Yargıtay Kararı 16. Hukuk Dairesi 2013/12105 E. 2014/396 K. 30.01.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 16. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/12105
KARAR NO : 2014/396
KARAR TARİHİ : 30.01.2014

MAHKEMESİ : ADIYAMAN 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 19/02/2013
NUMARASI : 2008/298-2013/120

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay’ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
Davacı H.. Y.. vekili mevki ve yönlerini dava dilekçesinde bildirdiği kadastro sırasında tescil harici bırakılan taşınmazın kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak davacı adına tescili istemiyle dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı H.. Y.. vekili ve davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, dava dilekçesinde mevki ve yönlerini belirttiği taşınmazların adına tescili istemiyle dava açmış, davalı Hazine 02.04.2012 havale tarihli dilekçesi ile davanın reddi ile taşınmazların Hazine adına tescilini talep etmiştir. Mahkemece yapılan ilk keşif sonucu alınan 20.11.2007 tarihli zirai bilirkişi raporunda (A), (B) ve (D) harfi ile gösterilen taşınmaz bölümlerinin 20-25 yıllık tarım arazisi olduğu ve bir kısmının üzerinde 20-25 yaşlarında çeşitli ağaçların bulunduğu, (C) harfi ile gösterilen bölümün ise ev ve bahçe nitelikli olup üzerinde 20-25 yaşlarında çeşitli ağaçlar ile bağ bulunduğu belirtilmiş, aynı keşif sonucu düzenlenen 29.11.2007 tarihli ve 24.11.2008 tarihli jeolog bilirkişi rapor ve ek raporunda (A) ve (D) harfi ile gösterilen bölümlerin kadim dere yatağı olduğu açıklanmış, 01.03.2010 tarihinde bir keşif daha icra edilmiş, bu keşif neticesi alınan 12.03.2010 tarihli zirai bilirkişi raporunda (A), (B) ve (D) harfi ile gösterilen taşınmaz bölümlerinin 20-25 yıllık tarım arazisi olduğu ve bir kısmının üzerinde değişik yaşlarda çeşitli ağaçların bulunduğu, (C) harfi ile gösterilen bölümün ise ev nitelikli olup tarım arazisi vasfında olmadığı açıklanmış, aynı keşif sonucu düzenlenen 01.03.2010 tarihli jeolog bilirkişi raporunda ise dere ile taşınmazlar arasında kot farkı bulunduğu, toprağın tarım için uygun olduğu, taşınmazların özel mülke konu olabilecek yerlerden olduğu belirtilmiş ancak dere yatağı olup olmadığı noktasında herhangi bir açıklamaya yer verilmemiş, 17.06.2011 tarihinde orman mühendisi bilirkişilerle üçüncü keşif icra edilmiş, 04.07.2011 tarihli raporda taşınmazların orman sayılmayan yerlerden olduğu bildirilmiş, 18.05.2012 tarihli son keşif sonucu alınan 06.06.2012 tarihli jeolog bilirkişi raporunda inceleme alanının dere yatağının kenarında bulunduğu ve taşınmazın üst kotunda DSİ tarafından mevcut derenin suyunun Ç.. Barajına aktarılması için kanal yapıldığı ve taşınmazların kuzeyinde çakıl taşı bulunduğu, sellenme sonucu oluşabilecek taşkınlar açısından, taşınmazların üst kotunda bulunan kanalın suyu büyük oranda tutacağı ve taşınmazların kuzeyindeki çakıl taşının aşılması zor olduğu gerekçesiyle taşınmazların selden etkilenmeyeceği bilgilerine yer verilmiş, aynı keşif sonucu alınan 16.11.2012 tarihli harita bilirkişisi raporunda ise taşınmazlar 1, 2 ve 3 rakamları ile numaralandırılarak 1985 tarihli hava fotoğrafında 1, 2 ve 3 ile gösterilen kısımlarda imar-ihyanın olmadığı ve 2 ile gösterilen kısım ile 3 ile gösterilen kısmın (A) harfi ile gösterilen bölümünün dere yatağı içinde kaldığı, 1999 tarihli hava fotoğrafında ise 1, 2 ve 3 rakamları ile gösterilen bölümlerde imar-ihyanın başladığı açıklanmıştır.
Dava, TMK’nın 713/1, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14 ve 17. maddelerine dayalı tescil isteğine ilişkindir. Davacı, imar-ihya ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği hukuki nedenlerine dayanarak tescil isteğinde bulunmuştur. Böyle bir taşınmazın iktisap edilebilmesi için; öncelikle taşınmazın zilyetlikle kazanılabilecek yerlerden olması, bundan sonra ise 3402 sayılı Yasa’nın 14 ve 17. maddeleri uyarınca; emek ve masraf sarfı suretiyle imar-ihya işlemlerinin tamamlanarak tarıma elverişli hale getirilmesi ve bu işlemlerin tamamlanmasından sonra kazanmayı sağlayacak zilyetlik süresinin geçmesi zorunludur. Ne var ki Mahkemece tescili talep edilen taşınmaz bölümlerinin hangi tarihte ve niçin tespit dışı bırakıldığı sorulmamış, yukarıda ayrıntılarıyla açıklandığı üzere dosya kapsamında yapılan dört keşif sonucu birçok rapor alınmasına karşın davacının tescili talep ettiği yerler açıkça belirlenerek her bir bölüm hakkında usulünce inceleme ve araştırma yapılmamış, özellikle alınan jeolog bilirkişi raporlarında dere yatağı olduğu veya olmadığı söylenen taşınmaz bölümlerinin tescili talep edilen hangi bölüm olduğu netleştirilmemiş, ayrıca fen bilirkişi raporlarında tescili talep edilen yer olarak gösterilen (A), (B), (C) ve (D) bölümlerinin tümü hakkında hava fotoğrafı incelemesi yapılmamış, 01.03.2010 tarihli keşifte dinlenen mahalli bilirkişi ve tanıkların taşınmazların yanında bulunan çayın taştığı ve taşınmazların sular altında kaldığı yolundaki beyanları ile jeoloj bilirkişi raporları, yine alınan zirai raporlar ile taşınmazların bir bölümünün incelendiği anlaşılan hava fotoğrafları arasında açık çelişki olduğu halde bu çelişkiler giderilmeden karar verilmiştir. O halde sağlıklı bir sonuca ulaşabilmek için öncelikle dava konusu taşınmazların hangi tarihte niçin tespit dışı bırakıldığı sorulmalı, davacının tescil talebinin hangi taşınmaz bölümlerine yönelik olduğu kuşkuya yer bırakmayacak şekilde belirlenmeli, tescili talep edilen yerlerin hepsini kapsayan dava tarihinden 20-30 yıl öncesine ve (1978, 1988 yılları ile) tespit tarihine en yakın yıla ait stereoskopik hava fotoğrafları Harita Genel Komutanlığından tarihleri açıkça yazılmak suretiyle istenilerek dosya arasına konulmalı, bundan sonra, jeodezi veya fotogrametri uzmanı harita mühendisine belirtilen tarihlerde çekilmiş stereoskopik hava fotoğraflarının stereoskop aletiyle incelemesi yaptırılmalı, temin edilebilen en eski tarihli uydu fotoğrafları değerlendirilmeli, çekişmeli taşınmazın önceki ve şimdiki niteliğinin, imar-ihyaya en erken ne zaman başlanıldığının ve tamamlandığının, arazinin ekonomik amacına uygun olarak tarım arazisi niteliğiyle zilyetliğine ne zaman başlanıldığının belirlenmesine çalışılmalı, taşınmazların öncesinin ırmak (dere) yatağı olup olmadığı özel mülke konu edilip edilemeyeceği hususunda jeolog bilirkişiden ayrıntılı ve gerekçeli rapor alınmalı, tanık ve yerel bilirkişi ifadeleri de bilimsel esaslara ve maddi bulgulara dayanılarak hazırlanan söz konusu bilirkişi raporlarıyla denetlenmeli, bilirkişi raporları ile tanık bilirkişi beyanları arasındaki çelişkiler giderilmeli, taşınmazların kadastro paftasındaki konumu bilgisayar programı aracılığıyla uydu ve hava fotoğraflarına aktarılmalı, taşınmazların sulu-kuru niteliği dikkate alınarak davacının belgesiz zilyetlikten mülk edinilebileceği taşınmaz miktarının aynı çalışma alanı içinde kuru toprakta 100, sulu toprakta 40 dönüm olarak belirlendiği hususu göz önünde bulundurulmalı, bundan sonra iddia ve savunma çerçevesinde toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek karar verilmelidir. Eksik incelemeyle yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması isabetsiz olduğu gibi, kabule göre de; davalı Hazinenin çekişmeli taşınmazların adına tesciline yönelik talebi olduğu ve davanın reddine karar verildiği halde davalı Hazinenin talebi hususunda olumlu veya olumsuz bir karar verilmemesi de isabetsiz olup, temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 30.01.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.