Yargıtay Kararı 16. Hukuk Dairesi 2013/11441 E. 2013/13702 K. 30.12.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 16. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/11441
KARAR NO : 2013/13702
KARAR TARİHİ : 30.12.2013

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay’ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
Davacı; kayden maliki olduğu 371 ada 4 parsel sayılı taşınmazında … Belediye Başkanlığının 31.12.2002 tarih ve 721 sayılı Encümen kararı uyarınca yapılan ıslah imar planı uygulamasının idari yargı yerinde iptal edildiğini ve iptal kararının derecattan geçmek suretiyle kesinleştiğini; böylece davalının anılan taşınmazda paydaş kılınmasının dayanağının kalmadığını ileri sürerek; tapu iptali ve tescil istemiyle dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davaya konu talebin imar uygulamasının iptali ile taşınmazın imar uygulaması öncesindeki yüzölçümü ile tam hisse haline getirilerek davacı adına tescili istemine ilişkin olduğu, davaya bakma görevinin idari yargıya ait olduğu, kaldı ki imar uygulamasına ilişkin olarak da Adana 2 İdare Mahkemesinin 2005/2421 Esas 2007/1363 Karar sayılı 18.05.2010 kesinleşme tarihli hükmü bulunduğu belirlenmekle 6100 sayılı HMK’nın 114/1-b-i-d ve 115 maddeleri hükmü gereğince davanın usulden reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, imar uygulamasının iptalinden kaynaklanan tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece; yargı yolu dava şartının bulunmadığı ve kesinleşen İdare Mahkemesi kararının kesin hüküm teşkil ettiği gerekçesiyle, davaya konu talebin imar uygulamasının iptali ile taşınmazın imar uygulaması öncesindeki yüzölçümü ile tam hisse haline getirilerek davacı adına tescili istemine ilişkin olduğu, davaya bakma görevinin idari yargıya ait olduğu, kaldı ki imar uygulamasına ilişkin olarak da Adana 2 İdare Mahkemesinin 2005/2421 Esas 2007/1363 Karar sayılı 18.05.2010 kesinleşme tarihli hükmü bulunduğu belirlenmekle 6100 sayılı HMK’nın 114/1-b-i-d ve 115 maddeleri hükmü gereğince davanın usulden reddine şeklinde karar verilmiş ise de; bu değerlendirmelerin doğru olduğu söylenemez. Bilindiği gibi, tapu sicilinin tutulması prensiplerinden biri tescil, diğeri sicilin aleniliği (güvenirliği), bir diğeri Hazinenin kusursuz sorumluluğu, sonuncusu ise geçerli bir hukuki sebebinin bulunması, yani kaydın illetten mücerret olmamasıdır. Hemen belirtmek gerekir ki; imar şuyulandırmasının dayanağı olan idari işlemin iptal edilmesi ile sicilin dayanıksız kalacağı ve TMK’nın 1025. maddesi hükmü uyarınca yolsuz tescil durumuna düşeceği açıktır. Bu durumda; dayanıksız kalan (illetten mücerret) kaydın iptali ile kadastral parselin geometrik ve hukuki durumunun ihyası şeklinde karar verilmesi gerekeceği kuşkusuzdur. Öte yandan, sicil dayanağı idari işlem hukuki geçerliliğini koruduğu sürece, sicil kaydının dayanaksız olduğundan söz edilemeyeceği ve bu nedenle de tapu iptal ve tescil davasının dinlenemeyeceği tartışmasızdır. Somut olayda; dava konusu taşınmazın ıslah imar uygulaması sonucu oluştuğu, ancak bu uygulamanın idari yargı yerinde iptal edildiği ileri sürülerek tapu iptal ve tescil isteğinde bulunulmuştur. Dava dilekçesinde, idari işlemin iptali yönünde talep bulunmadığı gibi, imar uygulamasının idari yargı yerinde iptal edilip, kararın kesinleştiği açıkça belirtilmektedir. O halde, dava dilekçesi içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçimine göre, davanın sicile yönelik olduğu ve mülkiyet hakkından kaynaklandığı açık olup, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesi kapsamında değerlendirilemeyeceği kuşkusuzdur. Bu durumda eldeki tapu iptali ve tescil davasının Adli Yargıda görülmesi ve çözüme kavuşturulması gerekir. Öte yandan; kesin hükümden söz edilebilmesi için, tarafların, hukuki sebebin ve konunun aynı olması zorunludur. O halde, İdare Mahkemesi’nin idari işlemin iptaline dair verdiği kararın eldeki tapu iptal ve tescil davası bakımından kesin hüküm teşkil etmeyeceği de tartışmasızdır. Hal böyle olunca; HMK’nın hükümleri uygulanarak diğer dava şartlarının incelenmesi ve dava şartlarında noksanlık olmaması durumunda, işin esasının incelenmesi ve toplanacak olan deliller çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması isabetsizdir. Davacı vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan temyiz karar harcının talep halinde temyiz eden davacıya iadesine, 30.12.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.