesi gerekli olumsuz dava şartlarındandır. Bilindiği üzere, 14 Mart 2009 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5841 sayılı Yasa’nın 2. maddesi ile 3402 sayılı Kadastro Yasası’nın 12. maddesinin üçüncü fıkrasına “Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dâhil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır.” cümlesi ve aynı Yasa’nın 3. maddesi ile de 3402 Sayılı Yasa’ya “Bu Kanun’un 12’nci maddesinin üçüncü fıkrası hükmü, devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.” şeklindeki geçici 10. madde eklenmiştir. Ancak anılan Yasa Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 tarih 2009/31 Esas, 2011/77 Karar sayılı kararı ile iptal edilmiş ve daha sonra karar Resmi Gazete’de yayımlanarak iptal hükmü yürürlüğe girmiştir. İptal kararının gerekçesinde “Anayasa’nın 43. ve 169. maddelerinde temel bir değer olarak çevrenin korunması ve herkesin çevreden eşit şekilde yararlanması hakkını güvence altına almak amacıyla kıyıların ve ormanların devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu belirtilerek bu alanlarda özel mülkiyet yasaklanmıştır. Bu nedenle belli bir sürenin geçmesiyle söz konusu alanlarda özel mülkiyet edinilmesi olanaklı değildir.” denilmek suretiyle kıyı kenar çizgisi ve orman iddiası ile açılan davalarda on yıllık hak düşürücü sürenin uygulanmayacağı belirtilmiştir. Diğer bir anlatımla kamu malları (kıyı kenar çizgisi ve orman iddiası gibi) dışında kalan yani özel mülke konu olabilecek taşınmazlar yönüyle on yıllık hak düşürücü süre Hazine tarafından açılan davalarda da uygulanacaktır. Dairemizin uygulamayla kararlılık kazanmış görüşü de bu yöndedir. Hal böyle olunca; mahkemece hak düşürücü süre geçtikten sonra açılmış olması nedeniyle müdahil davacı Hazine tarafından açılan davanın da reddine karar verilmesi gerekirken, esasa girilerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olup, davalıların temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan temyiz karar harcının talep halinde temyiz eden davalılara ayrı ayrı iadesine,
31.01.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.