Yargıtay Kararı 16. Hukuk Dairesi 2012/5902 E. 2012/9371 K. 14.11.2012 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 16. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/5902
KARAR NO : 2012/9371
KARAR TARİHİ : 14.11.2012

MAHKEMESİ :KADASTRO MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : KULLANIM KADASTROSU

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay’ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ :
Kullanım kadastrosu sırasında Çiftlik Köyü çalışma alanında bulunan 1566 ada 25 parsel sayılı 2246,46 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz, beyanlar hanesine 6831 sayılı Yasanın 2/B maddesi gereğince orman sınırları dışına çıkarıldığı şerhi verilerek bahçe niteliği ile Hazine adına tespit edilmiştir. Davacı, çekişmeli parselin üzerinde kendi kullandığı yol olduğu iddiasına dayanarak dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın kabulüne, çekişmeli taşınmazın hükme esas alınan fen bilirkişi raporunda sarı renkle gösterilen 103,34 metrekare yüzölçümündeki bölümünün yol vasfıyla ve kullanıcı şerhi olmaksızın Hazine adına tesciline, geriye kalan 2.143,12 metrekare yüzölçümündeki bölümünün ise “Çiftlik Mahallesi 1566 ada 26 parsel olarak bırakılmasına” karar verilmiş; hüküm, davalı … Müdürlüğünü temsilen Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, 3402 sayılı Yasanın Ek-4. maddesi uyarınca yapılan kullanım kadastrosuna itiraza ilişkindir. 3402 sayılı Yasa’nın, 5831 sayılı Yasa ileeklenen EK 4/1. maddesi “6831sayılı Orman Kanununun 20.6.1973 tarihli ve 1744 sayılı Kanunla değişik 2. maddesi ile 23.9.1983 tarihli ve 2896 sayılı, 05.06.1986 tarihli ve 3302 sayılı Kanunlarla değişik 2. maddesinin (B) bendine göre orman kadastro komisyonlarınca Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin, fiili kullanım durumları dikkate alınmak ve varsa üzerindeki muhdesatın kime veya kimlere ait olduğu ve kim veya kimler tarafından ne zamandan beri kullanıldığı kadastro tutanağının beyanlar hanesinde gösterilmek suretiyle, bu Kanunun 11. maddesinde belirtilen askı ilanı hariç diğer ilanlar yapılmaksızın öncelikle kadastrosu yapılarak Hazine adına tescil edileceği hükme bağlanmıştır. Kadastro tespitine itiraz davalarında davalı sıfatı, kadastro tutanağının mülkiyet hanesinde adı yazılı tesbit malikleri ile varsa tutanağın beyanlar hanesinde yararına şerh yazılan kişi ya da kişilere aittir. Karar tarihinde yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK’nun 179 ve hüküm tarihinden sonra yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın 119. maddeleri uyarınca, dava dilekçesinde tarafların ve varsa kanuni temsilcilerinin isim ve adreslerinin bildirilmesi zorunludur. Bu bildirim sırasında yapılan yanlışlıklar davanın, her zaman husumet nedeniyle reddi sonucunu doğurmamakta ve temsilcide yanılgı halinde olduğu gibi, hatanın giderilmesi imkan dahilinde bulunmaktadır. Somut olayda, davanın, tesbit maliki olan Hazineye yöneltilmesi gerekirken, Kadastro Müdürlüğü hasım gösterilmiştir. Ne var ki, dava dilekçesindeki anlatım ve istemden, asıl dava edilmek istenenin Kadastro Müdürlüğü değil, Hazine olduğu anlaşılmaktadır. Davacının, tespit maliki olan Hazine yerine Kadastro Müdürlüğünü hasım göstermesi şeklindeki yanılgısı, temsilcide hata niteliğindedir. Temsilcide hata halinde, davanın husumetten reddedilmeyip doğru hasma dava dilekçesinin tebliğ edilerek taraf teşkilinin sağlanabileceği, Yargıtay’ın yerleşmiş uygulamalarındandır. Nitekim, hüküm gününden sonra yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nun, “Tarafta İradi Değişiklik” başlığını taşıyan 124. maddesi ile temsilcide yanılgı hali de yasa kapsamına alınmıştır. Hal böyle olunca, mahkemece, dava dilekçesi ve duruşma günü gerçek hasım olan Hazine’ye tebliğ ettirilip Hazine vekili ya da temsilcisi huzuru ile davaya devam etmek ve sonucuna göre karar vermek gerekirken, Kadastro Müdürlüğü aleyhine açılmış bulunan davanın yürütülerek, davanın esası hakkında hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır. Diğer taraftan, çekişmeli Çiftlik Mahallesi 1566 ada 25 parsel sayılı taşınmazın Beykoz Kadastro Mahkemesi’nin 2010/394 Esas sayılı dava dosyasında da dava konusu olduğu anlaşılmaktadır. Aynı taşınmaz hakkındaki davaların birlikte görülmesi zorunludur. Hal böyle olunca, aynı taşınmaz hakkında açılan davalar birleştirilerek yargılmanın birlikte sürdürülmesi gerekirken; davalar birleştirilmeksizin yargılamaya devam olunması da usulsüzdür. Kabule göre de dava, 1566 ada 25 parsel sayılı taşınmaza ilişkin olduğu halde kararın hüküm fıkrasında “1566 ada 26” parsel sayılı taşınmaz hakkında hüküm kurulması da doğru olmamıştır. Yukarıda açıklanan hususlar gözetilmeden yargılamaya devam edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olup, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 14.11.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.